SSCB’nin yıkılışıyla, sol dünyanın hayal ettiği beynelmilelciliğin gerçekleşmesi - kendi isteği doğrultusunda ama – bilinmez bir tarihe ertelenmiş oldu…
Ertelendi de, dünya dönüyor ve insanoğlunun ihtiyaçları şöyle veya böyle giderilmesi gerekiyordu…
Farkındayız, çok özet ve geniş kitlelerin algılayacağı şekilde anlatmaya çalışıyoruz…
İşte bu ihtiyacı karşılamak amacıyla, sağ dünya da, küreselleşme (globalizm) adını koyarak, sol dünyanın enternasyonalizmini gerçekleştirdi kendince…
Gerçekleştirdi ama bunu teorisi, nasıl yapmalısını (know how) vs bilmiyordu…
Bilmesi de gerekmiyordu aslında…
Zira ister Pakistan’ın ücra köyünde, ister Kuzey Kutbunda buzdan bir çadırda, ister Ekvator’un cehennem sıcağıyla kavrulan sokaklarda, ister Danimarka, ister Afrika’nın cangıl ormanlarında ve ister Asya veya Avrupa’da olalım, bir tek ana formül vardı…
…………………………………………………………………………………………………
Emek harcanmayan her iş hayır, barış, huzur getirmez; barış, huzur, adalet ve doğruluk emek isterdi…
Yani, hayır, barış, huzur, adalet ve doğruluk, zordu!
Yorulmak isterdi…
Ama insanoğlu genelde tembeldir…
İşte tembelliğe kaçtığı takdirde, kolayına kaçmak ister…
Yorulmamak için…
Kolayına kaçtın mı, işte barış yerine savaş, huzur yerine buhran, adalet yerine rezalet ve delalet gibi, örneklerin gideceği bir kaosa sürüklenir…
Biz bu satırlarda bugün yazabildiğimize göre, dünya liderleri, devlet başkanları, yöneticiler bilmiyorlar mıydı bunu?
İşte insanoğlu böyle bir şey…
Üniversitede, öğrencilerine verdiği insan hakları dersiyle hayranlık uyandıran birisi, devlet yönetimine geldiğinde tüm bildiklerini tersine bal gibi de uygulamalarda bulunabiliyor…
Çünkü insanoğlu kolaya meyilli bir şey…
Dolayısıyla emeklerin karşılık bulsun yerine kolay gelsin diye neden temennide bulunuruz diye düşünmekte fayda var, bizce…
…………………………………………………………………………………………………
Konumuza dönersek…
Globalizm yani küreselleşme yani sağ enternasyonalizmi çığırını açanlar; kolay yolu seçtiler ve geldik Charlie Hebdo’ya…
Vaz geçtik sol cenahın enternasyonalizminden, tamam küreselleşme mi, bunun da baş şartı çoklu kültürlü yaşam yani çok kültürlülüğü de aşarak çoklu kültürlü yaşama geçilmeliydi…
Ne demek istediğimizi anlatmak için basit bir örnek vereceğiz…
Bir konserde, bir İslam topluluk, bir İslami ilahiyi, bir Yahudi topluluk bir Yahudi sinagog duaları, bir Hıristiyan topluluk kilise duaları, bir Alevi topluluk Kerbela deyişleri veya bir Kürt topluluk dengbejler dile getiriyorsa; zaten bu çoktan olması gereken en ama en asgari görüntüydü; bunu çok kültürlülüğe örnek verebilirdik…
Ama bir İslami tasavvuf grubu, Ermeni kilise ilahileri, bir Ermeni Kilise korosu, bir Sinagog duaları, bir Yahudi grubu İslami ilahileri, bir Alevi grubu da mesela bir Sünni kültürden gelen bir kaside, bir gazel okuması, işte bir derece, bir mertebe ötesi yani çoklu kültür yaşamından, hakiki bir diyalogdan söz edilebilirdi…
Tabii, tüm bunlar, aşama – aşama olabilecek şeylerdi…
Bu da zor değil, çok zordu…
Bir ebeveyn için çocuğu kutsaldır ama ailelerinden olmayan birisi tarafından çocuğuna iltifat edilmesi, o ebeveynleri daha bir onurlandırır, değil mi? İşte bu onurdan haz alabilmeye ulaşmak gerekirdi… Kendi dininden olmayan bir grup tarafından, kendi dinine ait ilahileri huşu içinde söylemesi (normal!) bir insana onur vermez miydi?
Her biri, yanı başındakininkileri ile taban tabana zıt düşen gelenek ve görenekleriyle, huzur içinde yaşayabilme ortamını yaratmak…
Kendimizi kandırmadan, zira hiç birinin bir başkasının üzerine tahakküm kurmasına imkân tanımamak şartıyla; yoksa bunun örnekleri çok vardı tabii…
Çok zordu ama çağdaşlığın emri bu olmalıydı…
Yoksa tek tip bir toplum yaratılır ya da çok kültürlü bir toplum mış gibi yaratılır ve bal gibi de bir kısım vatandaşlar bir diğerinin tahammül insafına mahkûm edilmiş olarak, diğerleri de kendisinden başkalarının varlığını tahammül etme insafında olarak veya olmayarak yaşayan toplumlar olurdu…
Kendimizden başka dış görünüş, saç-ten rengi, göz şekli, din, mezhep, davranış, giyiniş, hal – hareketler, yaşam tarzı, kültür ve alışkanlıklara sahip bireyler ve bu bireylerden oluşan gruplara asla tahammül değil, varlıklarını kabul etme ve onlara saygıda kusur etmeme kültürü emek istiyor…
Kolay değil...
Kolaycılık da ilkel insan davranışı oluyor…
Emek harcamak de, gelişmiş insanın…
Hangisinden olmak istersiniz?
O zaman
Kolay da gelmesin!
Emek harcansın…
Ama emekler karşılık bulsun!
Bir de böyle düşünelim, deriz…