D_Masthead_970x250
Şimdilik, yasama-yürütme-yargı güçlerini bir elde toplamaya çalışan, güçler ayrılığını bitirdiği için medyaya, orduya, ve parayı elinde tutan kesimlere baskı yapanlara diktatör diyoruz

Ferguson, Missouri’deki protestolara aşırı polis gücü kullanılmasının Gezi olaylarında büyük şehirlerde yaşanan aşırı güç kullanılmasına kıyaslama olarak kullanılabileceğini, ABD’de gücün kötüye kullanılmasının “norm” olarak Türkiye’yi aklayacağını ve elbette Obama’ya diktatör demeksek ikiyüzlü ilan edileceğimizi söyleyen dostlar oldu. "Senden Obama diktatör yazısı bekliyoruz” dediler. Böyle kıymetli bir ricayı cevapsız bırakmak istemem, ama benim kapasitemi aşan bir yorum bu, o nedenle ben de bazı sorular hazırladım, cevapları okurlarıma bırakıyorum:

1- Neden bu kadar güçlü anti-Amerikanizm oranı olan bir ülkede, yapılan her iyilik ve kötülük ABD ile mukayese ile ölçülüyor? Yani MİT yasası reform ediliyor, ABD’de de böyle, dışarıdan diplomat atanıyor ABD’de de böyle. Protestoculara saldırı oluyor, bakın ABD’de yaptı, demek ki biz masumuz. Madem bu kadar nefret edip her kötülüğün kaynağını ABD olarak görüyorsunuz, neden sürekli bu ABD'ye öykünmeniz? Muhafazakar kesimden doğum yapmak için ABD'ye gelenlerin –çocukları ABD vatandaşı olsun diye-- listesi yayınlansa da görsek şu ABD sevgisinin derinliğini, ne dersiniz?

 

2- Eksik bilgi en büyük tehlikedir demiş ya Alexander Pope, ABD ile bitmeyen nefret-aşk ilişkinizde ne yazık ki bunu gözlemliyoruz. ABD kurulduğunda, İngilterenin krallık rejiminin hızla gücü çok kötüye kullanıp, çok ciddi zulm ettiğini yıllarca tecrübe eden kurucuların en büyük korkusu, TİRANLIKTI. Yani, yeni bir “tyrant, tiran” çıkıp tüm güçleri elinde toplamasıydı. Bu nedenle güçler ayrılığını garantileyebilmek için çok çabaladılar. Bu çaba içinde “başkanlık” en güçsüz, en ığdış edilmiş kurum aslında. Bir örnek vereyim, meraklılar “Louisiana purchase”   bakabilirler, Thomas Jefferson, bağımsızlık deklarasyonunu kaleme alan kurucu üyelerden ve 3. ABD başkanı, görevli olarak Parlamentoya danışmadan –email, telefon falan yok ya o günlerde-- toprak alımını onaylıyor. Öncelikle çok daha küçük bir alanı satın almak için yola çıkan delegasyon yeni oluşan fırsatla tüm eyaleti satın alıyor. Ancak, bunun Parlamentoya danışılmadan yapılmış olması Jefferson’ı ciddi kaygılara itiyor. 1803-4 yıllarında başkanlık bu anlama geliyor işte ABD’de. Haddimi astim, ülkenin hayri için de olsa anayasayı ihlal ettim diye düşüncelerle kaygılanan Jefferson, bir şekilde bu kararı anayasaya uygun hale getirmek için çözüm düşünüyor. Demek istediğim, ABD başkanlık sistemi, sadece başbakanlığı yök edip, yasama-yürütme-yargıyı tek adamın elinde toplamak değil. Parlamenterlerin “parti”ye bağlılığı oldukça düşük, çünkü seçilmeleri partiden ziyade kendilerine oy veren eyalet ya da bölgelere bağlı. İki ayrı uniteden oluşan Parlamento yaşamanın tamamı. ABD’de her birim, diğer ikisi tarafından sürekli kontrol altındadır. Bu nedenle de “impeachment” yani Başkanlığa son vermek mümkündür. Parlementerlerin seçilebilmek için birebir “başkan”ın iki dudağına baktığı bir sistemde güçler ayrılığından söz edilebilir mi?

3- Obama’yı Ferguson’da olan olaylardan ötürü eleştirmeliyiz. Ama eleştirinin, ve muhtemelen yasal işlemlerin pek çoğu o eyaletin yetkili birimlerine yönlendirilecek, çünkü o eyaletteki kararlardan, kolluk güçlerinin eylemlerinden Washington DC sorumlu değil. Evet, küçük bir sır, ABD’de ciddi bir federal yapı var. Çok nadir durumlarda, DÇ dışardan buna müdahil olabiliyor, ama bunun  olması için belli bir sürecin izlenmesi, ve Süpreme Court, en üstteki Mahkeme, (AYMye denk geldiği düşünülebilir) kararı gerekiyor.  Mesela öyle DCden alkol yasağı çıkartıp, tüm ülkede şu şekilde alkol tüketilecek deme gücünüz yok, aynı şekilde ilk öğretim, polis gücü, sağlık kanunları ve daha pek çok uygulama eyaletlerin ellerinde ve Başkan’ın ya da DC’nin hemen hemen hiç söz etme hakkı yok.

4-  Ferguson'dan gelen görüntüler, tweetler, medyaya yaklaşım, polisin tutumu oldukça ürkütücü, ve büyük olasılıkla belli değişikliklerle son bulacak, yerel yapılanmayı etkileyecek olaylar yaşanıyor. Ancak bu olaylardan dolayı şu anda Obama’yı diktatör ilan edemiyoruz. Elbette, Obama çıkıp bu emirleri ben verdim, daha güçlü vurun, dağıtın yıkın dedim derse, o zaman durum değişir.

5- Şimdilik, yasama-yürütme-yargı güçlerini bir elde toplamaya çalışan, güçler ayrılığını bitirdiği için medyaya, orduya, ve parayı elinde tutan kesimlere baskı yapanlara diktatör diyoruz. Yani henüz kitaptaki tanımı bu. Yani sorun TV karşısında abuk-sabuk laflar ettiği için birisini haketmediği sıfatlarla yaftalamak değil, sorun kanunların değişmesi ve gücün pratikte tek elde toplanması. Kavramın açıklaması bu.

6- Bir de tiran var…. O da önemli bir kavram siyaset bilimciler için… Diktatörler “uzun zaman” gücü ellerinde tuttuklarında ne olur sizce?

 

İlgili İçerikler