Annemden dinlemiştim, Atamızın İzmir Kız Lisesi'ni ziyaretini. O da annesinden, yani anneannemden dinlemiş. Anneannem o zamanlar gencecik bir kız. Fotoğraflarında o tazeliği görebiliyorsunuz. Hele biri var ki çok severim. Koyu renkli bir forma var üzerinde. Uzun, koyu bir elbise. Bir duvar önünde, belli ki ona yaslanmış ve kolları arkada birleşmiş. Başı hafifçe sağa eğilmiş, fotoğraf makinasının merceğine bakıyor. Gözleri genç Cumhuriyetin ona sunduklarının huzuru içinde, mutlu ve güvenli.
Atamızın Ocak ayında başlayan İzmir ziyareti sırasında liselerine geleceği haberini almışlar. 1 Şubat 1931, büyük gün. Hepsinde bir heyecan. İzmir Kız Lisesi o dönemde, bugünkü Namık Kemal Lisesi binasındaymış. Atamız okula geldiğinde, heyecanları doruğa ulaşmış. Okulda incelemelerde bulunmuş, derslerine katılmış. O günden kalan sınırlı sayıdaki fotoğraflardan birinde, O'nu kendisini uğurlayan kız öğrencilerinin ortasında görürsünüz. Koyu renk paltosu, aynı renk şapkası ve şık bastonuyla merdivendedir. Yüzünde belki de her zamankinden daha gururlu bir ifade vardır.
Yıllar sonra yine aynı lisede annem okumaktadır. Edebiyat dersinde yılların öğretmeni Fahamet Hoca ders anlatmaktadır. Birden durup öğrencilere bir şeyler sorar. İçlerinden biri atlar ve kürsüye yönelir. O zamanlar sınıflarda öğretmenlere ayrılmış, sınıftan biraz yüksekçe bir platform olan bir kürsü vardır. Öğrenci o kürsüye basarak ulaşmak isteyince tahtaya, Fahamet Hoca onu durdurur. "O kürsüye Atatürk bile basmadı; dersi yapan öğretmenindir orası" der.
Öğretmenin kürsüsü. O'nun da saygıyla önünde durduğu.
Kasım ayındayız. Bu ay, herkesten çok o kürsünün sahiplerinin ayı.
1 Kasım'la başlıyoruz.
1 Kasım 1928'deki Harf Devrimi ile.
3 Kasım'da bununla ilgili kanun yayımlanıyor. 1353 sayılı "Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun"un kabul edilmesi, bu tarihte oluyor. Böylece, Latin harflerinden oluşan Türk alfabesi hayata geçiriliyor.
Yeni alfabenin hızla tanıtılması ve halkın okuryazarlığının arttırılması gerek. Bunun yolu de "Millet Mektepleri"nden geçiyor.
8 Kasım 1928'de Atatürk, "Millet Mektepleri Başöğretmenliği"ni kabul ediyor. Aynı gün Başbakan İsmet İnönü, Mecliste bunu duyuruyor.
11 Kasım 1928'de "Millet Mektebi Teşkilatına dair Talimatname" Bakanlar Kurulundan geçiyor.
Talimatname, 24 Kasım 1928'de uygulamaya konuluyor.
Millet mektepleri, yeni Türkçe harflerini bilmeyen vatandaşlara okuma yazma öğretmek üzere kurulmuştur. Kuruluşundan 1937 yılına kadar toplam 2.520.779 kişi bu mekteplerden diploma almıştır. Bunun ne anlama geldiğine bakalım. Bu tarihten bir yıl önce, 1927'de Cumhuriyetin ilk nüfus sayımı yapılmış; ülke nüfusu 13.648.270 olarak belirlenmişti. 1935'te bir sayım daha var; bu sefer ülke nüfusu 16.158.567. Çok kaba bir hesaplama olacak, ama, şöyle yapabiliriz. Her iki nüfusu toplayıp, yarısını alsak süreçteki nüfus gibi kabul etsek, o zaman 14.903.418, yani yaklaşık 15 milyon eder. 1927 sayımın yaş gruplarına dağılımını bulamadım. Bu nedenle, 1935 yılındakine bakalım. O yıl, 15-64 yaş nüfusunun yüzde 54 olduğu düşünülürse, hesapladığımız 15 milyonun yaklaşık yarısı olan 7,5 milyonu hedef nüfus kabul edebiliriz. 2.520.779 kişi diploma aldığına göre yüzde 33,6 eder ki, bu da her üç kişiden biri okuma yazma öğrenmiş demektir. Okuma yazma öğrenmesi öncelikli her üç kişiden birine yeni alfabe tanıtılmış ve bununla okuma yazması sağlanmıştır.
İşte 1928 yılının 24 Kasım'ın aziz hatırası nedeniyle, 1981 yılından beri 24 Kasımları Öğretmenler Günü olarak kutluyoruz.
Bizde böyle.
Peki ya dünyada?
Pek çok ülkede Öğretmenler Günü 5 Ekim'dir. 5 Ekim günü, 1966 yılında Paris'te gerçekleşen "Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı"'nın sona erip UNESCO temsilcileri ile ILO tarafından "Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi"'nin oybirliği ile kabul edilişinin yıldönümüdür. Bu Tavsiye ile, öğretmenlerin hakları ve sorumlulukları ile ilgili kriterler ve eğitim, işe alma, istihdam ve öğretme ve öğrenme koşulları için standartlar belirlenmiştir. Bu nedenle, bir çok ülkede 5 Ekim günü, 1994'ten beri Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.
