Geçen hafta içinde Birleşmiş Milletler Nüfus Fonunun (UNFPA) Dünya Nüfus Raporu 2022 yayımlandı.
UNFPA’in 2022 Dünya Nüfus Raporu, görünmeyen bir sorunu görünür kıldığı ve bizlere, istenmeyen gebeliklerle ilgili yeni adım atma zamanın çoktan geldiğini hatırlatması, bunu kanıtlarla ortaya koyması açısından çok önemli.
Raporun ana teması “istenmeyen gebelikler”.
Dünya genelinde 121 milyon istenmeyen gebelik gerçekleşiyor. Bu tüm gebeliklerin neredeyse yarısını oluşturuyor.
İstenmeyen gebeliklerin yüzde 60’ından fazlası ve tüm gebeliklerin neredeyse yüzde 30’u kürtajla sonuçlanıyor. Dünya genelinde yapılan tüm kürtajların yüzde 45’i güvenli değil ve güvenli olmayan kürtajların %97’i gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşiyor. Güvenli olmayan her 3 kürtajdan 1’, ise son derece kötü sağlık, hijyen koşullarında, sağlık çalışanı olmayan kişilerce ve son derece sağlığa zararlı yöntemlerle gerçekleştiriliyor.
Rakamların ötesine baktığımızda, bu aslında 121 milyon kadın demek. Gelişmekte olan ülkelerin kadınları, Asya’da, Afrika’da ya da Latin Amerika’daki kadınlar öncelikli olarak risk altındalar.
Bu kadınlar, bu nedenle, bu uygulamalar sırasında, sonrasında ağır kanamalar yaşayabiliyorlar, steril olmayan, sağlığa uygun olmayan koşullar nedeni ile enfeksiyon kapabiliyorlar.
Kullanılan kesici, delici aletler nedeni ile üreme oranları, iç oranları, idrar yolları delinebiliyor.
İşlem sırasında bazen düşük tam sağlanamıyor ve kadının yaşamını tehdit ediyor. Kanmayı ve enfeksiyonu arttırıyor.
Bu nedenlerle, kadınların sağlığını olumsuz etkileniyor, ileride isteyerek yaşayabileceği bir gebelik, istediği bir zamanda çocuk sahibi olma olasılığını azalabiliyor. Kronik ağrılarla baş başa kalabiliyorlar.
Depresyon başta olmak üzere, ruhsal sorunlar yaşayabiliyorlar.
Güvenli olmayan kürtajlar nedeni ile her yıl komşumuz Bulgaristan’ın nüfusu kadar, 7 milyon kadın hastaneye yatıyor.
İstenmeyen gebelikler doğum aralığının kısalması anlamına da gelebiliyor.
24 aydan kısa doğum aralığı, doğum anne ve bebek sağlığı açısından anne yaşı ve doğum sayısı ile birlikte üç temel riskten biridir. Bebekte prematürite, erken doğum, beslenme sorunları ve sonrasında gelişme sorunları, annede kanama artışı, kansızlık, depresyon gibi birçok sağlık sorununa yol açabiliyor.
Kadının yaşamının öyle risk altındaki, bu kadınlar ölebiliyorlar.
Güvenli olmayan kürtajlar, gerçekleşen tüm anne ölümlerinin yüzde 5 ila 13’ünü oluşturan en önemli nedeni.. Üstelik gelişmemiş bir ülkenin kadınlarının her alandaki eşitsizliğin bedelinin canları olduğunu biliyoruz. Ölme riskleri 7 kat daha fazla.
Önlenebilir bir nedenle annelerimizi kaybediyoruz.
Peki, bu kadınlar neden istemedikleri bir gebelik yaşamak durumunda kılıyorlar?
Bunun çok temel, kök nedenleri var. Kadının toplumdaki yeri ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği başta olmak üzere.
Sağlık açısından bakıldığında,
İlki, bu kadınlar nasıl hakları ile ilgili bilgileri yetersiz ise, kendi bedenleri, cinsel sağlık ve üreme sağlığı ile ilgili bilgileri de yetersiz.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2018’e (TNSA 2018 ) göre, her 4 evli kadından sadece 1’i gebe kalınacak zamanlamayı doğru olarak tanımlayabilmiş. Örgün eğitimlerimizde, yani ilkokuldan başlayarak yaş gruplarına uygun cinsel sağlık ve üreme sağlığı eğitimlerimizin yapılandırılmasını güçlendirmek durumundayız. Bu konudaki sağlık okuryazarlığı artmadan kadınlarımızın bilinçli seçimler yapması olanaksızdır. Eğitimciler ile sağlıkçılara birlikte çok önemli bir çalışma alanı önümüzde duyuyor.
