Bugüne kadar pek çok adaletsizliği ağzım açık, nutkum tutulmuş bir halde izledim. Öyle ya, adaletin ya hiç tecelli etmediği ya da geç tecelli ettiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Kindarlık her tarafı mesken tutmuş, yargısız infazlar gelenek olmuş. Şaşkınlığın hududu her defasında daha şiddetli zorlanmış, havsalanın almayacağı hukuksuzluklar cereyan etmiş. Şimdilerde herhangi bir kişiyi suçlu ilan etmek için delile bile ihtiyaç duyulmuyor. Çocuk bile inanmaz denilecek türden iddialarla yoktan suç var edilmeye çalışılıyor. Maalesef çoğu kişi bu iddialara gözü kapalı inanıyor, en ufak bir araştırma bile yapmıyor. Biat kültürünün daniskası. Hakikati böyle bir kaosta, gömüldüğü yerden kazıya kazıya çıkartmak mecburiyetindeyiz. Susmanın asaletten değil ikrardan sayıldığı bir ülkede doğruları her gün bıkıp usanmadan haykırmak mecburiyetindeyiz.
Cumhuriyet gazetesi davasının beşinci gününde mahkemenin aldığı ara karar bize anlatıyor?
Gazeteciliğin hangi sınırlar çerçevesinde yapılması gerektiğini, doğru ve yanlışın dönemsel değişiklik gösterdiğini, suçun kapsamının keyfi daraltılıp genişletilebileceğini, makul şüphe bile olmadan insanların tutuklanabileceğini, gözaltı sürelerinin OHAL süreci adı altında hiçbir geçerli sebep olmadan uzatılabileceğini, mesnetsiz ithamlar, hiçbir dayanağı olmayan etiketlemelerle insanların terörist yerine konulabileceğini ve hiçbir gerçekliği olmayan suçlar icat edilip toplumun gözünde masum insanların hiç çekinmeden mahkum edilebileceğini….
Artık herhangi bir sebepten dolayı terörist ilan edilebilirsiniz. Misal bir belediye başkanı elini sıkmayan esnafı dövdürüp DHKP-C’li olduğunu öne sürebiliyor rahatlıkla. Eskiden akademisyen olup şimdi özel sektörde çalışan bir kişi sosyal medya hesabından Nuriye ve Semih Özakça için adam kaçırmadan, kemiklerini kırıncaya dek gaspetmeye kadar asılsız suçlar uydurmayı kendinde hak görebiliyor. Selahattin Demirtaş için hiçbir kanıt bulunmadığı halde terörist suçlamasında bulunmak işten bile değil. Çamur at izi kalsın. Delil mi yok? İtinayla uydurulur. Başka bir sebepten bir araya geldiğin bir kişi mimlenirse senin de vay haline… Misal gazetecisin. Mesleğin gereği röportaj yaptın, sonra o kişi terörist oldu diye örgütle bağlantın olabileceği düşünülür, dahası buna kesin gözüyle bakılır ve sen de artık terörist olursun, biraz daha hafif bir ithamla potansiyel terörist.
Düşman yaratma suçluluk psikolojisinin de bir göstergesidir aslında. Karşıt tüm cepheleri tek bir çatı altında toplamaya, hepsini aynı kefeye koymaya meyilli bir algı söz konusu bu noktada. Kaçarın yok, muhalifsen sen de teröristsin, hiç değilse potansiyel terörist.
Hâl böyle olunca, bir savunma bile soruşturma konusu olabilir. Bu kadar malumata nasıl sahip oldun derler adama. Ben gazeteciyim dersin, olmaz. Gazeteciliğinde sınırları vardır ve o sınır iktidarı rahatsız etmeyeceği yere kadardır. Ahmet Şık’ın savunmasına soruşturma açıldı. Hani bizim bir umutla bir gün ders kitaplarına konu olacak, hukuk fakültelerinde, adliye binalarında çerçeveletilip duvara asılacak dediğimiz savunma! Üstelik Savunma Dokunulmazlığı Kanunu’na rağmen. Savcının gerekçesi kısaca şu: Ahmet Şık’ın “iddialarla ilgili esasa ilişkin savunma yapmaktan kaçınması”. Ahmet Şık sadece kendisine yöneltilen asılsız suçlamalarla ilgili değil topyekun tüm hukuksuzluklarla ilgili, hiçbir noktayı gözden kaçırmadan geniş kapsamlı bir savunma yaptı. Daha doğrusu, onunkisi 'savunma’ değil, bir iddianamedir aslında.
Anlayana çok şey anlatıyor bu ara karar. İstediğimizi istediğimiz zaman tutuklarız, istediğimizi istediğimiz zaman serbest bırakırız, diyor. Muhalif sesler tek tek kısılacak. Herkes haddini bilsin, diyor. Özgürlükleriniz bizim izin verdiğimiz yere kadar, diyor. Unutun İnsan Hakları Bildirgesi’ni, unutun anayasayı diyor. Hukuk gukuk tanımam, benim paşa gönlüm bilir, diyor ezcümle.
Ve dava yıl sonuna kadar sürecek. Bu demek oluyor ki, sadece işini yapan gazetecileri hapse tıkmak için bahaneler uydurmak maksadıyla daha fazla süreye ihtiyaçları varı, kılıf uydurmak için vakit kazanıyorlar. Ortada suç teşkil edecek hiçbir şey yok, makul şüphe bile yok. Sadece hukuksuzluk var, fırsattan istifade var, asıl suç ortaklarını örtbas etmek için iftira var. Sadece mesleğinin gereğini yapan gazetecilerden kim korkar?
@NarDogu