Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, 14 Nisan 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü'nü (DSÖ) COVID-19 salgınını "ciddi şekilde yanlış yönetme" ile suçlayarak ABD'nin DSÖ'ye ödemelerini durduracağını ilan etti.
DSÖ'nün bütçesi üye devletlerin aidatları ve gönüllü katkılardan oluşmaktadır. ABD uzun zamandır üye devletler içerisinde en büyük katkı verenlerden biridir.
Birleşmiş Milletler (BM) sistemi içinde uluslararası sağlık yönlendirme ve koordinasyon otoritesi olarak DSÖ çalışmalarını, ulaşılabilir en yüksek sağlık standardından yararlanmanın, ırk, din, siyasi inanç, ekonomik veya sosyal durum ayrımı yapılmaksızın her insanın temel haklarından biri olduğunun kabul edildiği DSÖ Anayasasındaki ilkeler doğrultusunda yürütmektedir.
7 Nisan 1948'de yürürlüğe giren bu Anayasa ile DSÖ bugün 150 ülke ofisinde, 6 bölge ofisinde ve Cenevre'deki merkezde çalışan 150'den fazla ülkeden 7000'den fazla çalışanı ile hizmet vermektedir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş olan DSÖ, günümüze kadar dünyadaki sağlık sorunları, sağlık sistemlerini güçlendirmek ve hayat kurtaran sağlık hizmetlerine erişimi geliştirmek gibi birçok konuda önderlik yapmıştır. Bu süreçte, nüfus veya ekonomilerinin büyüklüğü ne olursa olsun, tüm uluslarla eşit olarak çalışmayı misyon olarak belirtmiş olsa da, bu misyonu gerçekleştirmede başta "karmaşık yönetim mekanizmaları", "bunun doğurduğu geç yanıt süreleri" ve "fonlama katkılarına göre politikalarının etki altına alınabilmesi" olmak üzere uzun zamandır çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır. Bütçesinin büyük bölümün bağışçıların keyfi ve sürekliliği kuşkulu katkılarına dayanan ve bilinen en karmaşık yönetim yapısı ile yönetildiği belirtilen DSÖ'nün giderek bağışçıların öncelikleri belirlediği bir teknik danışmanlık sınırlarında çalıştığı, etkin bir politika üretemediği bu eleştirilerin başlıcalarıdır.
Günümüz pandemi koşulları ile en ilgili en ilişkili eleştiriler ise, Nisan 2014 Ebola salgına ve 2009-2010 H1N1 grip salgınına vermiş olduğu gecikmiş yanıt ile ilişkilidir. Öyle ki, bu iki salgından sonra, DSÖ'nün köklü ve kapsamlı reform ihtiyacı hem DSÖ içinden hem de dışarıdan açık şekilde ortaya konulmuştur.
Gerçekten de, DSÖ de uzun zamandır kendi içinde reformu konuşmaktadır. Öyle ki, uzun bir değerlendirme süreci sonunda DSÖ Başkanı Dr. Tedros'un 6 Mart 2019 tarihli "Etki için Dönüşüm" başlıklı konuşmasında, tüm bölge direktörleri ile reformun başlıca alanları şu şekilde tanımlanmıştır:
"Planlama, kaynak mobilizasyonu, dış ve iç iletişim, işe alım, tedarik zinciri, performans yönetimi, norm ve standartlar, araştırma, veri ve teknik işbirliği, yenilikçilik ve stratejik politika diyalogu."
Yine, salgın süreç yönetimi ile ilgili reform ihtiyacının ilk sinyalini DSÖ Başkanı Dr. Tedros 15 Nisan 2020 tarihli açıklamasında "iyileştirilecek alanlar belirlenecek ve hepimizin öğrenmesi gereken dersler" şeklinde vermiştir.
Pandemi sona erdiğinde, DSÖ'nün de bu süreçte aldığı kararlar ve gerçekleştirdiği çalışmalar ile ilgili büyük bir değerlendirme yapacağı muhakkaktır. Aslında, küresel sağlığın daha fazla güvence altına alınması ve gelecekteki sağlık krizleri ile salgın hastalıkların önlenmesi konusunda yeniden düşünmenin zamanı çoktan gelmiştir. 1945'li yıllarda kurulmuş olan BM ve onun örgüt bileşenlerinin işlevleri, başta finansman kaynakları ve hesap verilebilirlik olmak üzere günümüz koşullarında gerekli değişimler konuşulmalıdır.
Ancak, bunun yolu DSÖ'ye desteği çekmekten değil, arttırmaktan geçmektedir.
COVID-19 pandemisi yakın zamanda Kuzey Yarım Küreden, olanakların daha sıkıntılı olduğu başta Sahraaltı Afrika olmak üzere Güney Yarım Küreye dönerken insanlığın dayanışmaya ve daha da güçlendirilmiş bir DSÖ'ye gereksinimi bulunmaktadır.
Pandemi gibi olağanüstü durumlarda halk sağlığının korunması adı altında alınan önlemler açısından yönetimlerin önceliklendirmediği gruplar olabilir. Bunlar genellikle, göçmenler, LGBT'liler gibi hassas gruplardır. DSÖ, tam da bu nedenle, yani herkese ama hassas gruplara daha da fazla önem veren halk sağlığı yaklaşımını dile getirdiği, bu gruplarla ilgili rehberler yayınladığı ve BM'in diğer bileşenleri ile bu grupları bağımsız olarak da izlediği için çok önemli bir rol üstlenmektedir.
DSÖ kararlarını küresel ölçüde alırken, bugün ABD ve Avrupa Birliğinde ya da Çin'de örneklerini gördüğümüz Hastalıkları Önlenmesi ve Kontrolü merkezleri gibi yapılar ve Halk Sağlığı Enstitülerinin de yerelde ne kadar önemli olduğu anlaşılmıştır. DSÖ'nün tanımladığı gibi, küresel düşünürken, yerele göre hareket etmemiz kaçınılmaz bir gereksinimdir. Bu nedenle, ülkemizin en önemli kurumlarından biri olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü yeniden açılmalı ve ülkemizin bu gereksinimi karşılayacak şekilde yapılandırılmalıdır.
COVID-19 pandemisi DSÖ'nün liderliğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. DSÖ'nün korunması ve geliştirilmesi gereken bir insanlık değerdir. Bizlere düşen, bu süreci DSÖ'nün geliştirilmesi için fırsat olarak değerlendirmenin önemine dikkat çekmektir.
Trump yönetimi finans desteğini durdurma kararını gözden geçirmelidir. Bunu ödenmeyen miktar karşılanmakta zorluk çekilecek bir miktar olduğu için değil, insanlığın dayanışmasına olan inancımız nedeni ile istemeliyiz.
Prof. Dr. Pınar Okyay; Halk Sağlığı doktoruAydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı