Nefretle boğulan dil hep karşındakini yerle bir etme, aşağılama, süründürme amacını güdüyor. İşte o vakit, dilinizin ucuna takılmış, zihninizin bir köşesine yer etmiş bir Grup Yorum şarkısı yetişiyor...
Kendinizden sürgün edilmeye zorlandığınız bir ülkede yazı yazmak nefes alacağınız tek yer haline geliyor. Adorno’nun dediği gibi insanın evindeyken kendini evinde hissedememesi bir ahlak sorunudur. Türkiye kendini evinde hissedemeyenlerin ülkesi. Sadece etnik kökeni, dini, dili farklı olanlar da değil, geleceğe dair güveni ve umudu sarsılan, kendi olmaktan uzaklaştırılan, bütünleştiricilikten yoksun bir dile mahkum edilmeye çalışılıp iradesi yok edilen herkes ülke içinde sürgün yaşıyor. En ağır sürgüne göndermeye çalışıyorlar bizi, kendimizden uzağa yani.Amaç , belki de, insanı kaçınılmaz olana, yitişin o son seviyesine, etrafında olan bitenlere kayıtsızlaştığı, öyle yorumsuz bakakaldığı, dilin tükendiği, anlamın kalmadığı noktaya getirmek. Yani insanın hiçleştiği yere; yorumsuzluğa.
Çünkü omuz omuza vermeyi değil ötekinin omzuna binip yükselmeyi şiar edinenlerin ülkesi burası. G. Orwell “ Siyaset ve Sürgün Dili” adlı denemesinde siyaset dilinin yalanları doğru, cinayetleri saygın göstermek, içi tamamen boş sözlere doluymuş görüntüsü vermek amacıyla tasarlandığını dile getiriyordu. Aslında siyaset dili, reklam dili gibi sloganvari bir üslup içerir, yani tek anlamlıdır, basmakalıp yargılardan ibarettir. Ama günümüzde her şeye sinen, gerçeği sis gibi örten muğlaklık siyaset dilinin de başlıca özelliği haline geldi. Bu da herkesi kollektif bir paranoyaya sürükledi hakikate ilişkin. İnsanlığın en septik çağını yaşadığımız muhakkak.
Bu nedenle şimdi her söz ,insanları kucaklaştırmaya değil birbirinden uzaklaştırmaya hizmet ediyor,nefretle boğulan dil hep karşındakini yerle bir etme, aşağılama, süründürme amacını güdüyor. İşte o vakit, dilinizin ucuna takılmış, zihninizin bir köşesine yer etmiş bir Grup Yorum şarkısı yetişiyor imdadımıza. Herkesin birbirini dinlediği, anlamaya çalıştığı, insafsızca yargılamadan, kısa yoldan hüküm vermeden çözümler ürettiği bir özlemin yeniden dirildiğini duyumsarsınız içinizde ne zaman Grup Yorum dinleseniz. Böyle bir hayalin simgesidir Grup Yorum.
Grup yorum: Nam-ı diğer Hapishane Şarkıcıları. Basının onlara verdiği bir isim bu. Ama dinleyenlerinin nazarında onlar bir Kar Makinası. Bugüne kadar sayısız konser veren grup 25 .yılını 2010’da İnönü Stadyumu’nda verdiği bir konserle kutlamıştı. 2011’de Tam Bağımsız Türkiye için verdiği halk konserinde 150 bin dinleyiciyle buluşmuştu. Fakat 27 yıllık tarihlerinde en kitlesel konseri, 2. Bağımsız Türkiye adıyla, 15 Nisan 2012’de Bakırköy Halk Pazarı alanında gerçekleştirdiler. 350 bin kişi vardı o konserde. Hep bir ağızdan söyleyen 350 bin yürek.
Yıl 1980. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden dört öğrenci bir araya gelip 80 darbesinin politikalarına muhalefeten bir grup kurdu. İlkin Aziz Nesin’in öykülerinden uyarlanan bir oyunun müziklerini yaptılar. Sonra “Bana bir Türkü Söyleyin Yarınlara Uzansın” adlı ilk konserlerini veren Grup Yorum, Bella Ciao adlı , “Elveda Güzelim” anlamına gelen, İtalyan partizanlarının söylediği bir halk şarkısına Türkçe sözler yazarak kitlesel bir üne kavuştu. Sonrası dile kolay 19 albüm.Folk- rock ve protest şarkılarla kendine has bir dinleyici kitlesi edindiği 1985’ten günümüze sadece Türkçe değil, Kürtçe, Lazca, Çerkezce, Arapça eserler seslendirerek bu toprakların çok renkliliğin altını çizdi hep.
Haklarında iki kitap yazıldı ve pek çok iddiada bulunuldu. Grup yorum’un afişini asanlar, hatta kasetlerini evlerinde bulunduranlar tutuklandı bu ülkede. Müzik, sanatın pek çok dalı gibi, tehlikeli görülüp potansiyel düşman addedildi. Mesela Grup Yorum'un şarkı sözlerini bulunduran ve dinleyen Berivan Doğan, 'terör örgütü propagandası' yaptığı gerekçesiyle 2006 yılında 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Terörle mücadele Şube Müdürlüğü bununla da yetinmedi, 10 Mayıs 2011’de Grup Yorum’un üç üyesini gözaltına aldı. Selma Altın’ın iki kulağının zarının patladığı, Ezgi Dilan Balcı ile birlikte tekmelendiği iddiaları 12 Eylül zihniyetinin hala devam ettiğinin göstergesi.
En ağır zulüm, insanın kendini süreğen bir yalnızlığa mahkum edildiğini hissetmesi değil midir ? İnsanın inadına türkü söyleyesi geliyor kalbindeki, ruhundaki yaralara tuz basmak için.
“Bu kente yalnızlık çöktüğü zaman….” diye başlayarak.