Ne olursa olsun, ölen - hele siviller de var ise - insanlar için canım, savaşta her şey olur(!) tarzı, vahşeti normalleştirmeye çalışan açıklamalar, hiçbir insani, anlayışa sığmaz; ölenlere karşı saygı, öldürenlere de kınama zorunludur…
AB - ABD Basını’nda, http:// www.agos.com.tr/abdde-havyar-diplomasisi-donemi-6605.html Azerbaycan’ın petrol kaynakları sayesinde, lobby adı altında yaptığı çalışmaları, akıl almaz yalan bilgiler – dezinformatsiya - üretimini, Azerbaycan’ın (artık gizlenemeyen) Havyar diplomasisi diye niteleniyor… AGOS’ta Bu haberle ilgili bir makaleyi okuyabilirsiniz.
Geçende, AGOS gazetesi önünde, pervasızca sergilenen ırkçı eylemin dehşet verici tarafı, http://t24.com.tr/haber/agos-gazetesi-onunde-kahrolsun-hrant-dinkler-pankarti/251828 tıpkı iki yıl önce olduğu gibi, yine İçişleri Bakanlığı’nın bilgisi dâhili yapılmış olmasıdır.
Ocak 2012’de, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bu miting ve ırkçı söylemlerine katılmıştı; TC’nin İçişleri Bakanı bizzat Ermeni karşıtı sözler sarf etmeye cüret etmiş; buraya nahifçe katılan HAS Parti’den Mehmet Bekaroğlu ise ortamı görür görmez dehşete kapılıp oradan uzaklaşmıştı. İdris Naim Şahin mi? En yakın Hükümet yenilenmesinde devre dışı kalmıştı…
2012’de, ırkçı salyaların aktığı mitingin finansmanının Azerbaycan’ın gizli kasası sayılan, Mubariz Mansimov adlı işadamının sağladığı, http://gundem.milliyet.com.tr/mitingi-genc-atsizlar-sabote-etmis/gundem/gundemdetay/29.02.2012/1509206/default.htm CNN Türk, Milliyet ve Radikal’den öğrenmiştik. Azerbaycan Başkanı, İlham Aliyev10 danışmanını, 28 Şubat sürecinde MGK’nin kurduğu Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği yani ASİM-DER’in çalışmalarını yönlendirmek için özel olarak görevlendirmiş olduğu biliniyor.
Bakın, bir kez daha söylüyoruz; katliamlar, kim tarafından, hangi şart ve sebepten olursa olsun, asla-kat’a savunulamaz, mazur görülemez; insanlık dışı her tür baskı, kıyım ve şiddet mahkum edilir. Suç’un, kimlerce ve neden yapılmış olduğu, kesinlikle ve de kimseyi ilgilendiremez… Kafkasya’nın ve Anadolu halklarına da bu anlayış yakışır zaten…
Burada, sadece ve sadece karşı çıktığımız mesele, var olmuş hakikati olduğu gibi anlatmak, aktarmak ve sadece suçu işlemiş olanları kınamak yerine, inanılmaz oranda hakikati ters yüz edip, tamamıyla hayal ürünü olan olayları gerçekmiş gibi kamuoyuna, ırkçı imalarla, bir ulusu, bir halkı genelleştirerek, top yekûn olumsuzlaştırmak, düşmanlık yaratmaktır…
Azerbaycan’ın, sanayi kenti ve Ermeni nüfusunun hayli olduğu Sumgayit kentinde 1988 Şubatı’nda, açıkça Ermeni nüfusuna karşı yapılan korkunç pogrom münasebetiyle asla tüm Azerbaycan’ı, tüm Azeri halkını, Azeri milletini olumsuzlaştırıldığını göremezsiniz. Ermeni halkı ve Ermenistan’daki kitleler, asla böyle şeylere tevessül etmediler. Burada, bizim barış çorbasına bir tutam tuz da bizden deyip, http://t24.com.tr/yazi/narahat-olma-krm-usta-tk-deyilsn-merak-etme-ekrem-usta-yalniz-degilsin/6331 büyük harflerle İNSAN olan, birçok değerli Azeri arkadaşa, demokrat insana ve barışçı dostlara tabii olarak yaptığımız gibi, sahip çıkılmıştır.
