Sakıp Sabancı Müzesi benim için kutsal bir ziyaret yeri. Her yeni sergi ilanında içim kıpırdanmaya başlar. İzmir'deyim diye bir tek o zaman hayıflanırım. Sevil'le konuşurum; beni bekle, birlikte gidelim diye ve allem eder kallem eder soluğu İstanbul'da alırım.
2012 yılının soğuk bir Şubat gününde ışığın ustalarının seçme eserleri ile de işte böyle buluştum. Güzelim ağaçların çevrelediği önce sola sonra da sağa dönen yolu hızla tırmandık. Boğaza da bakmadan kendimizi içeri attık. Bu güzelliğin hakkını, Sakıp Sabancı'nın rahmetle anılmasını ve bu evin müze olarak ülkemize kazandırılmasının şükrünü de sergi sonrası kahvesine bıraktık.
Bu seferki serginin adı "Rembrandt ve Çağdaşları - Hollanda Sanatının Altın Çağı" idi. Müzenin en önemli özelliklerinde biri sergiyi kurgulayanların, eserler ve eserin bulunduğu zamanın özellikleri, ressamların hayatlarını belirleyen unsurları ve resimlerindeki detayların anlatılarını içeren sesli kayıtları. Kulaklıklarınızı takıp müzede eserlerin birinden diğerine geçerken bir başka dünyayı öğrenmiş olduk. Neymiş o köpeğin anlamı aile içerisinde yer alan, ya da o vazo neden oradaymış da burada değil diye diye dolaşıyorsunuz.
Sergide, Vermeer de "Aşk Mektubu" adlı eseri ile yer alıyordu. Biz, onu daha çok "İncili Kız" tablosu ile tanıyoruz.
Jan Vermeer van Delft (1632-1675) hakkında çok az şey biliniyor. Çok titiz ve yavaş çalışırmış; toplam 35 tablosu varmış. Gündelik yaşamdan kesitleri resmetmiş. İnsanları bir işin başında sanki o kesitsel anda kalakalmış gibi resmettiğinden belki de, yorumcular bunları "insan figürü bulunan ölü doğa"ya benzetiyorlar. Bu ölü doğayı bu kadar cazip kılansa ressamın ışığı kullanışı. Ressam hemen her zaman pencereden süzülüveren bir ışık kullanıyor. Bu da onun gizemli hayatı hakkında bir ipucu veriyor. Hep bir odada çalışıyor ve ev içi yaşamı resmediyor. Felemenkçe adıyla "Meisje met de parel" olan "İnci Küpeli Kız" da bunlardan biri. Gizemli ressamın kendisi gibi modeli de gizemli.
İşte bu gizemli kızı, 2014 yılında bir sabah işlerine giden Bristollüler bir binanın duvarında gördüler. İnci küpesinin yerinde kocaman bir alarm düğmesi olsa da, evet o "İnci Küpeli Kız"dı. Kendisinin de Bristollü olduğu sanılan sokak duvarlarının efsane ressamı Bansky yine yaptığını yapmış ve bir duvara daha hayat vermişti. Banksy de, Vermeer gibi gizemli biri. Gerçek kimliğini bilen yok. Başta İngiltere olmak üzere farklı ülkelerde yaptığı çarpıcı duvar resimleriyle biliniyor. Eserlerinde Banksy imzasını kullanıyor.
COVID-19 günlerinde kızımızın başına bir başka olay daha geldi. Günlerden bir gün, yine sabahleyin işlerine giden Bristollüler bu sefer duvardaki resme maske takıldığını gördüler. COVID-19 günlerinin simgesi maskeden duvardaki İnci Küpeli Kız da kaçamamıştı. Yapan hâlâ bilinmiyor. Alın size bir gizem daha.
Sanat gizemleri sever. İnsanlar gizemli sanatçıları merak ederler. Onların eserleri, ilgilerini daha da çok çeker.
Bilim de gizemi sever, ama o gizemi ortadan kaldırabilmek için.
COVID-19 pandemisinde bir çok gizem yaşadık.
Oysa biliyoruz ki, pandemi döneminde ihtiyacımız olan her zamankinden daha fazla açıklık.
Önümüzde yeni bir gizem yaratılmaması gereken bir aşı süreci bizi bekliyor.
COVID-19 aşısını kim ve ne zaman alacak? Öncelikleri kim belirleyecek? Bu seçimler hangi gerekçelere dayanacak?
Bu hafta bu sorulara yanıt arayışında çok iyi bir örnek ABD Ulusal Bilim, Mühendislik ve Tıp Akademisinden geldi. Akademi, 2 Ekim'de çok önemli bir çalışmayı raporlaştırmayı başardı. Hepsi birbirinden önemli 18 bilim insanı iki ay bir hafta boyunca defalarca çevrimiçi toplantı ve onlarca saatten sonra oybirliği ile bir sonuca varmışlardı.
Raporun adı "COVID-19 Aşısının Adil Paylaşımı için Çerçeve". Konusunda yetkin bilim insanları, rapora COVID-19 aşısının eşit bir şekilde sağlanması, dağıtılması ve uygulanmasını sağlamak için gerekli kaynakları sağlamak üzere mevcut sistemlerin kullanılmasını önererek ve aşının tanıtımı ve risk iletişimi ve programı başlatmak ve küresel olarak adil dağılımı desteklemek için tüm hükümet kaynaklarının kullanılmasını önererek başlıyor.
