Söylenceye göre, Kral Aigeus'un oğlu Theseus, Girit'teki Labirent Canavarı Minotaurus'u öldürmeye karar veren yiğit bir delikanlıydı. Bu canavar ki, her yıl, ülkenin en seçkin yedi delikanlısı ile yedi genç kızı kurban olarak kendisine sunuluyordu. Girit yolculuğuna çıkarken babası Aigeus, oğlunun gemisine siyah bir bayrak çektirdi. Eğer başarılı olur da dönerse, dönüş yolunda bu bayrağı beyaz bir bayrak ile değiştirmesini söyledi. Böylece oğlunun sağ salim olduğunu öğrenebilecekti. Girit'e varan Theseus, kralının kızı Ariadne'ye aşık oldu. Ariadne canavarı öldürse bile labiretten çıkamayacağını düşündüğü sevgilisine bir ip verdi. Dönüşte dolambaçlı yollarda kaybolmasın diye… Theseus, boğa başlı insan bedenli canavarı yendi. Ariadne'nin ipliği ile de yolunu zorlanmadan buldu. Eve dönüş yolunda ise, mutluluk ve zafer sarhoşluğu ile olsa gerek, gemisinin bayrağını değiştirmeyi unuttu. Oysa, kral babası onu beklemekteydi. Kral Aigeus'un gözleri, Sounion'da denizi taramaktaydı. Oğlunun gemisini gördü. Bayrağı da. Oğlunun öldüğünü düşündü ve bu acıya dayanamayıp kendini denize bıraktı. İşte o günden sonra da bu denizin adı "Aigeus'un Denizi", yani "Ege Denizi" oldu.
Kral Aigeus komşuda, Sounion Burnunda, baktığı denize adını vermişti. Şimdi ben de tam karşıda, onun adını verdiği denizin bu yakasında günü bitiriyorum.
Yarın bu yazı sizlere ulaşacak.
Bu yazının sizlere ulaştığı pazar, benim doğum günüm.
Bu hafta doğrudan COVID-19 ile ilgili yazmayacağım. Ama sizlere, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği'nin (HASUDER) yeni Koronavirüs hastalığı (COVID-19) süreci ile ilgili 6. görüşü, "Çok zor günlerden geçiyoruz" metnini okumanızı önereceğim.
Ayırdığınız zamana değecek, inanın.
Bu güne kadar, Dünya Sağlık Örgütü, COVID-19 araştırmaları, olası hata kaynakları, pandemi ile artan eşitsizlikler ve ayrımcılıklar, eviçi şiddet ve İstanbul Sözleşmesi, bağışıklık ve bağışıklık sertifikaları, R0 değeri, ölüm verileri ile ilgili sorunlar, hastalık yükü, ikinci dalga, okulların açılması, cezaevleri, araştırmacı ve sanatçılar konularında yazdım. Hepsini COVID-19 kapsamında inceledim
COVID-19, yeni yaşımda da sanırım epey zamanımı alacak.
Alışılacak ve hayata geçirilecek önlemleri, hakkında araştırılması, yazılması ve konuşulması gerekenleri ile.
Ama başka şeyler de bekliyorum elbet yeni yaşımdan.
Okunacak kitaplar, gezilecek yerler, verilecek ve elbette öğrenilecek dersler var.
Dostlarla yapılacak sohbetler var bekleyen.
Hayatıma dokunacaklar ve benim de dokunacaklarım.
Ama en çok da, yaşadığım dünyanın daha iyi olduğunu görmek istiyorum. Umudumu kaybetmedim.
Bu hafta Beyrut'ta gerçekleşen acı patlamadan sonra, İsrail'in başkenti Tel Aviv'in belediye binasının dijital ekranı Lübnan bayrağıyla aydınlatıldı ya, içim ısındı.
Hiroşima'dan -o acılı toplumdan- "biz nükleer silahsızlanma da köprü olalım" dendi ya, hâlâ sağduyu var insanoğlunda dedim.
Sabah sabah Dr. Tedros'u bir kez daha dinledim. Tek bir anda, tüm dünyaya "Günaydın, iyi günler ve iyi akşamlar" denilmesinin ne kadar hoş olduğunu düşündüm. Bir an için tüm insanlığının birlikte olduğunu hissettim.
Evet, yarın güzel şeyler düşüneceğim.
Yarın aklıma,
Amazon'da bir günde kaybolan bitki türlerini getirmeyeceğim.
Buzul kayacığın üstündeki beyaz ayıyı ya da bir kafeste safrasının toplanması için bekleyen boz ayıyı da.
Hüzünlü insan öykülerini hiç. Hele de çocuklarınkini.
Acımasızlığı, aç gözlülüğü, eşitsizliği, hastalığı, ölümü..
Ya da COVID-19'u.
Kendime bir günlük mola vereceğim.
Yarın şiir okumak istiyorum.
Hemen şimdi, gözümü kapayıp, komşuda, Sounion'da olmayı istiyorum.
Denizlerin hükümdarı Poseidon'un Tapınağı'nda da. Lord Byron'a şiir yazdıran gün batımını görmek istiyorum.
"Place me on Sunium's marbled steep,Where nothing, save the waves and I,May hear our mutual murmurs sweep..."
Sonra yeni yaşımın ilk saatlerinde, ılık bir sabah yeli ile sevdiğim topraklara ulaşmayı diliyorum Mecnun'un ağzından dökülen Fuzuli'nin sözcükleri gibi...
"Öyle zaif kıl tenimi firkatinde kimVaslına mümkün ola getürmek saba beni"
Ve gün biterken,
Günümü bir dost meclisinde, Adil abimle şiir okuyarak kapatmak istiyorum.
O, Atilla İlhan okurken;
Ben;
"Yâre dedim: dudağın dudağıma değmez mi?'Madem ki istiyorsun, baş üstüne!' demez miDedim: dudağın Mısır haracı istiyorGücendi ve dedi ki: yoksa buna değmez mi?...Hafız'ın duaları seninle olsun, dedim.Dedi ki: melekler de buna âmin demez mi!"
Sizce de okumaya değmez mi?