T.C Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupaziyaretiyle zaafları, sorumluluk almak ve / veya kendi rahatlarının bozulmasını istememeleri yüzünden, aniden tavır ve dil değiştirerek, T.C devletinin, Cumhurbaşkanı'nın adını vererek,Hükümeti içinAvrupa'nın güvenliği için kaçınılmaz ve kurtarıcı olduğunu filan söyleyebiliyorlar...
Suriye'nin
1) İç Savaş hali karşında, zamanında kesin ve net tavır almayan Avrupa(hatta ABD de); aylar-yıllar sonra lütfen müdahale etmeye kalkışmışsa da bunun yüzeysel-dostlar alışverişte görsüntarzında olması tabii ki bir boşluk yaratacaktı ve yarattı da. O boşluğu da Türkiye detabii kendi tarzıyla doldurmaya çalışacaktı... O da çalıştı zaten…
Avrupa,aslında IŞİD'ivurmak bahanesiyle (Kürtlerin Suriye'de defacto oluşturdukları Kürdistan'a engel olması için)Türkiye’nin Kürtlere saldırmasına göz yummuş oluyordu.Avrupa ve ABD, kendi pasifliği, kararsızlığı, geç karar alması vebizlere dokunmasınlar da ne olursa olsun davranışları yüzünden... Oysa asıl bu davranışlarından dolayı, çamurun ta Avrupa ve sonra da ABD’yesıçrayacağının öngörememeleri bir vakıaydı...
2) Her savaşta olduğu gibi, bunda da mülteci sorunu doğacaktı ve doğdu zaten... Halk ağzıyla (…) Sen silahla ülkelerine girersen milletin, o millet de yarın, kalabalık halde senin evine gelip, YAŞAMA ve SIĞINMA talepleriyle, rahatını bozar misali Suriye'den milyonlarca insan taşmaya başladı adeta... Aynı Avrupa, yukarıda saydığımız refleksleri yüzünden, yine bir doğal boşluk yarattı ve o boşluğu da çok ustaca yine T.C Devletinin hükümeti doldurdu; ha şöyle veya böyle ama doldurdu. Tabii ki Avrupa'nın Suriye'deki korkunç krizine karşı (zikrettiğimiz) duyarsızlığını; T.C Hükümeti, Kürtlerin devlet oluşturmasını ne pahasına olursa olsun, engellemek;aynı zamanda ülke içisiyaettebunu kullanarak bir taşla iki kuş vurarak, siyasi rant da elde etmek için kullandı... Kapılarını açtı, milyonlarca Suriyeliye; onların pejmürde hal ve şartlarda olduklarına dikkat etmeden, yine Avrupa'nın dokunmak istemediği bir kirli soruna resmen dokunarak Batı'nın nefes almasına (geçici) vesile oldu...
3) Her ne kadar T.C devletinin bu hükümeti Avrupa ülkelerinin yaratmış olduğu boşluğu doldurmaya kalktı ise tabii asılboşluk, Rusya tarafından dolduruldu. Bir gece ansızın gelebiliriz filan demeden geldiler, nokta. Oysa aylar-yıllardır Avrupa ve ABD’ye düşünce kuruluşları Efendiler, bakın siz / biz bir şey yapmazsak Ayı uyanacak ve uyanır uyanmaz bal yemek isteyecek ve o zaman da hiçbirimizin ağzını açma hakkı olmayacak uyarılarına kulak asılmadı… Hal böyleyken, şimdi Avrupa’nın bazı ülkeleri ve ABD’nin kalkıp Aa olmaz ki böyle te yatılmaz ki(Bella / Sere Serpe / O. Veli) misali Aa Rusya ne yapıyor, olmaz ki ama böyle, endişeleniyoruz gibi tepkiler vermeye başladılar...
TheGuardian: Avrupa'nın Erdoğan'a her zamankinden fazla ihtiyacı var diyor!
Nasıl? TheGuardian'ın yazısının, BBC Türkçe'nin çevirisine göre (belirtelim, ne olur ne olmaz), analizin yazarı SimonTisdall: (...) Avrupalı liderler, son yıllarda, Erdoğan ve ekibini dışlamışlardı; bunun nedeni, onun, otoriter tavrı, yeni Osmanlıcılığa kalkması, Washington ve Nato'ya uyumsuzluğu(biz daha çok eklemeler yapabiliriz tabii /RAH) idi.