Bu raporun sunduğu, basamaklı bir aşı dağıtım planı. Uzmanlar bunu elbette ABD'nin kendi önceliklerine, olanaklarına ve nüfusuna göre planlamışlar. Plan dört aşamalı. Kısaca göz atalım.
Evre 1a nüfusun yaklaşık yüzde 5'ini kapsıyor. Salgında ön saflarda görev yapan sağlık çalışanlarını (hastanelerde, bakımevlerinde veya evde bakım sağlayan); vücut sıvılarına veya aerosollere maruz kalma riski taşıyan ulaşım ve çevre hizmetleri gibi sağlık tesisi hizmetleri sağlayan çalışanları ve ilk müdahale ekiplerini kapsıyor. Bu grup, sağlık sisteminin işlevselliğini sürdürmede kritik bir role sahip, üstelik COVID-19 belirtileri gösteren hastalara yüksek maruz kalma riski ve daha sonra virüsü aile üyeleri de dahil olmak üzere başkalarına bulaştırma riski daha yüksek.
Evre 1b, nüfusun yaklaşık yüzde 10'unu kapsıyor. Onları ciddi COVID-19 hastalığı veya ölüm açısından önemli ölçüde daha yüksek riske sokan eşlikçi rahatsızlıkları (örneğin kanser, ciddi kalp rahatsızlıkları) olan her yaştan insanı içeriyor... Ayrıca, huzurevleri, uzun süreli bakım tesisleri, evsiz sığınma evleri, grup evleri, hapishaneler gibi aşırı kalabalık ortamlarda, fiziksel mesafeyi korumak için sınırlı olanağa sahip kişileri.
Evre 2, nüfusun yaklaşık yüzde 30 ila 35'ini kapsıyor. Öğretmenlerini ve okul personelini (yöneticiler, çevre hizmetleri ve bakım çalışanları ve otobüs şoförleri dahil) ve çocuk bakıcılarını. Ayrıca, gıda tedarik sistemindeki ve toplu taşımadaki çalışanlar gibi yüksek COVID-19'a maruz kalma riskini önleyemeyen yüksek riskli ortamlardaki kritik çalışanları. Bir şekilde, Evre 1'e dahil olmayan tüm yaşlı yetişkinler.
Evre 3, nüfusun yaklaşık yüzde 40 ila 45'ini kapsıyor ve genç yetişkinleri, çocukları ve kolejler ile üniversiteler, oteller, bankalar, egzersiz tesisleri ve fabrikalar gibi toplumun işleyişi için önemli yerlerde çalışanları.
Evre 4, ABD'de ikamet eden ve önceki aşamalarda aşıya erişimi olmayan herkesi kapsama alıyor.
Rapor, çocukların geniş aşılanmasının, COVID-19 aşılarının bu yaş gruplarında güvenlik ve etkinlik açısından yeterince test edilip edilmediğine bağlı olacağını belirtiyor.
Komite Eşbaşkanı William H. Foege, "Komitenin yoğun çabalarına rağmen, bu çerçeve, salgının dinamiklerini anlamamızdaki sürekli gelişme karşısında uyarlanması ve iyileştirilmesi amaçlanan evrimleşen bir belge olarak görülmelidir" diyor. Aynı zamanda CDC'nin eski Başkanı olan William Foege'i bir röportajda dinleme fırsatım oldu. Kendisi, çiçek hastalığının dünyadan kaldırılması öyküsündeki yeri ile bir efsane. Obama zamanında Başkanlık Madalyası ile onurlandırılmış bir bilim insanı. Bugün 84 yaşında ve hâlâ üretiyor. Bu rapordaki en önemli önceliğin etik ve eşitlik olduğunu belirtiyor.
Bu raporda ve raporu yazarların ikili röportajlarında da dile getirdikleri bir konu da ABD'nin Dünya Sağlık Örgütü ile ilişkisi. Bu ilişkinin en erken dönemde tekrar inşasının önemi üzerinde durulmuş.
Bu rapor, ülkemiz için çok iyi bir örnek olabilir. Aşının gelmesine hâlâ zaman var. Bu yılın sonunda büyük olasılıkla bir, umarız birden çok aşı onay alacak. Bunlardan bir kısmı da 2021 yazı sonunda ülkemize de ulaşacaktır diye tahmin ediyorum. Elbette çok sınırlı bir miktarda. Zamanla aşı miktarı artacaktır.
İşte kalan bu sürede, ülkemizde de bu soruların yanıtlanmasına gereksinim bulunmaktadır. Şu ana kadar alınan kararlarda, oluşturulan kurullarda etik çalışan bilim insanlarına ne kadar yer verildi bilemiyorum. Ama bu tip bir önceliklendirme sürecinde özellikle yer almalılar.
Tıpta etik biliminin rehberliğine her daldan daha çok ihtiyacımız vardır.
Tam da bu yüzden her hekim mesleğine Dünya Tabipleri Birliğinin Cenevre Bildirgesi olan Hekimlik Andı ile başlar.
"Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime, … kararlılıkla, özgürce ve onurum üzerine, ant içerim."
Kaynakça