Alain Badiou, Yeni Bir Siyaset için Felsefe adlı kitabında " Yeni bir güneş keşfetmeliyiz- yeni bir fikir dünyası" diyor ve ekliyor: Wallace Stevens'ın dediği gibi 'Gittiği her yerde, onun dünyası güneştir'
Alain Badiou, Yeni Bir Siyaset için Felsefe adlı kitabında "Yeni bir güneş keşfetmeliyiz -yeni bir fikir dünyası" diyor ve ekliyor: Wallace Stevens'ın dediği gibi 'Gittiği her yerde, onun dünyası güneştir'
11- 12 ekim tarihlerinde Monokl Yayınları ve Bakırköy Belediyesi tarafından Bakırköy'de, Yunus Emre Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Küreselleşme ve Yeni Sol" adlı konferansta, Fransız düşünür Alain Badiou ve Sloven Marksist sosyolog Slovaj Zizek " Bugün Direnmek nedir?", " Düşünce ve İsyan", "Olayın Estetiği ve Yeni Mücadele Biçimleri" ve "Küreselleşme ve Yeni Sol" başlıklı dört oturumda kimsenin kelimeleri temellük edemediği, kavramların anlamının tüketildiği günümüzde değişebilen ve/ya değişemeyen birçok olgu üzerine konuşacaklar. Bunlardan ilki artık rengi ağarmış, sürekli çekiştirilmekten şeklini kaybetmiş sol, öteki de kıskacına girmekten kurtulamadığımız, iradî sandığımız kararlarımızın bile dolaylı bir güdümlenmenin sonucu olduğu, Zygmunt Bauman'ın dediği gibi devletin striptiz yaptığı küreselleşme.
Zizek, yakın zaman önce yazdığı "Cennette Sıkıntı" adlı makalesinde şöyle bir yorum getirmişti: "Günümüz protestoları ve isyanları, birbiriyle örtüşen istekler tarafından sürdürülebilemektedir ve bu, güçlerinin nereden geldiğini gösterir: otoriter rejimlere karşı (‘normal’, parlamenter) demokrasi için savaşırlar; özellikle de mülteci ve göçmenlere karşı ırkçılık ve cinsel ayrımcılık; siyasette ve iş dünyasında (çevrenin endüstri tarafından kirletilmesi vs.); neoliberalizme karşı sosyal devlet; ve çoklu parti ritüellerinin ötesine geçen demokrasi biçimleri mücadale ettikleri alanlar arasındadır. Aynı zamanda küresel kapitalist düzeni olduğu gibi sorgular ve kapitalizmin ötesinde bir topluluk fikrini yaşatmayı denerler. Burada iki tane tuzaktan kaçınmak gerekir: Sahte radikalizm (önemli olan liberal-parlamenter kapitalizmin kaldırılmasıdır, bütün diğer kavgalar ikincildir) ve sahte yavaş değişim (şu anda asker diktatörlüğüne karşı, temel demokrasi için savaşmalıyız, bütün sosyalizm rüyaları şimdilik bir kenara konmalı)."
Brecht'in Hollywood Ağıtları şiirini örnek verip Cennet'i yanlış tanımladığımızı, kapitalist düzenin kendiliğinden tasfiyesini beklemek yerine ırkçılık ve yoksullukla mücadele etmemiz gerektiğini söyleyen John Caputo'ya katıldığını belirtmişti. Hem Atina'daki isyanlar hem de tasvir edilmek istenirken farklı okumalarla tahrif edilen Gezi olayları hakkında yazdığı bu makalenin yeteri kadar yankı uyandırmadığı, yorumlanmadığı kanaatindeyim.
Aralık 2011'de Monokl Yayınları ve Sarıyer Belediyesi tarafından Boğaziçi Üniversitesi'nde gerçekleşen Devrim, Demokrasi, Felsefe Konferansı'na katılan Alain Badiou aynı ay Alfa yayınları tarafından Oylum Bülbül çevisiriyle yayımlanan Komünist Hipotez adlı kitabında sol tarihin 1789 Fransız Devrimi'nden 1871 Paris Komünü'nün yenilgisine kadar olan dönemini 1.evre, 1917 Ekim Devrimi'nden 1976 Çin Kültür Devrimi'ne kadar olan dönemini 2. evre olarak gördüğünü yazmıştır. Şu dönemi ise, 1871- 1917 arası gibi, karanlık bir dönem olarak niteler ve şöyle yazar: "Düşüncenin genel ve evrensel olan inşalarıyla, yerel ve tekil fakat evrensel olarak aktarılabilir hakikat parçalarını birbiriyle eklemleyerek komünist hipotezin ya da daha doğrusu komünizm İdeasının bireylerin bilinçlerinde yeniden hayat bulmasını sağlayabiliriz. Böylelikle bu İdeanın üçüncü varoluş devrini başlatabiliriz. Bunu yapabiliriz, öyleyse yapmalıyız.”
Alain Badiou keşfetmemiz gerektiğini söylediği yeni güneşin nasıl olması gerektiği, Komünist Hipotez'de bahsettiği üçüncü evre hakkında neler söyleyecek? Dogmadan diyalekte biraz olsun yol alabilecek miyiz düşün dünyamızda? Zizek'in yanlış kavradığımızı söylediği Cennet olgusunu alaşağı edip Lacancı bir hakikatin peşine nasıl düşeceğiz Simgesel'den Gerçeklik'e bir köprü yoksa?
Badiou, Yeni Bir Siyaset için Felsefe'de şöyle demişti: "Biz felsefeciler, sahiden yeni bir hakikatin ortaya çıktığı bir günün gecesinde kafa patlatırız. Wallace Stevens’ın başlığıyla bir resmi andıran (“Man Carrying Thing” [“Şeyi Taşıyan İnsan”]) o müthiş şiirini hatırlamamak elde değil: “Düşüncelerimize gece boyunca katlanmak zorundayız.” Ne yazık ki, felsefecilerin ve felsefenin yazgısı budur. Stevens şöyle devam eder: “Ta ki gün ışığı ortalığı buz gibi aydınlatana dek.” Evet, zamanı geldiğinde, “gün ışığı” nihai biçimiyle buz gibi ortalığı aydınlatacaktır. Bu, felsefenin son evresi olacaktır: Mutlak İdea, mutlak ifşa. Ama bu, bir son olmayacaktır. Tam aksine, mevcut hakikatler dünyasında bir gelişme yaşandığında felsefi edimi tekrar etmeli ve yeni bir varyasyon yaratmalıyız. Dolayısıyla felsefenin geleceği, tıpkı geçmişi gibi, yaratıcı bir tekrardır. Gece devam ettiği sürece bu duruma katlanmak zorundayız."
Nikita Mikhalkov'un Güneş Yanığı adlı filmi geliyor aklıma. Karakterlerden biri şuna benzer bir şey diyordu: "Komünizm bir güneşti ve hepimizi yaktı."