Bir masal ile başlayalım mı? Bir varmış bir yokmuş, uzak bir diyarda bir kral ve üç kızı yaşarlarmış. Bu kral çok iyi yürekliymiş, ve lakin bir zaafı varmış, övülmeyi çok sever, övgüsüz yaşayamazmış, öyle ki övüldüğünde gözü körleşir, aklı dururmuş. Kral her gün üç kızına sorarmış, beni ne kadar seviyorsun anlat diye. Büyük kız dünyanın nehirlerinden, ortanca kız okyanuslarından bahsedermiş. Küçük kız ise oldukça ketummuş ve övgü seanslarında hiç başarılı değilmiş. Bir gün “taze et tuzu ne kadar severse, ben de seni öyle seviyorum babacığım” demiş. Ve lakin güzellemelere alışık kral bu cümleyi eksik, yetersiz ve kaba bulmuş. Kızını saraydan kovmuş.Kralın bu zaafını bilenler yavaş ama etkili biçimde elinde avcunda ne varsa almışlar. Krallığını, ona övgüler yağdıran kızlarını ve dostlarını kaybetmiş kral. Masal bu ya, saraydan kovulan küçük kız, komşu prensle evlenmiş, görkemli bir düğün yapmışlar. Açları doyurmuşlar. Gelinin tek isteği varmış, taze ete bir dirhem tuz konmayacak. Fakirlerin yemek yediği yerdeki babası taze eti çiğnediğinde anımsamış, anlamış küçük kızı kendisini ne kadar seviyor. Bir ömür geçtikten sonra. İki hafta önce, okullar açılmadan Özgür-Der’in başörtüsüne yaş, mekan sınırı olmadan özgürlük protestoları üzerine, http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2014/09/turkey-headscarves-protestes-resumes-education.html Al Monitor için bir yazı kaleme aldım. Protestodaki küçük bir kız çocuğunun bakışları, bundan iki yıl önce İstanbul’un saygın liselerinin birisinin önünde başörtüsünü gözyaşlarıyla açıp çantasına koyan çocuğun bakışıyla aynıydı. Özgürlük, kendi menfaatlerimizi, bizim gibi olan, bizim gibi görünen, bizim inandıklarımıza inanan insanlar için mi savunulması gereken bir değer midir? Bu konuyu yazmak istediğimde ne yazık ki muhafazakar camiadan çok az destek gördüm. Başörtülü liseli kızı olduğunu bildiğim bir akademisyen, “bilmem hiç başörtülü liseli konusunda düşünmedim” dedi. Başörtülü çok değer verdiğim bir köşe yazarı, “görüş bildirmeyeceğim” dedi. Bir diğer muhafakazar ama eşi, kızları açık muhafazakar “bu konuyu yazarsan tüm laikler sana düşman olur, ne gerek var, zaten bu kanun daha çıkmaz, herkes ayaklanır, alıştıra alıştıra” dedi. Ana akim medyada konuyla ilgili tık yoktu. Ben de gerçekten AKP’nin daha bu konuyu uzatacağına, seçim öncesinde kullanacağına ikna olmuştum. Malum katre katre özgürlüklerin keyfi lütuf edilmesine alışık bünyem. Bu nedenle AKP’yi bu kararı için kutluyorum. Doğru ve yerinde bir karar. Çocuklar da idareciler de muğlak kanunlar, keyfi uygulamalarla arada kalıyorlardı. Bence basını örtmek isteyen çocuğun kapı önünde aç başını zorlamasına tabii tutulması ayıptır. Türkiye’de MEB sağolsun, kanunlar tüm okullar için geçerli. Yani Fransa’da da devlet okulunda başörtüsü yasak ama çocuklar özel okullara gidebiliyorlar, ondandır ki pek çok Katolik okulunda şu anda Müslüman kız çocukları. Özgür-Der protestosunda çok