D_Masthead_970x250

Eşkiyalarla sıfır sorun politikası

Komşularla sıfır sorun politikamız çöktü... Komşular değiştiler çünkü... Eşkiyalarla sıfır sorun politikamız başarılı olur mu sizce?

Komşularla sıfır sorun politikamız çöktü... Komşular değiştiler çünkü... Eşkiyalarla sıfır sorun politikamız başarılı olur mu sizce? Değişikliklere ne kadar hızlı uyum sağlıyabiliyorsunuz? Elinizde olmayan değişikliklere….. her iklim değiştiğinde burnu akanlardan hasta olanlardan, sıcaktan soğuktan sürekli şikayet edenlerden misiniz? O hiç kimsenin hissetmediği cereyan hep sizi mi buluyor yoksa? Kapıları kapatıp izole olup kendi  içinizde yaşayabilir misiniz? Durumu nasıl ifade eder, bir sorunu nasıl sunarsanız çözümleriniz de ancak o sınırlar içinde olabilir.

Türkiye’nin Suriye-Irak sınırında artık devlet kavramının tükenmiş olduğunu ifade ettiğim son yazımın sonuç kısmındaki iyimserliği anlayamadığını ve hatta anlamsız bulduğunu belirten çok kıymetli hocalarımın istediği üzerine Türkiye’nin yaşadığı sorunu nasıl fırsatlara döndürebileceğini sorgulamaya çalışacağım. http://t24.com.tr/yazarlar/pınar-tremblay/bataklıksal-derinlik-politikamızın-çetelerle-imtihanı,9492  Bataklıklar güzeldir diyeceğim size yani… Güzelliğine ikna olmasanız da bataklığı kurutmadan bataklıktan faydalanmanın mümkün hatta istenebilir olduğu fikrine belki alışabilirsiniz.

Kabul edileceği üzere sahadan ham bilgi olmadan bir köşe yazısında kusursuz yol haritası ve detaylı fırsatlar listesi üretmek mümkün değil. Ayrıca Türk dışpolitikasının gereksiz ve hesapsız riskler aldığı gerçeğini reddetme işini karşılığında  villalar edinen yandaş düşünce adam ve kadınları yapıyorlar. Bana ihtiyacları yok.

Yine de şu andaki şartlar ve eldeki açık kaynak bilgileriyle bir kaç adımda potensiyel kazanımları listeleyebiliriz. Özellikle de alternatif senaryoları kıyasladığımızda aslında durumun hala Türkiye için farklı faydalar sunduğunu görebiliriz. Coğrafyadaki değişimlere artık sınırlarını kapatarak cevap vermesi mümkün olmayan bir ülkedir Türkiye.  Bunun kısa vadede seçenekler arasında olmadığını anlamamız elzem.

Sınırlarında iç savaş olması bir ülkenin iç şavaş olasılığı  belli ölçüde arttırır. İç şavaşlar bulaşıcıdır.  Türkiye’nin 2011 Ağustosundan sonra Suriye’de izlediği siyasette benim en büyük korkum Lübnan içşavaşına mecburen müdahil olan Suriye ya da İsrail modelinin tekrarı olmasıydı. Hala bu olasılık var ne yazık ki. Onların yanlışlarından öğrenip Türkiye Suriye’de farklı bir yol izleyebilirse sadece bu bile başlı başına bir başarıdır.

Türkiye'nin Özgür Suriye Ordusu, El Nusret ve IŞİD gibi üyeleri, kapasiteleri ve hatta amaçları sürekli değişen farklı örgütlere farklı aracılarla bir şekilde ulaştığı Musul Konsolosluğumuzun boşaltılmasıyla (rehin alma, sorgulama vb kelimelerden itinayla uzak duruyorum) reddedilemez biçimde ortaya çıktı. Bu bence bir fırsattır.