Sayın Dr. Sarkis Adam, Serge Le Boulanger ve daha nice arkadaştan derlenerek hazırlanan olayın aslı astarını, dikkatlerinize sunuyoruz…
Önce Türkiye, sonra AB ülkeleri ve ABD’de (eski SSCB, bugünkü BDT-Bağımsız Devletler Topluluğu coğrafyası, hele Azeri denizlerinde havyar bir sembol olmuştur, bu vurgulanmak isteniyor, tıpkı Türkiye dendiği zaman akla baklava / rakının gelişi gibi), Havyar Diplomasisi tarafından sürekli, hakikatlerin tahrif edilerek çarpıtıldığı Hocalı gerçeğine bakalım…
1992’nin kışında, Ermenistan - Azerbaycan çatışmalarında, Stepanakert ve çevresi lojistik, stratejik önemdeydi. Bölgede yiyecek, içecek, giyecek, ilaç, yakıt kıtlık vardı. Azeri güçleri konvansiyonel olmayan silahlarla saldırıyordu. Hocalı ateş kaynağı, hava alanına sahipti. Ele geçirmek elzemdi, hava sahanlığını denetlemek, ablukayı kırmak demekti; öte yandan Hocalı nüfusunu yani7000 sivili güvenceye almak söz konusuydu.
Ermeni güçleri, böylece Hocalı'yı almak için 26 Şubat 1992 günü hareket etti. Bakın buraya dikkat edelim, Ermeni tarafı, hareketten önce Azeri idarecilerine durum bildirdi, sivillerin Hocalı dışına çıkmaları için Güvenlik Koridoru açtığını, sivil halka radyo'dan çağrı yaptı ve güvenlikleri için şehri boşaltmalarını istedi.
Azeri yetkiler bu çağrıyı hiçe saydı ve masum Azeri halkını, şehri terk etmemeleri, çağrıya uymamalarına ikna etti; dahası baskı yaptı ve o da yetmedi şehri terk etmeyi yasakladı:
22 Şubat 1992 tarihli Azerbaycan Ulusal Güvenlik Komitesi toplantısında, Cumhurbaşkanı ve KGB, Hocalı'dan halkın tahliye edilmemesi yönünde karar almışlardı.
26 Şubat 1992 tarihinde Ermeni askeri hareketi tamamlandı. Ermeniler Hocalı'daki sivilleri Stepanakert'e naklettiler.
Ama 22 Şubat - 26 Şubat arasında, nasıl, hangi şart ve ölçüler, hangi boyutlar ve hangi konvansiyonel veya değil, savaş anlayışı sınırlarında, ne tür bir harekât edildiğini en iyi yaşayanlar bilir; zira ateş düştüğü yeri yakar… Ne olursa olsun, hiçbir gerekçe ölen - hele siviller de var ise - insan evladı için canım, savaş şartlarında her şey olur(!) tarzında durumu normalleştirmeye çalışan açıklamalar, hiç ama hiçbir insani, vicdani anlayışa sığmaz; zira ölenlere karşı saygılı duruş, öldürenlere de mahkûmiyet zorunludur… Mazeret kaldıramaz…
Hocalı’daki sivillere Ermenilerin barınak, yiyecek, içecek, giyecek temin ettikleri söyleniyor. Azerbaycan İnsan Hakları Merkezi’nce ‘(…) 28 Mart 1992’de, Ermeniler Azerbaycan’a çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere 700’den fazla Hocalı'lı sivil tutsağı teslim etmişler.
Aynı kaynaklara göre, Ermenistan müteakip tarihlerde peyderpey yüzlerce sivil Azeri’yi hiç bir ön şart gözetmeksizin Azerbaycan'a göndermiş. Buna karşılık Azerbaycan tarafı ise, Bakü sokaklarında yerlerde yatan cansız insan bedenini kameralara kaydederek (…) bu zulmün Ağdam yakınlarında Ermeniler tarafından yapıldığını o günden bugüne iddia ediyor..
…………………………………………………………………………………………………
Tarafız - bağımsız gözlemciler (…) insanın kanını dondurtan, durum neydi biliyor musunuz? diye soru soruyor ve cevap veriyorlar: (…) Kendi vatandaşının cesetlerini kirli propagandaya alet etmekti bu; nasıl mı? Dünya’da kayıtları var: Hocalı operasyon önce/sonrası Ağdam, Azerbaycan’ın kontrolündeydi; yani Ermenilerin Ağdam’da bırakın operasyon veya katliam yapmayı, sokakta dolaşması bile, fizikken, matematiksel olarak imkân dışıydı…
Ermeni tarafı, Ağdam’a 1993’te girmiş ise, Ağdamda o insanları kim öldürdü / öldürttü?
Azerbaycan İnsan Hakları savunucusu Arif Yunusov'a göre (…) Kent halkı, Azerbaycan Halk Cephesi’nin iktidara gelmesini önlemek amacıyla, politik amaca kurban edildi…
Azerbaycan Yüksek Şura Başkanı Yagup Memedov ise, yaptığı açıklamada şöyle diyor: Hocalı Trajedisinin Kimin Yaptığını biliyoruz ve o taraf Ermeni tarafı değildi!
2 Nisan 1992’de Azerbaycan'ın ilk Cumhurbaşkanı Ayaz Mutallibov ise Daily gazetesine verdiği demeçte şunları söylüyordu: (…) Her şey istifa etmem için bir neden yaratmak, Cumhurbaşkanını itibarsızlaştırmak içindi, bu uğurda çabalayan bir güç vardı; Ağdam trajedisi de güç elde etmek için yapıldı ve diğer politik amaçlı suçlar gibi cezasız kaldı…
Diğer başka bir bilgi ise, Azerbaycan yöneticilerinin, 1992 Şubat'ında Hocalı, Ağdam ve çevresindeki trajedilerinin kapsamlı şekilde araştırılmasına yönelik çağrılara direnmesidir…
Zannederim, sadece Azeri veya Türk milliyetçileri değil, zira haksızlığa karşı gelmek için asla ve kat’a milliyetçi hele ırkçı olmak gerekmediği gibi, bir de engel teşkil ediyor; inancı yoksa bile insanoğlunun vicdanı ve duygusal zekâsı düşük olmayan bir aklı olması, kısaca İNSAN olması yeter de artar bile… Dolayısıyla üçüncü kez tekrarlamayalım artık…
Mesele, eğer Hocalı’da bir vahşet işlenmişse bunu görmezden gelmek, hafife almak, hele inkâr etmek ve üstünü örtmek asla değildir; sivil halka karşı insanlık dışı ve konvansiyonel olmayan araçlarla suç işlenmiş ise, kim olursa olsun mahkûm edilir… Orada değiliz… Asıl mesele, anlatıldığı gibi, saptırmak, yalan üretmek, başkalarının öldürdüğü cesetleri sırf propaganda yapmak amacıyla şunlar veya bunlar öldürdü diye iftira atmak…
Diğer yandan, dünyaca tanınan İsveçli yazar Lars Noren’in Savaş adlı oyunu, Pürtelaş Tiyatro Topluluğu tarafından Türkiye’de ilk kez 1 Mart 2014, Ctesi akşamı, benim ebedi patronum, Aydın Engin ve Oya Baydar ile Kadir Has Üniversitesi’ndeki Sahne Has’ta galasında seyrettim. Yönetmenliğini Serdar Biliş’in yaptığı oyunda usta oyuncu Tilbe Saran, Erkan Avcı, Sermet Yeşil, Damla Sönmez ve Ece Uzun rol alıyorlardı. Hocalı’yı ve aynı zamanda Sumgayit’i anımsadım ve ürperdim…
Oyun hakkında ayrıca yazacağım; belki benden önce Aydın Engin yazabilir; Ayşe Nur Zarakolu’nun sözünü Hocalı ve Sumgayit için hatırladım: Savaş tüm tarafları kirletiyor!
Ayşe Günaysu'nun, Aşiti-Barış'ta yayınlanan, Hocalı Mitingi, bu vesileyle yapılan nefret söylemi ve perde arkasındaki tüm yalanları inceleyen yazısının linkini almak için kendisine başvurduk ancak teknik nedenlerden dolayı alamadık; kendisinden alınabilir, yine de sevgili Ayşe'ye teşekkür ediyoruz...