güzel cümleler vardı. Bunlardan bir tanesi “Kimliğimiz ve inancımız pazarlık konusu değildir”, diğeri de “Çocuklar devletin değil, ailelerindir”. Bu cümleleri diğer gruplar da söylüyorlar. Çocukların terbiyesi, inancı aileden gelecekse ki öyle olmalıdır, neden zorunlu din dersi veriyoruz bu çocuklara? Neden agnostic, ateist, Katolik, Musevi, Süryani, Ezidi, Protestan, Şafi, Alevi, Şii çocuklar devletin uygun gördüğü bir dini inancı öğrenmek zorunda bırakılıyorlar? Aynı şekilde, lisede çocuklarının sadece erkek sadece kız okuluna gitmesini isteyenler için neden bir fırsat sunulmuyor? Sonra işte keyfi uygulamalar gazetelere haber oluyor, kızlı erkekli evlere, kızlı erkekli merdivenlere dayanamayanlar, aradan paravanla ayrılan kızlı erkekli kafeteryalar, kızlara ayrı okul servisleri. Bazı çocukları mağdur etmeyen bir eğitim sistemi yaratamaz mıyız? Sürekli birisini çarmıha germeden, ahlaksız, günahkar, yobaz ilan etmeden konuşamaz mıyız? Sürekli yasaklarla devam edersek sizce “İslamcılar” ya da “Aleviler” yok olurlar mı bu coğrafyadan? Yasaklamalarla Kürtçeyi unutturabildik mi? Aynı çizgi de LGBT çocukların hakları savunuluyor mu? Ya atheist çocuklar? Bir dini inancın gereklilikleri diğer bireylerin taleplerinden daha mı üstündür? Elbette sorun bluğa ermiş bir kız çocuğunun başındaki örtü değil… Bunu görebiliyor musunuz? Sorun bizim özgürlüğe güvenmememiz. Sorun hep kendimizi rahat hissettiğimiz, inançlarımızı onaylayan, kendimiz gibi olan, bize benzeyen, bizi asla eleştirmeyen, sınırlarımıza zorlamayanları okumayı, dinlemeyi, dost saymayı sevmemiz…Bana biat eden, güzelleme dizenden ötesine kapım kapalı! Taze etin tuzu sevdiği kadar sevmenin ne demek olduğunu durup düşünmeden, sadece güzellemeler duymak istememiz sorun. Ve özgürlükler sadece bir kesime biraz biraz lütuf edildiği sürece hiçbirimiz özgür olamayacağız. Hepimiz sadece kendi güzellemesini dinleyerek, sadece kendimize layık gördüğümüz haklar için ayağa kalkarak sadece biraz özgür olabiliriz o kadar…Kürtçe konuşma diye tekme tokat dövülen çocuklar da, okul kapısı önünde basını açan çocuk da, onun yaşadığı zorluğu gören erkek kardeşi de, Alevileri kötüleyen ders kitabının zorunlu din dersinde kendisine “zorla öğretildiği” Alevi öğrenci de, ibadethanesi devletçe ibadethane sayılmayan kardeşi de gelecekte yanyana yaşamak zorundalar…. Gavur diye içimize almadığımız “Gayri-Müslim”lerle ilgili konuşurken hala 15. Yüzyılda ne kadar ilerici olduğumuzdan dem vurmamız yüreğimizdeki utancın bir göstergesi mi? Nereye kadar bu çocukların farklılıklarını ve mağduriyetlerini gözardı edebilirsiniz? Bu çocukların kimliklerini silmek kime ne menfaat sağlıyor? Özgürlük sadece size mahsus ise, bu bir imtiyazdır, bu sadece bir süre olur… Tek taraflı aşk misali… Sayılı gün… Devletten imtiyaz lütf etmesi için kavga eden insanlara özgürlük savaşçısı ya da direnişçi denebilir mi? Hala aynı yerdeyiz “küfür ile belki ama zulm ile abad olunmaz”….