Türkiye bir şekilde bu örgütlerle görüşüyor. Bir yandan da diğer oyuncularla görüşüyor. Bölgede ne oyuncu sayısı az, ne de bu oyunculara dışardan destek veren sponsor ülke sayısı. Görüldüğü üzere çok boyutlu ve çok karmaşık bir “düzen” . Ortadoğu çetelere yabancı değil, ama çetelerin şu hali elbette herkes için ürkütücü, güvenlik sıradan bir vatandaş için oldukça pahalı bölgede. Türkiye’nin bu çetelerle (ya da silahlı gruplarla) olan muğlak ilişkisini onların sponsörlerini de düşünerek “idare” etmeye devam etmesi gerekiyor. Bölgede uluslararası anlaşmalar imzalanabilecek kadar güçlü “çete/örgüt” sayısı henüz yok denecek kadar az, ama zamanla bunlardan bir kısmının meşruiyet kazanacağını öngörebiliriz. Bu durumda ilk etapta Türkiye’nin en az 3 ciddi kazanım potensiyeli olabilir:

1- İletişim kanallarının açık olması. Bu 3 boyutta kıymetli bir kazanım: grupları tanıyarak bilgi toplama (grup içinde kim söz sahibidir, kırılma noktaları, güç odakları nelerdir); gruplarla ticaret yapma (farklı karaborsa sektörlerinin gelişmesi bölge halkı için oldukça önemli) ayrıca zor zamanlarda (rehineler, önemli eylemler, gruplar arası çatışmalar) bir şekilde oyunun içinde olma. Bu iletişim sistemi içinde herşeyin gül pembe, düz bir ilerleme çizgisinde gitmesini beklemek elbette hayalperestlik olur. Silahlı gruplarla ilişki kurmanın her daim tahmin edilmesi çok güç riskleri vardır.

2- Türkiye için çok önemli enerji ve ticaret anlaşmalarının korunması. Ekonomik güvenlik açısından elzem. Bu grupların parasal sistemlerini global sisteme ne kadar hızla entegre edebilirsek gereksiz vahşeti o kadar hızlı azaltabiliriz.

3- En önemlisi de ilişki gücü (general engagement) devletler arası ilişkilerden farklı olsa da artık uluslararası hukuk da silahlı  grupların önemini ve yetişini gözönüne alıyor. Bu topraklarda yeniden Arabistanın sarı saçlı Lawrence’nin tecrübelerine gerek var mı? Nation-building (devletleştirmeye yardım etme) çabaları oldukça başarısız oldu. Bu coğrafya kendi hızında değişecek, ama bu arada Suriyedeki içşavaşa müdahil olmuş Türkiyenin, diplomasi, pazarlık çabalarını sürdürmesi elzem. Bu çabalar olmadan kimin kim olduğunu, kimin nasıl izole edilebileceğini, hangi grupların şiddetten uzaklaştırılıp siyasi platforma çekilebileceğini anlamak mümkün mü?

Elbette Suriye hükümeti, Irak hükümeti ve diğer “devlet”leri komşu olarak sayabilmek bilinen normlar üzerinden ilişkiler sürdürebilmek daha kolay olurdu. Ama bu artık seçenekler arasında yok. Bu durum için Türk Dış İşlerini ne kadar suçlayabiliriz bilemiyorum. Benim görebildiğim her gece yeni rüzgarlarla değişen kum tepeleri arasında Türkiye oyun kuramasa da oyundan zararlı çıkmayan bir aktör olarak yerini almaya çalışıyor. Ya da bir Giritli müzisyenin sözleriyle https://www.youtube.com/watch?v=0UKNYb94Kqo  akrobat hiç ağlamadan her zaman dengede durmak zorundadır….

Eşkiyalarla konuşmadan masum kalabilirdik diyorsunuz belki…. Ama dışpolitika masumiyetten öte menfaat üzerine kurulu. Bir de elbette etik var… doğru, yanlış var… ahlaklı ve ahlaksız seçimler var… bunlar başka bir yazıya…

 

 

İlgili İçerikler