Strasbourg
Lafı uzatmadan hemen konuya girelim…
Müebbet hapisleri istenen, gazeteciler, Can Dündar ve Erdem Gül haberi, bırakın Türkiye ve coğrafyasına anlaşılır / anlaşılmaz ama iflah olmaz şekilde önyargılı oldukları izlenimi veren ülke ve diplomatları; bazen eleştirilecek kadar körü körüne, Türkiye ve coğrafyasına dostane duygular besleyen ülke ve diplomatları bile hatta bilhassa onları şoke etti…
‘ (…)Hayır, nedir bu, şaka mı? Şaka demeye dilim varmıyor, yapılmak istenen ne? Senaryo ise bari haberdar olalım, aksi takdirde bağışlayın ya Türkiye’deki karar verici dostların, nasıl derler sizde basiretlerinin bağlanmış olduğu ya da yine o güzel dilinizde dediğiniz gibi ayaklarına kurşun sıkılıyorlar gibi bir izlenim doğmasına sebep olur böyle haberler…’
Şimdi gelin de anlatın birçok şeyi eloğluna…
12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de idamla yargılanan şahısların, bir bakarsınız kısa zamanda ellerini-kollarını bağlayarak serbest bırakılabildiklerini; bunun sadece istenen yani talep edilen ceza olup, mahkumiyet olmadığını, filan anlatmaya çalışırsınız tabi…
Dedik ya eloğlunun ağzı torba değil ki büzesiniz…
Tamam, dostum (aksanlı ağızlarıyla aynen böyle diyerek) muhakeme süresinde istenen ile mahkûmiyet arasında bu kadar fark olur mu?
Der tabii, ekmek üzerine margarin sürülmüş, üzerine de şeker serpiştirerek geçirmemiş ki çocukluğunu? Can Dündar ve Erdem Gül / herhangi bir gazeteci için, müebbedi bırakın hapis cezası istemenin bile başlı başına bu sistemde arıza var diye alarm zillerinin çalması ve kırmızı lambaların yanması için yeterli diyorlar…
Neyse şaka bir yana, siyasi-diplomatik davetlilerin, Avrupa Konseyi’ne üye tüm ülkelerin milletvekilleri, gazetecileri, Strasbourg’daki temsilcileri ve farklı düzeydeki çalışanların en demokratik şekilde sıraya girerek, yan-yana ve omuz omuza oturdukları, çay-kahve - birayı da unutmayalım ama – içtikleri kafeteryada bunlar konuşuluyor…
Basın Bürosu’na ziyarete gelenler, bir Basın Toplantısı’ndan diğerine giderken, koridorlar ve asansörlerde de…
Bu arada, sırf Ermenistan içinmiş gibi gözüken (teamül böyledir, yarın benzeri bir kararı örneğin Türkiye için alındığında ‘bu size özel değil, bakın bir süre önce benzeri bir kararı Ermenistan için de aldık’ diyebilmek içindir) ama bunu önceden okuyabilen bazı ülkelerin ayaklarını denk almaları için bir fırsat, karar da çıktı…
Bu kadarı bizden, kalan yorumu dileyen yapabilir herhalde… Habere gelince şöyle…
Ermenistan, finans kaynaklarının aklanması konusunda, ulusal çapta ve ciddi bir siyaseti artık ele almalıdır…
Devam ediyoruz…
Avrupa Konseyi’nin, konuyla görevlendirilmiş uzmanları, Ermenistan’da yapmış oldukları inceleme ve araştırma sonucunda, finans kaynaklarının aklanmasına karşı verilen (sözde) mücadelenin yetersiz olduğuna kanaat getirdiler. Bu uzmanlara göre, Ermenistan’daki yetkililer, zaman kaybetmeden – zaten çoktandır sahip oldukları – bu sorunla baş edebilmek için en hızlı, en ciddi ve en etkin tedbirleri almak zorundalar.
Bununla birlikte, Ermenistan’ın bu konuda hukuki düzenlemelerinde, finans sektöründe kayda değer, kalıcı değişiklikler yapmış olduğu da teslim edilmektedir; ancak tüm sorun, denetimden kaçınmak, yolsuzluk, usulsüzlük gibi konularda daha çok alınacak yolun var olmasıdır.