Bu yıl, Dünya Öğretmenler Günü "Öğretmenler: Krizde liderlik, geleceği yeniden şekillendirme" temasıyla kutlandı. UNESCO, ILO, UNICEF ve Uluslararası Eğitim, COVID-19 nedeni ile ortak bir bildiri yayımladılar. Bildiride özetle şöyle deniyor:
"Bu krizde, öğretmenler, sık sık yaptıkları gibi, hiçbir öğrencinin geride kalmamasını sağlamada büyük liderlik ve yaratıcılık gösterdiler. Dünya çapında çözümler bulmak ve yeni öğrenim yöntemleri oluşturmak için bireysel ve toplu olarak çalıştılar. Öğrencilerin eğitime devam etmesi için ortamlar sağladılar. Okula dönüş planlarında tavsiyelerde bulunma ve öğrencilerini okula dönüşlerindeki destekleme rolleri de aynı derecede önemlidir."
Ortak bildiride, COVID-19 pandemisinin erken dönemindeki okul kapanışlarının, tüm seviyelerde 1,5 milyar öğrenci ile 63 milyon ilk ve orta öğretmeni doğrudan etkilendiğine de yer verilmektedir. Çoğu durumda, öğretmenlerden çevrimiçi öğrenim gerçekleştirmelerinin istendiği, ancak kendi evlerinde bile gerekli altyapının olmadığı; küresel olarak, öğrencilerin yaklaşık yüzde 50'sinin evlerinde bilgisayardan ve yüzde 43'ünün de internetten yoksun olduğu belirtilmektedir.
COVID-19 salgını, dünya genelinde zaten sıkıntı içerisindeki eğitim sistemlerinin karşılaştığı zorlukları arttırmıştır. Bu nedenle, eğitim hakkının korunması için öğretmenlerle birlikte çalışmalıyız. Kriz durumundaki liderlikleri, savunmasız nüfusları desteklemek, okulları yeniden açmak ve öğrenme boşluklarının azaltılmasını sağlamak için yaptıkları katkılar çok değerlidir.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından (SKA) 4'üncüsü, eğitimde erişim sorunlarını sona erdirerek kapsayıcılık ve kaliteyi hedefler. COVID-19 ile birlikte toplumda öğretmenlerin rolünün başta liderlik olmak üzere önemi daha da belirgin hale gelmiştir. SKA için zaman daralmıştır; öğretmenlere başta kendi eğitimleri, çalışma koşulları ve mesleksel statülerinin iyileştirilmesi olmak üzere gereksinim duydukları her şey sağlanmalıdır. Çünkü toplumun da onlara gereksinimi vardır.
COVID-19 nedeni ile bizim öğretmenlerimiz de çok zor günler geçirdiler; geçiriyorlar. Hele artık, okulları kapandı ve çocuklarından uzaktalar. Geçen hafta içerisinde toplumda artan COVID-19 bulaşı nedeni ile dönem sonuna kadar okullarda yüz yüze eğitime ara verildi. Çevrimiçi eğitimle yol almaya çalışıyorlar. İyi bir ek yöntem olsa da biliyorum öğrencileri ile yüz yüze olmayı tercih ederler. En çok da en küçükler için.
Bir araştırma nedeni ile okullara gidip çocuklarla konuşmamız gerekiyordu. Birinci sınıflardan birinde ne kadar zorlandığımı hatırlıyorum. Sınıf öğretmenleri kısa bir süreliğine ayrılınca, sınıf birden karıştı, sesimi duyuramaz oldum. Yanımda genç asistan arkadaşlarımız, hepimiz bir yandan çocuklara bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz, ama bir gürültü ki sormayın gitsin. Sonra, kapıda öğretmenimiz belirdi. Sınıfa baktı ve sadece "hadi çiçek olsun benim çocuklarım" dedi. Böyle bir şey görmedim. Öğretmen güneş ve onlar da günebakan çiçekleri gibiydiler. Hemen kollarını kovuşturdular ve sustular. Gündüz gözüyle bir sihre şahit olmuştuk.
Öğretmenlerimiz benzer sihirler yapıyorlar biliyorum. Bazılarının etkileri sınırlarımızı aşıyor. Geçenlerde İklimlendirme – Soğutma – Klima İmalatçıları Derneğinin (İSKİD) düzenlediği bir panelde birlikte olduğum Öğretmenimiz Dilek Livaneli de biliyorsunuz onlardan biri. Çok ödüllü, ünü sınırları aşmış ve şu aralar da kendisi de İngiltere'de. Bir ara, "En büyük gururum Atamızın Başöğretmen olması. Var mı başka bir meslek, bizim gibi olan? Biz, Başöğretmenimizin yolundayız", dedi.
Haklıydı. Bir hekim olarak kıskandım mı?
Asla. Hepimizi, öğretmenlerimiz yetiştirdi. Her birinin kaç tane hekimi, avukatı, mühendisi, sanatçısı var kim bilir?
Öğretmenlerimle ilişkime gelince;
İlkokulda ilk iki yıldaki öğretmenimi çok severdim. Sonra İzmir'e taşındık. Alsancak İlkokulundaki sınıf öğretmenimiz aynı yıl hastalandı ve emekli oldu. Bizim sınıfın düzenli bir öğretmeni olamadı. Sürekli değişti. Bir Süleyman öğretmenimiz var hatırladığım. Onu da kaybettik. Allah rahmet eylesin. İlkokul öğretmenleri ile hala toplananlara hep imrenirim, bu nedenle.
Ama Bornova Anadolu Lisesinde (BAL) şansım döndü. Hayatımı etkileyen çok değerli öğretmenlerim oldu: Çetin hocam, Şahbu hocam, Huriye hocam, Lale hocam, Gülay Ablam ve daha niceleri…
Üniversite ve sonrasında ise, hayatımı etkileyen ve izlerini hep taşıyacaklarım var.
Hakları ödenmez.
Hepsini saygıyla anıyorum.
Kaynaklar