Piyasa’yı, arz ve talep tayin eder biliyorsunuz; siyasette de, kamuoyu nabzı ve yazar - müşteri ilişkilerini ise okur tepkileri…
Piyasa’yı, arz ve talep tayin eder biliyorsunuz; siyasette de, kamuoyu nabzı ve yazar - müşteri ilişkilerini ise okur tepkileri… Listeyi uzatabiliriz…
Türkçemize halk kavukluluğu diye çevrilen popülizm tuzağına düşmemek şartıyla tabii… Yoksa halkımız böyle istiyor gerekçesinin arkasına saklanıp, rayting uğruna kalitesiz ve toplumun zaafları onarmak yerine, onları daha derinleştiren, ilkel duyguları pompalayan, siyasetçi, sanatçı veya yazarlara dönüşürsünüz…
Son yazımıza ve sağ olsun, adımızın zikredildiği, Aydın Engin’in yazısına okuyucularımızın gösterdiği teveccüh, mesajlar da işaretti sanki…
Etienne Mahçupyan’ın deyişiyle İçimizdeki ötekilerin gözüyle ama şahsi yaşanmışlıklar isteniyor, kâh nüktedan, kâh (ancak bir gülün narinliğini koruyan diken kadar) sivri ve kâh (yapıcı olmayı şiar edinmiş) eleştirel tarzımızla… Haydi hayırlısı…
Ben garnitür değil, biftek’im biftek!
Aileyi yakından tanırım, dostlarımdır, zaten kim oldukları hiç önemli değil, zira o insan veya aile olduğu için değil, egemen olan bir zihniyetin, alışkanlığın tezahürüdür davranışları…
- Ya Raffi Bey, siz, sizin gibi insanlar, azınlıklar ülkemizin süsüdürler…
- Ekselansları, garnitür gibi mi yani?
- E he-he evet, ne güzel bir tabaktaki garnitür tabii, tabağı güzelleştiren…
- Ekselansları, iyi niyetli olduğunuzu biliyorum ama kendimi kıtır patates, rendelenmiş havuç ya da düzenli dilimlerle kesilmiş hıyar gibi değil…
- Aaah Raffi Bey, estağfurullah, iyi anlatamadım galiba…
- Yok, yok… Gayet iyi anlattınız; bence anlatmak istediğinizde sorun var zira insan kendi tabağında nasıl süs / garnitür olur? Ben, bifteğin ta kendisiyim efendim. Ha, neslimi tüketmeye yeltenmişler birileri, tabi nafile… Tadımdan yararlanacakların kör bahtına, ne yapalım, istesem de garnitür olamam, zira belki daha az bulunan ama ve lâkin ana yemeğin ta kendisiyim, ta kendisi, müsaadenizle…
- Ah Raffi Bey, ne ilginç insansınız; tensip buyurduğunuz gibi olsun….
Ara sıra yolda karşılaşır, birbirimizi kahve içmeye davet eder, aile bireyleriyle uğraşımız gereği her buluştuğumuzda görüşürdük… Rahmetli oldu, sevgili hariciyecimiz…
Türk’tür ( ya da Ermeni’dir) ama iyi adamdır!..
Önyargılı ifade /deyişlerin içindeki aidiyet adlarını değiştirin, kafamıza dank edercesine kabul edelim, hiç farkı yok! Ermeni’si, Filistinlisi, Süryani’si, Yahudi’si, Rus’u, Kürt’ü, Rum’u, Türk’ü, , Ukraynalısı, kim olursa olsun, önyargılılık önyargılılıktır, ırkçılıktır!
- Sizin oğlan bir dacig (Ermeniler arasında, pek iyi anlamda değil ama zamanla sadece birisinin Türk olduğunu ima etmek için kullanılan bir ad) ile galiba…
- Ya evet ama merak etme; dacig ama çok iyi bir kız…
Bambaşka bir ortamda, devlet dairesinde ama mutfaktayız mesela…
En uygunu Ermeni’dir ama sıkıntı olmasın!
- Yahu, şu ……… müdürün kim olacağına hâlâ karar veremediniz mi? Çok zaman kaybettik… Bu kadar da sallanılmaz ki ya…
- Şey, efendim; aslında bulduk ama sıkıntı var…
- Sıkıntı mı var? Ne demek o ya?
- En uygun adayı bulduk aslında, Murat Bey…
- Ee, daha ne bekliyorsunuz o zaman?
- Şşey efendim, tamam da bu arkadaşımız… Ermeni!
- Ne olmuş ki, bize ne yahu?..
- Yyani, sorun yok mu demek istiyorsunuz?
- (Sunturlu bir küfür işittikten sonra) Başüstüne efendim, siz tensip buyurduktan sonra, anlaşılmıştır, özür dilerim efendim, gerekeni yaparız, müsterih olun!
Strasbourg’da, Paris’te, Ankara’da, Adana’da…
- Nerelisiniz arkadaş?
- İstanbulluyum…
- He mi, Türksünüz yani?
- Yo, değilim…
- Hee… Şincik İstanbullusun ama Türk değilim diyorsun…
- J He, he Yahu arkadaşım, nerelisin dedin, ben de İstanbulluyum dedim; Elhamdülillah (burada özellikle söylediğim bu söz üzerine kulaklarına kadar yayılan ağzı görmeniz gerek) Hıristiyan – Ermeni’yim (burada limon yiyince buruşan yüzüne sprey sıkılmış gibi donan halini) ve çok şükür ki Türkiyeliyim demek istiyorum ama yahu bir türlü dedirtmiyorlar işte, biliyorsun….
- Estağfurullah hemşerim…
- Yahu ne estağfurullah ’ı; ben eşek oğlu eşeğim ya da sakarın biriyim demedim ki, bana estağfurullah diyorsun; peki sen Türk müsün?
- (Övünçle) Ne demek abi, he vallahi Türk’üm…
- E peki, şimdi sana ben estağfurullah diyor muyum? Ne güzel, sen Türksün, ben de Ermeni’yim ama her ikimiz de TC vatandaşıyız… Değil mi usta?
- (karşımdaki insan, donuk gözlerle, çarpılmış bir halde, böyle bir diyaloga hayatında ilk defa girmiş olmanın şaşkınlığı içerisinde, sadece dediklerimin son kelimelerini tekrarlıyor) Hee, vatandaşız, usta…
Bir arkadaşın şiirinde dediği gibi, bir gün Ermeni veya başka bir kimliğe mensubiyetimizi belirtmemiz üzerine… Estağfurullah yerine Memnun oldum veya Maşallah cevabı almak temennisiyle… İşte o zaman, dacigdir ama çok iyidir de kalmaz…