Düşünce özgürlüğünün olmaması insanların düşüncelerini söyleyememesi değildir. Düşünce özgürlüğünün olmaması insanların düşünememesidir, der J. P. Sartre. Peki, düşüncelerimizi söyleme serbestisine ne kadar haiziz? Ya da gerçekten düşünüyor muyuz, yoksa düşünme eylemini taklit mi ediyoruz? Nefret kadar kolay sirayet eden bir başka his yok herhalde. Nefret etme rolünden ne zaman sıyrılacağız öyleyse? Ne zaman yargılamadan anlamaya çalışacağız, yok etmek yerine ne zaman var edeceğiz? Ötekini aşağılamadan, horlamadan ne zaman düşünebileceğiz?
Son yıllarda ivme kazanan nefret söylemleri sayrıl hislerin göstergesi değil sadece, belleğimizle de ilişkili bir durum. İnsan unutmakla mükellef midir sadece? Öyleyse neden nefret süreğen bir duygudur? Nefret etmeyi bir türlü unutmayız nedense. Herşeyi unuturuz da nefret kazık çakar yüreğe. Vicdanımızın borç hanesi bu kadar kabarıkken üstelik.
Mevcudiyetini tehdit altında hissedenler ötekini yok ederek varlıklarını tanıtlama yoluna giderler. Bu da faili nefret suçu işlemeye götürür. Çünkü her nefret bir mesaj içerir: Sen yoksun, der öbürüne, gölgesi addettiğine. Kişinin benlik gelişimi ve sosyal uyumunda rol oynayan arketip unsurlardan biri de “gölge”dir. Kişi sosyal çevrede yetişirken düşman arketipi kişiliğinde bir gölge kompleksi yaratır. Aslında bunu yaratan kültürel kaynaklardır çoğunlukla. Kültürel kaynaklar kişiye düşmanın kim olduğunu öğretir. Kişi bunu bastırır çoğu kez( Freud’a göre süper egosuyla, Jung’a göre manevi kompleksiyle) Fakat bu bastırmaya kişi bilinç ötesi bir yolla karşı koyar, içindeki nefreti ötekine yönelterek benliğini koruma altına alır. Dolayısıyla “ şer odakları”nı yaratmıştır artık. Nefretini kustukça kusar, yapay ve geçici bir rahatlama yaşayarak.
Peki nedir nefret suçu? Ülkemizde nefret suçu yasasına gerçekten ihtiyaç var mı? Şüphesiz, gazete manşetlerine, köşe yazılarına, internet forumlarındaki yorumlara, sosyal paylaşım sitelerindeki videolara, gerek özel hayatta gerek kamusal alanda kadınlara, eşcinsellere (LGBT), müslümanlara(İslamfobi), gayrimüslimlere (Örneğin antisemitizm) vs. yönelik ayrımcılık çokkültürlü, çokdinli, çokdilli ülkemizde inkâr ve imha politikalarının, mağduriyet ve mahrumiyet düzenlemelerinin önüne geçmek, farklılıkları korumak için nefret suçu yasa tasarısına öncelik verilmesi gerektiğini doğruluyor.
Nefret suçuna karşı mücadele etmek, mağdurların gerekli mercilere şikâyette bulunabilmesini sağlamak için nefret suçunun tanımını bilmemiz gerekiyor öncelikle. Bir nefret suçu şu unsurları kapsıyor: 1. Ceza hukukuna göre işlenmiş olan bir suçun mevcut olması 2. Failin, suçu bir önyargı/nefret saikiyle gerçekleştirmiş olması. Sözel ve/ veya fiziksel saldırı, mülke zarar verme, nefret içerikli duvar yazıları, broşürler, taciz, ad veya lakap takmak, tehdit söylemleri (örneğin İzmir’de bir dernek yol açtığı sorunlar nedeniyle Anadolu’daki bir topluluğun kısırlaştırılması gerektiğini savunmuştu), işyerinde zorbalık, ayrımcılık( mobbing) nefret suçlarından bazıları.
Nefret suçu ile düşünce özgürlüğü arasında ince bir sınır var. Şüphesiz ifade özgürlüğü hakkı (dış dünyaya açıklama veya forum externum), düşünce özgürlüğü hakkından (iç inanç dünyası veya forum internum) farklı olarak mutlak bir hak değildir. Ancak önyargı, hoşgörüsüzlük, nefret içerikli söz ve davranışlar bireyleri birbirinden uzaklaştırır, daha uzun vadede toplumu önce düşünsel sonra hudutsal olarak bölmeye hizmet eder, ötekileştirmeye zemin hazırlar, aynılaştırmaya çanak tutar. Çünkü nefret suçları toplumdaki iktidar ilişkilerinin de bir aynasıdır.
Terim, medyada ilk kez 1986’da Amerika’da, New York’ta beyaz bir grup öğrenci tarafından siyah bir kişiye yönelik gerçekleşen ırkçı saldırının haberlere yansıması sırasında yaygın olarak kullanılmaya başlanmış. ABD’de 1990’da federal düzeyde kabul edilen Nefret Suçları İstatistik Yasası'nın ardından 1994’te Nefret Suçlarında Ağırlaştırıcı Hükümler Yasası kabul edildi. Son olarak Kongre’de on yıl kadar gecikmenin ardından 2007’de Senato’da onaylanan Nefret Suçlarını Önlemede Yerel Yasaların Güçlendirilmesi Yasası (MatthewShepard Yasası), Başkan Barack Obama’nın onaylamasıyla 2009’da yürürlüğe girdi. Kavram Britanya'da ise 1993’de ilk kez kullanılmış. Batı Avrupa’da yakın zamana kadar ceza hukukunda nefret suçları kavramına yer verilmezken artık sosyo- krimonolojik bir gerçekliği yansıttığı kabul ediliyor.
AGİT üyesi 22 ülkede (Türkiye de dâhil) nefret suçu yasası henüz yürürlüğe girmedi. Nefret suçu yasasını ceza hukukuna dâhil eden ülkelerden 14’ü ise nefret suçlarına dair toplamaları gereken verilerle alakalı bir çalışma yürütmüyor maalesef. Bu yüzden evrensel bir nefret haritası çıkartılabilmiş değil hala. En kapsamlı çalışmayı ABD’deki sivil toplum kuruluşu SouthernPovertyLaw Center yürütüyor ABD eyaletleri çerçevesinde.
Ülkemizde ise her ne kadar anayasanın 10. Maddesi ile herkes eşit kabul edilse de, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” başlığıyla düzenlenen 216. madde nefret suçlarında uygulanması gerekenleri tam olarak karşılamaktan yoksun.
Kimsenin ırkından, cinsiyetinden, etnik kökeninden, fiziksel durumundan, yaşından, giyim kuşamından, şivesinden ve benzeri kendine özgü hasletlerinden ötürü gadre uğramaması, toplumun genlerine nifak tohumu ekilmemesi için nefret suçlarını en geniş kapsamlı ele alan bir yasanın yürürlüğe girmesi gerekiyor.
Nefret Suçları Yasası için imza kampanyasına siz de destek verebilirsiniz.
http://imza.nefretme.org/nefret-suclari-yasasi-istiyorum/