Yüzde 10 barajını, bilmeyenler için hatırlatalım.
12 Eylül darbe öncesi, 1974-1980 döneminde, iç savaşa sürüklenmemizin etkenlerinden biri olan, siyasi istikrarsızlık vardı.
Olacak iş değil dedirten bir örnek verelim; CHP’nin 1973 seçimlerinden birinci parti çıkmış olmasına rağmen; tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edememiş ve ortak paydası CHP ve sol karşıtlığı olan sağ partilerin koalisyonu Milliyetçi Cepheler kuruluyordu.
Milliyetçi Cephe döneminde siyasal şiddet adım adım arttı. 3 milletvekiline rağmen, 2 bakan ile Hükümette olan MHP’ye bağlı ülkücüler, güvenlik güçlerinin himayesi altında sokakta sola karşı harekete geçtiler. 1975 sonlarına kadar, hep sol görüşlüler öldürüldü.
CHP oylarını 1977’de de arttırarak birinci parti çıktı ama yine yeterli çoğunluğu olmadığı için hükümeti kuramadı. 1978’de zar-zor transferlerle hükümet olduysa bile kontrgerilla sola karşı eylemlerini doruğa çıkardı ve 12 Eylül’e gelindi…
12 Eylül öncesinde, özetlediğimiz istikrarsızlığı, akabinde darbeye götüren seçim sistemi hiç barajı olmayan D’hondt sistemiydi. İstikrarsızlığa sebep olmuştu belki ama (gerçi bu istikrarsızlığın başka sebepleri de vardı) son derece adil, partilerin kazandıkları oy oranı kadar mecliste temsil edilebilmeleri açısından çok uygun bir sistemdi. Darbe sonrasının Danışma Meclisi D’Hondt sistemine iki baraj ekledi: İllerin seçmen sayısının milletvekili sayısına bölünmesiyle elde edilen çevre barajı ve ulusal temelde yüzde 10 baraj.
Yeni sistemde, seçim çevreleri azâmi 7 milletvekilinden oluşacaktı, daraltılmıştı. Bu, büyük partileri kayıran ve küçük partileri yutan bir sistemdi.
12 Eylül’ün devamı ve başta (evet ülkeye vizyon kazandıran, çağ dışı görüntüden modern bir görüntüye dönüştüren ama ağır bedeller de ödeten) ekonomik açılımların uygulayıcısı olan Turgut Özal döneminde de devam edildi. 1987 seçimleri öncesinde, seçim çevrelerinin azâmi milletvekili sayısı7’den 6’ya indirdi. Ayrıca 4, 5 ve 6 milletvekili seçilen yerlerde, en çok oyu alan partiye ekstra 1 milletvekili verilmesi yasalaştı ve ANAP, bir matematik oyunuyla başa gelebildi. Ama 1987 seçimleri, tarihimizdeki en adaletsiz birkaç seçimden biri oldu...
Tabii, 1983’lerde barajın yüzde 10 olması Kürtlerin önünü kesmek için değildi zira o zaman Kürtler demokratik seçimle uğraşma aşamasında değillerdi; zaten kendilerinden de böyle bir şey beklenmediği için dağdaydılar…
Ama 1990’da, yüzde 10 barajını, elbirliğiyle kaldırmak / indirmek fırsatı doğmuşken, partilerin yapmamasının nedenlerinden biri olarak Kürtlerin önünü kesmek olarak görebiliriz. Çünkü 1990’larda, Kürtler artık demokratik hayata uyum sağlama iradesi gösteriyorlardı… Yıllarca neden dağlardasınız diye eleştirmesine karşın, Kürtlerin artık bu iradeyi göstermesi ve buna Bülent Ecevit’in bölücü teröristlerin parlamenter yaşama girmesi isteniyor (bunca yıl bu beklenmişken, bu kez Kürtler bunu istediklerinde karşı çıkılması çok ama çok manidar) diye Diyarbakır’da karşı çıkmış olması unutulmamalıdır…
Şu kaderin cilvesine bakın ki; bugün MHP yandaşlarının diyelim HDP binaları, bayrakları, mitinglerine - oysa daha bir yıl öncesini hatırlayın – saldırmalarında, hiç bir çıkarları yok. Tersine kendileri zarar görür; dahası HDP’nin barajı aşmamasında MHP’nin zarar görmesi ve geçebilmesinde ise mutlak çıkarları olabilir… Matematik ezer geçer derler, lafazanlık, safsata, yorum veya niyet (okuma) vs kaldırmaz, somuttur çünkü neyse o… Ama’sı filanı olmaz… En uç örneği verdik tabii MHP diyerek… CHP’nin ise artık gözü-gönlü-önüne bereket yağar HDP’nin barajı geçmesiyle; geçmemesiyle kesin zarar… Hatta ironi bir şekilde, bizatihi AK Parti’nin de çıkarı olduğunu söyleseh mesela… Nasıl mı? Anlatalım.