Ermenistan MONEVYAL programına göre, 2018 tarihine dek mutlaka bu sorunu halletmesi gerekiyor; 2016’da verilecek bir Ara Rapor ile nasıl bir durumda olduğu belli olacak…
Şakası yok Ermenistan, çok ciddi, halletmesi gereken bir sorun ile karşı karşıya… Hemen ekleyelim kızım yani Ermenistan’cığım sana söylüyorum, asıl gelin (hangi ülke / ülkeler ise artık, zira kendilerini gayet iyi biliyorlar) sözüm sana gelin ülke / ülkeler, hesabı, o ülkelerin de ayaklarını denk almaları gerekiyor…
Hadi biraz da, kısmen daha iç açıcı ve de umut vaat eden haberlerden söz edelim…
İlginçtir değil mi? Ermenistan’a yapılan her uyarı, aslında uzaktan / yakından Azerbaycan ve Türkiye’yi de ilgilendirir; farkında olmasalar da kendileri (hatta asıl kendileri) için de bir uyarıdır. Bunun gibi, Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı, yapılan her ültimatom, atılan (iyi veya kötü) her adım, hiç karşı çıkmasınlar buna, ister istemez, bal gibi de, Ermenistan’ı da ilgilendirir hatta etkiler de…
Meseleler, negatif olunca da böyledir, pozitif olunca da… Bakın şu habere mesela…
Ermenistan sineması için doğan bu yeni güneş, hem Azerbaycan’ı, hem de Türkiye’yi pek âlâ da ısıtabilir… Yeter ki, bu üç komşu, ötekinin evinin yanmasıyla, soğumuş ruhlarını ısıtmaya kalkmasınlar artık… Bir veya iki komşu evin yanmasından dolayı değil de, her üç komşunun birlikte yakacakları barış ateşinden, her üç ülke halkları birden ısınabilsin…
Ha, şimdi, nasıl, ama ne yapılabilir ki, tamam da neyi, nasıl yapmalı vb sorular sormayın…
Zira uyandırması, haberdar etmesi, naçizane mum yakıp aha bir de şu yol var demek bizden, kalan artık yaratıcılığınıza kalmış… Tabii ki, kendimize göre fikirlerimiz var ama yağma, öyle Hagop’un fikirlerine bedavaya konmak (artık) yok…
Avrupa Konseyi’ne bağlı European Cinema Suppor Fund (Eurimages) kurumu, Ermenistan Cumhuriyeti’ni, aralarında resmen görmekten mutluluk duyduğunu; bu kararın aslında 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren geçerli olduğunu, bugün yani 28 Ocak 2016 tarihli haberle duyurdu…
Bilmeyenler için kısa bilgi verelim… 1988 yılından itibaren Avrupa Konseyi bünyesinden doğan Eurimages (özellikle şu veya bu alanda sorunlu-anlaşmazlıkta olan) ülkeler arasında ortak film projelerine maddi destek, dağıtım konusunda yardım ve her türlü gelişmelerine katkı sunmak için kurulmuştur. Türkiye’nin son on-on beş yılda filmlerinde olan kalitenin açık ara farkıyla yükselmesinde Eurimage’ın ne denli payı olduğunu, bilenler biliyor.
Eurimages’ın kurulduğu tarihten (1988) itibaren, toplam 1726 co-production'a (ortak yapım), toplam 518 milyon Euro maddi destekte bulunmuş olduğunu söylememiz gerekiyor.
Ermenistan’ın AB’ye üye olmamasından dolayı Europa Creative Media programından, yardım ve desteklerinden yararlanamıyordu; ama bundan böyle, Ermenistan’ın içinde var olduğu her co-production (ortak yapım) projesi, Eurimage tarafından değerlendirilebilecek.
Ayrıca Ermenistan, dağıtım ve diğer konularda da gereken desteklerden faydalanabilecek.
Dedik ya, yeter ki, kimse ama kimse komşunun yangında olan evinin ateşiyle, soğutmuş olduğu kendi ruhunu ısıtmaya kalkmasın; zira Türkiye solunun unutulmaz siması, Sarkis Çerkezyan ustanın dediği gibi bu dünya da, bu coğrafya da hepimize yeter!
Strasbourg’un soğukmuş gibi gözüken ama en azılı karşıtları bile barıştıran güneşiyle ısınmak ve ısıtmak ümidiyle…