İkinci olarak, aile planlaması hizmetlerimiz.
Aile planlaması kullanımı, kadınların istenmeyen gebelik ve güvenli olmayan kürtaj riskini azaltır. Hem anne hem de bebeğin sağlığı için çok önemli olan doğum aralığının açılmasına yardımcı olur.
Rapora göre, 257 milyon kadın, güvenli ve modern gebelik önleyici yöntem kullanmıyor. Aile içi şiddete maruz kalan kadınlarda ise gebelik önleyici yöntem kullanımı yüzde 53 daha düşük olduğunu, 47 ülkede, üreme çağında olan kadınların yaklaşık yüzde 40'ı gebe kalmamak için herhangi bir gebelik önleyici yöntem kullanmadığını ortaya koyuyor bu rapor.
Yine TNSA’nın ortaya koyduğu ülkemizin verilerine baktığımızda, isteyerek düşük öncesindeki ayda yöntem kullanmayan oranı %64, geri çekmeyi kullananlarla beraber bu oran %80’lere yükseliyor. Beklenmedik bir durum değil. Ne yazık ki bağıra bağıra geliyor.
Her on evli kadından birinin karşılanmamış aile planlaması gereksinimi var; 1.33 milyondan fazla kadın demek bu oran. Bu oran da iyileştirmemiz gereken öncelikli bir alanımız. Çünkü, 2013-2018 yılları arasında yaklaşık iki kat arttı ve yüzde 12’ye ulaştı. Neredeyse, 1998 yıllarındaki %14, yani 20 yıl öncesine döndü. Üstelik bu kadınların büyük çoğunluğu 30 yaşın üstünde, en az 3 çocuğu var, kırsal bölgelerde yaşıyorlar ve ekonomik olarak dezavantajlı durumdalar.
Aile Planlaması hizmetlerinde danışmanlık hizmetleri çok değerli. Her yıl yöntem kullanan 33 milyon kadın yöntem başarısızlığını deneyimliyor. Bir danışmanlık ile seçim yapıldığında yöntemin başarı şansı çok daha yüksek. Kendine uygun bilinçli bir seçim yapılması sağlanıyor çünkü. Kadınların koşullarına ve tercihlerine uygun aile planlaması seçeneklerinin bulunması gerekiyor.
Covid-19 pandemisi ile bu sorunların daha da derinleştiğini biliyoruz. Cinsel sağlık üreme sağlığı hizmetlerinin bir hak olarak görülmemesinden, tedarik sorunlarına, sağlık sistemi üzerinde pandemi nedeni ile artan yükün en erken dönemde feda edilebilen, ötelenen hizmetin bu hizmetler olması gibi geniş bir yelpazede sorunlar izlendi. 115 ülkede yaklaşık 12 milyon kadın aile planlaması hizmetlerine erişimini kaybetti; 1.4 milyon istenmeyen gebelik eklendi. COVID-19 salgınının doğrudan ve dolaylı etkiler yoluyla anne ölümlerini arttırması bekleniyor. Düşük veya orta gelirli 118 ülkede 6 ay içinde en iyi senaryoda 12.200 ila en kötü senaryoda 56.700 dolaylı etkilerden kaynaklanan ilave anne ölümü beklenmektedir.
Oysa, 2019 yılının Kasım ayında Nairobi’deki Nüfus ve Kalkınma Konferansın da bildiğiniz gibi “3 sıfır hedefi” belirlenmişti.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları kabul eden uluslararası toplum, “kimseyi geride bırakmama”yı ancak bu üç hedefi gerçekleştirerek mümkün kılabilir.
Nairobi Konferansında söz alan genç bir kız, Stacey Akinyi, o kürsüden bizlerle hayallerini paylaştı. Çocuk yaşta evlenmek istemediğini, kendi bedeni hakkında kendisinin karar vermeye hakkı olduğunu haykırdı. UNFPA Direktörüne Dr. Natalia Kanem’e döndü; “ben de bir Dr. Kanem olmak istiyorum”, dedi.
İşte bu yüzden, daha fazlasını yapmak zorundayız.
Biz insanlar olarak,
James Web Uzay teleskobunu yapıp 13,5 milyar ışık yılı uzağı görmeyi hedefleyebiliyoruz,
12 bin yıl süren Holosen çağını bitirip, gezegenimizin geleceğine karar vereceğimiz Antroposen çağını başlatabiliyoruz.
Bu güç bize haklı bir umut da veriyor; yeni bir yol seçebiliriz.
Dünyamızı daha eşit hale getirebiliriz.