Düşüşe müthiş bir hızla geçmeye başlamış bir siyasi parti için en kötü şey, onun son bir kez daha iktidara gelmesidir... Kumarda arka arkaya kaybeden birisinin, tüm kaybettiklerini son bir elde fazlasıyla geri alabilme (zehirli) ruh halini bilirsiniz. İşte o an, ona verilen o son bir kez daha kredisi aslında kristal bardakta sunulmuş zehirden başka bir şey değildir… Hep, o son elde gider apartman dairesi, konak, bazen insanların helal namusları… O son el kredisini vermemek, düşüşe geçmiş ve geri dönüşü asla olmayan kumarbazı kurtarmak demektir…
Tabi, o son bir kez daha verilen kredi ise ona intihar fermanını imzalattırmaktır.
Ama işte o her şeyini kaybetmiş, yenilgi üzerine yenilgi almış ve aldıkça da iştahı kabaran yenilgiye doymayan pehlivan veya kumarbazlar gibi AK Parti de başına musibet gelmedikçe anlayacak, kavrayacak halde değil, sondan bir önceki durumda olduğunu…
Kısacası, 1990’larda, hepten kaldırma fırsatı ellerine geçmişken, Kürt siyasetinin önünü kesmek amacıyla elbirliğiyle engel olup, barajı kaldırmayarak, Türkiye toplumu denizine baraj yılanını atanlar, bugün de o yılana sarılmak zorundalar…
Cumhuriyet’in, kurulurken göz ardı ve haklarını ezip üstlerine basarak devlet inşa ettiği ama sorunları hep yokmuş gibi davranıp, sürekli halı altına attığı üç kesim vardı: Ermeniler, Mütedeyyinler ve Kürtler… Başkaları da ama onları Ermeniler ve Kürtler kategorilerine dahlediyoruz, konuyu dağıtmamak için. Ermenilerin sorunları en hoyrat şekilde halledildiği zannedildi; Kürtler, Ermeniler gibi kalkıp gitmedi, kültürleri buna müsait değildi; olmadık baskılara yıllarca dayandılar, sayıca çoktular, bugünlere geldiler. Mütedeyyinler ise, malum Kemalist – demokrasisiz laiklerin iktidarı iflas etmesi sonucu ülkenin başına geçtiler...
Müthiş bir fırsat doğmuştu; kurulurken göz ardı edilmiş, dışlanmış diğer, Kürtleri ve âleme yayılmış Ermeni Diyasporası’nı (dikkat Ermenistan demiyoruz, zira 1915 sonucu kurulan Ermenistan değildir, Ermeni Diyasporası’dır) da yanına alarak, onlarca yıldır boğulmakta olan toplumu, hem de çökmekte olan Cumhuriyet’i kurtarabilirlerdi.
Ama ne oldu? Zaaflar (kısaca geçiyoruz), ihtiras ve daha birçok nedenden dolayı, güya karşı oldukları, eleştirdikleri, o beyaza karışmış kırmızı Cumhuriyet’e özenip yeşile boyanmış ama yine Neo İttihatçı bir cumhuriyete bu sefer kendileri dönüşmek istediler.
Ve gelindi, akıl-ruh dengesini kaybetmiş, yenilgiye doymayan, daha iştahı kabaran, hep bir son el daha hayaliyle tüm kaybettiklerini birden geri alacağını zanneden kumarbazın durumuna…
Dediğimiz gibi, o kumarbaza son bir kredi daha verilirse, resmen intihar etmesine sebep oluruz; tabii bu arada koca bir filin yere yıkıldığı zaman çimenlerin haline dönüşür toplum da… Ama barajın aşılabilmesi için, ne olursa olsun, HDP’ye oy verilince o kumarbazın kendisiyle birlikte çimenlerin de ezilmesine engel oluruz, devlet de nefes alır, toplum da…