Temmuz ayının ortalarına geldik.
Temmuz ayı adını kadim Yakındoğu mitolojisinden alır. Aşk ve savaş tanrıçası olan İnana’nın sevgilisinin adı Tammuz’dur. Tammuz ya da Dumuzi bitki tanrısıdır. Doğduğu topraklar olan Mezopotamya’da bitkilerin öldüğü sıcak ve kuru yazların, Tammuz’un ölmesi nedeniyle olduğuna inanılırdı. Bu nedenle, sıcakların iyice arttığı bu aya zaman için Temmuz denilmeye başlanmıştır.
İnana ve Tammuz’un aşk öyküsü yüzyıllar içinde birçok efsanede ve dini metinde vücut buldu. Örneğin, yine ekinlerin tanrıçası olan Demeter’in yılın bir bölümünde yeraltında bir bölümünde yer üstünde kalan kızı Persephone’nin öyküsünde. Ya da daha iyisi, Adonis ile. Ölünce ağlatan, dirilince güldüren…
Gılgamış Destanı'nda da bahsedilir Tammuz’dan. Tanrıça İnana’nın Akad dilindeki karşılığı ile İştar’ın, terk ettiği sevgilisi de Tammuz’dur. Gökkuzgun olarak betimlenen Tammuz’un kanadı kırıktır.
Temmuz ayının ortasında, benim de biraz kanadım kırık.
Çok sevdiğim iki meslektaşımın ABD’ne göç etme kararını bu hafta sonu hayata geçireceklerini öğrendim. Daha önce üç evlatlarını da oraya yollamışlardır. Üçü de hekimdi. Yolları açık olsun.
Bu ülkenin beş eğitimli sağlık çalışanı, başka bir ülkede çalışmayı, yaşamayı seçti.
Oysa, COVID-19 pandemisi sağlık insan gücünün ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gözler önüne sermişti. Tüm olağandışı durumlara yanıt vermek için sağlık sistemlerinin ve dolayısıyla ülkelerin direncini oluşturmada sağlık çalışanlarının hayati rolünü göstermişti.
Temmuz ayının ortasında, "Uluslararası Sağlık Çalışanları Yılı"nın da yarısındayım.
Malum, Dünya Sağlık Örgütü'nün önerisi ile Birleşmiş Milletler'in 73. Dünya Sağlık Genel Kurulu'nda üye ülkelerin oybirliği ile 2021 yılı, COVID-19'la mücadelede ön saflarda yer aldıkları gerekçesiyle "Uluslararası Sağlık Çalışanları Yılı" olarak ilan edilmişti.
Bu toplantının önemli bir çıktısı, 21 Mayıs 2010 tarihli Genel Kurul'da tanımlanmış olan “DSÖ Sağlık Personelinin Uluslararası İstihdamı Küresel Uygulama Kodu”nun gündeme gelmesi oldu. Çünkü sağlık insan gücünün göçü önemli, aynı zamanda ülkeler açısından etik boyutu olan bir konu. Zengin ülkeler çok sınırlı kaynakları ile kendi sağlık insan gücünü yetiştirmiş fakir ülkelerden bu önemli insan gücünü alabilmekteler. Doğal olarak, bu haliyle sağlık çalışanı göçü eşitsizleri derinleştirmekte.
Söz konusu Uygulama Kodu, gelişmekte olan ülkelerin sağlık personelinin diğer ülkelere göç ile oluşacak istihdamının, bu kritik personelin açığını oluşturacağından teşvik edilmemesi gerektiğini içerir. Ülkeler, öncelikle sağlık personeli ihtiyaçlarını kendi sağlık insan kaynakları ile karşılamak üzerine yoğunlaşmalı, ancak bir göç meydana geldiğinde bunun her iki taraf için de sağlık hizmetini geliştirme, bilgi, teknoloji nakli gibi olumlu çıktılarını oluşturmanın yollarını bulmalıdırlar.
Birleşmiş Milletler özellikle COVID-19 pandemisi bağlamında, Kodun yüksek alaka düzeyini kabul etmiş ve üye ülkelerine, 'Kodun güçlendirilmiş şeklinde uygulanması' çağrısında bulunmuştur.
Uluslararası sağlık çalışanı göçü tüm dünyada artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü'ne üye gelişmiş 80 ülkeden alınan elde edilen veriler, ülkeler genelinde doktorların dörtte birinden fazlasının ve diş hekimlerinin ve eczacıların üçte birinden fazlasının yabancı eğitimli ve/veya yabancı doğumlu olduğunu göstermektedir.
Çıkış yolu, devletlerin sağlık, sağlık sistemleri ve sağlık çalışanlarına yatırım yapmasıdır. Bu yılın teması altında, Dünya Sağlık Örgütü'nün de en önemli söylemi budur. Her türlü kalkınmanın sürdürülebilirliği için sağlık çalışanlarına acilen yatırım yapılması gerekmektedir.
Peki, bu yılın ilanı ile şu ana kadar, sağlık çalışanları için ne değişti? Pek az şey.
En temel haklardan olan öncelikli aşıya ulaşmada bile sorunları var. Ülkemizin de içinde olduğu ülkelerde aşamalı olarak aşıya ulaşıldı ve sağlık çalışanları önceliklendirildi. Ancak içimiz huzur dolu değil. Pandeminin ilk yılındaki uluslararası bir toplantıda yabancı bir meslektaşım ülkesinin verisini sunarken, bir bölgedeki sağlık çalışanlarında hastalığı geçirme sıklığını yüzde 75 olarak aktardı. Kulaklarıma inanamayıp sordum, bu oran doğru mu, öyleyse neden bu kadar yüksek diye.... Açıklamasında acı vardı. “Pandeminin ilk aylarında maske dahil herhangi bir kişisel koruyucumuz yoktu. Ama hastalarımıza da bakmak durumundaydık. Baktık, sonuçta bizler de hastalandık”, dedi. Bugün aşı için benzer bir durum sürmektedir. Dünya ölçeğinde 2021'in ilk 100 gününde dünyadaki sağlık çalışanlarına COVID-19 aşısı sağlanması hedefi yerine getirilememiştir.
Evet, kayıplarımız oldu... Onlar “aklı derinlere erenimiz… belamıza kanat gerenimiz…”1 idiler. Hakları ödenmez.
Böyleyken meslektaşları, yine görevlerinin başındalar. Ülkemizde Sağlık Bakanlığımızın da sık sık öykülerini paylaştığı gibi canla başla aşı yapmaya çalışıyorlar. Dünyanın her yerinde. “Mesleklerinin onuru ve saygın geleneklerini koruyarak...”2
“Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi”
Bir gün bugünleri anlatan bir destan dünyanın herhangi bir dilinde yazıldığında sanırım benzeri söylenecektir...
“Sağlık çalışanları bizi affetsinler…
Pandemi sürecinde yaptıkları iyi anlatamadık.”
-Azımızı çoğa saysınlar.-1
Var olsunlar!”
1- Kemal Tahir. Devlet Ana. İthaki Yayınları, 2017.
2-Hekimlik Andı. Dünya Tabipler Birliği Cenevre Bildirgesi
Kaynaklar: