Hygeia, Yunan mitolojisinde Sağlık Tanrısı Asklepios'ın kızlarından biridir. Sağlık ve temizlik tanrıçasıdır. Mermerlere yılana sarılmış şekilde oyulan bu güzel siluetli genç kadın, babasının en büyük yardımcısıdır. Ama, babası tedavi ederken, o insanları hastalıklardan korur. Hakkında yazılmış efsane pek yok bildiğim kadarı ile. Aynı koruyucu hekimlik gibi. Tedavi edici hekimliğin gürültülü görkemi olmadan kendi halinde işini yapar. Çok önemli bir işi.
Baba kızı hep yan yana gösterdiklerine göre, eskiden de koruma ve tedavinin bir bütün olduğu biliniyormuş demek ki… Hygeia, insanlar dışında bir de hayvanların sağlığından sorumluymuş. Bu da hemen aklıma günümüzün "tek sağlık" kavramını getiriyor. Nasıl bütüncül bir bakış...
Hygeia, bugün de kullandığımız "hijyen" sözcüğüne adını vermiştir. Hygeia sözcüğü Yunancadan Fransızca'ya ve oradan da Türkçe'ye geçmiş. Türk Dil Kurumu'na göre, "sağlığa zarar verecek ortamlardan korunmak için yapılacak uygulamalar ve alınan temizlik önlemlerinin tümü" olarak açıklanıyor anlamı. Bu nedenle olsa gerek, ülkemizde tıp fakültelerindeki Halk Sağlığı Anabilim Dalları uzun süre "hijyen kürsüleri" olarak anılmış.
Bugün toplumda sağlığının korunması ile ilgili görev yapan çok önemli bir kurumun bahçesinde vakur bir şekilde duran bir kadın başı heykeli vardır.
"Atlanta Georgia'daki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinin [Centers for Disease Control and Prevention (CDC)] önündeki çimenlikte küçük bir taş heykelin önünden her gün yüzlerce insan geçer. Heykele çok az kişi dikkat eder ve daha da azı onun Hygeia'ya benzediğini anlar. Oysa, bu küçük heykeldeki kadının yüzyıllar öncesinden gelen sağlık bakışı bu kuruma damgasını vurmuştur."
Yukarıda alıntıladığım bölüm, CDC Sindemi Önleme Ağı (Syndemics Prevention Network) kurucusu Bobby Milstein tarafından 2008 yılında yayımlanan Hygeia'nın Takımyıldızı: Dinamik ve Demokratik bir Dünyada Sağlığın Geleceğini Yönlendirmek başlıklı raporundan.
"Sindemi" terimi ilk olarak 1990'larda Amerikalı bir medikal antropolog olan Merrill Charles Singer tarafından kullanıldı. Eski Yunancada birlikte çalışan anlamına gelen "synergos" ile halk anlamına gelen "demos" sözcüklerinin bileşiminden oluşan "sindemi" sözcüğü, halk üzerinde birleştiğinde artan bir etkiyi anlatıyor. Singer'in de dahil olduğu bir grup medikal antropolog, bu kavramı "iki veya daha fazla sayıdaki hastalığın sinerjik etkileşimi"ni ve sonuçta ortaya çıkan "aşırı hastalık yükünü" etiketlemek için ortaya attılar. O dönemde ABD'de kentli kadınlar arasında görülen başta AIDS olmak üzere madde bağımlılığı ve şiddet gibi sağlık problemlerinin ayrılmaz ve birbirini güçlendirici etkisini ortaya koydular.
Yakın zamanda bu kavramı tekrar bilim insanlarının gündemine taşıyan kişi ise çok önemli bir tıbbi derginin baş editörü. Lancet'in baş editörü Richard Horton, Singer'e atıfta bulunarak "sindemi, koşullar ve durumlar arasındaki biyolojik ve sosyal etkileşimlerle, bir kişinin sağlık sonuçlarına zarar veren veya kötüleşmeye yatkınlığını artıran etkileşimlerle karakterize edilir" diyor. Ona göre, COVID-19 salgınında, bulaşıcı olmayan hastalıklarla savaşmak, salgını başarılı bir şekilde kontrol altına almak için bir ön koşul. "COVID-19'un bulaşıcı olmayan hastalıklar ile ilişkisinin toplumlarımızdaki derinleşen eşitsizlikler ile etkileşim halinde olduğunu, bu nedenle de yaşananın bir pandemi değil de, bir sindemi olduğunu" belirtiyor. Horton'a göre, yaşlılar, azınlık ve etnik gruplar, düşük maaşla çalışanlar için, COVID-19'a yalnızca biyomedikal bir çözüm arayışı başarısız olacaktır. Hükümetlerce derin eşitsizlikleri tersine çevirmek için gerekli girişimler yapılmadan, toplumlarımızın pandemilere karşı asla gerçek anlamda güvenli olamayacağını belirtiyor.
Halk Sağlığı bakış açısı çok uzun zamandır hastalıkların sosyal nedenleri olduğunu söylüyor. Eğitim, gelir dağılımı, toplumsal cinsiyet rolleri, sağlığın sosyal belirleyicilerin en önde gelenleri. Burada sindemi ile özellikle gündeme gelen hastalık yükünde bir artış. Eğer iki hastalığının birlikteliğinin ortaya çıkardığı artmış bir hastalık yükünden bahsediyorsak, bu birlikteliğin ilişki dinamiğini de tanımlamak gerekiyor.
Horton bunları söyledikten hemen sonra, dergisi özel bir sayı olarak 2019 yılına ait Küresel Hastalık Yükünü yayımlandı. Sanırım dün. Bu haftaki ilk işim o sayıyı okumak. Bu raporla beraber, COVID-19'nun bulaşıcı olmayan hastalıklarla birlikteliğinde sindemiyi bir kez daha düşünmek durumda olacağız.
Horton'un raporun yayımlanmasından sonraki ilk tweetlerine baktım.
"Bilim adamları arasında bu sindemi ile nasıl başa çıkılacağı konusunda çok anlaşmazlıklar olduğu bir zamanda, Küresel Hastalık Yükü, 5000 bilim insanı ve Dünya Sağlık Örgütü arasındaki bir işbirliğini ve fikir birliğini temsil ediyor."
Horton, birlikteliği ve bunun getireceği umudu önemsiyor.
Dr. Richard Horton'u takip etmek gerekir. Uzun yıllarını araştırma ve yayın etiğine vermiş bir insan.
Kendisini, ABD Başkanı Trump'ın DSÖ'nden destekleri çekme kararı sonrasındaki tepkisi ile de duymuş olabilirsiniz. Tepkisini Twitter hesabından açık ve net olarak bildirdi.
"Her bilim insanı, her sağlık çalışanı, her vatandaş, küresel dayanışmanın bu korkunç ihanetine direnmeli ve isyan etmelidir; bu insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur."
Salgın yönetimi ile ilgili İngiliz hükümetine de pek çok eleştirisi var. Bilim camiasının entelektüel parçalanmasının, bilimin her biri ayrı alt disiplinlere bölünmesinin uzun süre göze alamayacağımız bir şey olduğunda ısrar ediyor. Meslektaşlarını "bütün"ü ve "kökendeki sorunlar"ı da görmeye davet ediyor.
"İklim krizi, bugün dünyadaki topluluklarımızın karşı karşıya olduğu en varoluşsal krizlerden biridir. Doktorların ve tüm sağlık çalışanlarının, iklim acil durumunun ele alınması için her türlü şiddet içermeyen sosyal protestoya katılma sorumluluğu ve yükümlülüğü vardır. Bu bir doktorun görevidir."
Aslına bakarsanız bugünlerde tıp dergisi editörlerine bir haller oldu. ABD'deki editörlere özellikle...
COVID-19 döneminde o kadar çok bilim dışı davranıldı ki artık dayanamıyorlar belli ki.
Tıp dünyasında herhangi bir bilim insanına "üç adet saygın dergi sayın" deseniz, ilk üçe Lancet'in yanında girecek bir dergi kesinlikle New England Journal of Medicine (NEJM) dergisidir.
Geçen hafta içerisinde editörleri bu derginin tarihinde çok ender rastlanılacak şekilde bir görüş yayımladırlar. Oysa, derginin 208 yıllık tarihi tarafsızlıkla ünlü. Dünyanın en prestijli tıp dergisi hiçbir zaman bir siyasi adayı desteklemedi veya kınamadı.
Ta ki, Trump'a kadar...
ABD vatandaşı olmayan bir editör dışındaki 34 editörün tümünün imzaladığı ve geçen hafta yayınlanan bir başyazıda, dergi, Trump yönetiminin COVID-19'un liderlik testinden geçemediğini belirtildi.
NEJM baş editörü Dr. Eric Rubin, "Bu kriz bir liderlik testi üretti. Yeni bir patojenle savaşmak için hiçbir iyi seçenek olmadığından, ülkeler nasıl yanıt verecekleri konusunda zor seçimler yapmak zorunda kaldılar. Burada, Amerika Birleşik Devletleri'nde, liderlerimiz bu testi geçemedi. Bir krize girdiler. Bunu bir trajediye dönüştürdüler", diyor. Bir adayı desteklemiyor, ancak pandemi sırasında Trump yönetiminin liderliğine sert bir eleştiri getiriyor. Bu eleştirisinde de, "konunun fikirler değil, gerçekler olduğunu" dedi.
"Örneğin maskeler işe yarar. Sosyal mesafe, karantina ve izolasyon da. Fikir değiller. Bunları kullanmamaya karar vermek belki siyasi bir karardır, ancak gerçek olmadıklarını öne sürmeye çalışmak hayali ve tehlikelidir."
ABD seçimleri öncesinde başka prestijli dergilerin editörleri de görüş yayımladılar.
Eylül ayında Scientific American dergisi, bilimi reddetmekle eleştirdiği Başkan Trump'a karşı eski başkan yardımcısı ve Demokrat aday Joe Biden'ı onayladığını duyurdu. Bu duyuru, 175 yıllık tarihinde derginin bir cumhurbaşkanı adayına verdiği ilk onay oldu.
Benzer şekil de Nature dergisi de, üç gün önceki bir yazıda, "durup bilimin baltalanmasına izin veremeyiz" dedi. Trump'ın kanıta ve gerçeğe aldırış etmemesinden, katılmadığı kişilere saygısızlık etmesinden, ayrımcı bakışından ve kadınlara karşı zehirli tutumundan kaynaklanabilecek zarardan bahseden ağır bir eleştiri yayımladı.
Bu dergilerin deneyimli editörleri bilime dayalı yönetilmemekten ve bilimin insanlığın ortak çıkarları için kullanılmamasından haklı olarak yakınıyorlar.
Yazımın başında belirttiğim Milstein'in raporu, 1979 yılında yayımlanan Dubos ve Escande'nin ünlü tıp, bilim ve insanlık üzerine düşünceler kitabından bir alıntı ile başlıyor.
"Yaşamın Hygea'nın sanatındaki gibi iyi olacağı bir şehrin nasıl yaratılabileceğini hayal edelim. Bu bir hap alıp iyileşmeyi beklemekten çok daha karmaşıktır. Bu şehir bizi işitme kaybına uğratan gürültüsü, kronik bronşite uğratan dumanı ve ufku görmemizi engelleyen binaları olmayan bir şehirdir. Evet, bu şehir Hygeia'nın sanatıdır; ama istersek bir bilim de olabilir; insan doğasının kendisini tam olarak ifade etmesine olanak sağlayacak temel gereksinimleri anlamaya çalışan bir bilim."
Daha sağlıklı insanlar olma çabamızın insanlık tarihi kadar eski bir öyküsü var. Ama insan unutmaya eğilimli. Bugünün her şeyi bildiğimizi zannetmemize neden olan kibrimizle, insanlığının yüzyıllar içindeki emek emek birikimlerine, zaman içinde kör olmuşuz.
İşte, Hygea, bir kez daha bize bunu hatırlatıyor.
İnsanı, hayvanı, doğayı ve birlikteliğimizi yeniden keşfetmeyi. Bu benzersiz kürenin üzerinde yaşamanın hakkını vererek.
"Ve dünya öyle büyük,öyle güzel öyle sonsuz ki deniz kıyılarıher gece hepimiz yan yana uzanıp yaldızlı kumlarayıldızlı suların türküsünü dinleyebiliriz...
...
Yaşamak:birer birer ve hep beraber ipekli bir kumaş dokur gibi...Hep bir ağızdan sevinçli bir destan okur gibi YAŞAMAK..."
-Nazım Hikmet, Taranta - Babu'ya Mektuplar
Kaynakça