Ancak (bakın işte zurnanın zırt dediği yer burası / RAH) Erdoğan'ın Brükselziyaretinin gerçekleştiği bu günlerde, Avrupalı liderlerin acı bir şekilde durumun tersine döndüğünün farkına vardılar (!).İster hazin, ister Yahu yeni mi uyandınız dedirtecek acıdurum telakki edin ama bakın neler diyor meslektaşımız Tisdall? Eşi görülmemiş göçmen akışı (günaydın!)IŞİD’inyarattığı tehdidin büyümesi (günaydın), Rusya'nın Suriye'de askeri müdahalesivs(Eh yani lütfen!) ekliyor: Avrupa'nın Erdoğan'a daha önce hiç olmadığı kadar ihtiyacı var
AB, göçmen krizi nedeniyle Erdoğan'a eleştirilerini yumuşatıyor...
Özet geçiyoruz: Financial Times, konuyla ilgili, isim vermeden AB'li diplomatın görüşlerine yer vermiş: (...) Gerçekten hiç sevmediğimiz bir hükümeti kucaklıyoruz demiş, eklemiş: Bu göçmen akışını düşürmemiz gerekiyor. Bu, reel politik haline geldi. İç politikayla ilgili (demokrasi, insan hakları, adalet, saydamlık vd)kaygılarımızı bir kenara bırakıyoruz.
Şimdi anladık mı? Dahası var...
AB, T.CHükümeti'ne kendi yapmak, dokunmak, parmaklarını dahi kirletmek istemediği (kirli) sorunları,Türkiye'ye yaptırmak, dokundurmak ve onun -saltparmakları değil-tüm vücudunu kirletmesini istemekteler... Bunu ona ikna etmek için ise,içi acı (ama acılığı hissedildiği zaman, işin çoktan işten geçmiş olacağı)Lolipop şekerleriile sunmaktadır...
1) 250 milyon Euro kadar ek AB fonu,
2) T.C vatandaşları için vize serbestliğine ivme kazandıracak siyasi hız (oyalamaca),
3) Mültecilerin yeniden yerleştirilmesi için yeni bir teklif.
4) Suriye'den gelenlere T.C'de resmen çalışma hakkı (!)
Tabii Financial Times da, sonunda baklayı ağzından çıkarıyor:
Göçmen krizine yoğun şekilde odaklanan Avrupa'nın, Erdoğan'ın iddia edilen otokrat yönetimi, yargının bağımsızlığı ve basın özgürlüğüyle ilgili korkulara dair eleştirilerini yumuşatmaya başladı bile
Nasıl? Fasıl - fasıl değil mi?
Ne uluslararası siyaset konusunda büyük bir uzman, ne de bu alanda saçlarını beyazlatmış birisi olmak gerekiyor bunu anlamak için; tabii bu kadar gün gibi aşikâr bir durum olduğu için böyle konuşuyorum, yoksa kahvehane konuşmalarını referans vermiyoruz... Açık istihbarat'anlamında, herkesin gözü önünde olan gerçeklikleri, sadece bir Puzlle inşa eder gibi, yan yana getirmek ve tabloyu ortaya çıkarmak gerekiyor...
Tüm bu verilerden sonra:
1) T.C'nin 2011'den itibaren açıkça, inişe geçmiş insan hakları-demokrasi eğiliminin, yargı bağımsızlığının, ifade özgürlüğünün, toplumsal barışın, huzur ve can güvenliğinin ve dolayısıyla iktisadi-sosyal, siyasi-kalkınma-adalet- refahı ile genel gidişatın (dengeler değişmezse) iyiye doğru gidebileceğine inanır mısınız, inanmaz mısınız?
Bakın bugün 05 Ekim 2015,Pazartesi, kaydedin... Devam ediyoruz…
2) AB’nin (tekrar 'eğer dengeler değişmezse' şartını ileri sürerek) kendi toplumsal ruhunun, vicdanının ağırlaşacağına inanıyor musunuz, inanmıyor musunuz? Bu soruma sakın Yahu, uluslararası ilişkilerde, romantik duygulara yer olmadığını bilmiyor musun demeyin... Zira anlatmak istediğim hem başka, hem de ikinci dereceden okunması gereken bir şey... Sadece şunu söyleyeyim, Avrupa,Nazilere karşı, yine gereken hız, çap,kararlılıkta tepki verememiş olmasından dolayıdır ki, bugüne kadar süren sarsıntı neticelerini, maddi ve manevi yaşıyor! Ee, bundan henüz tam kurtulmadan, yine elini kirletmemek gibi kısa görüşlü kaygısı yüzünden, T.C'nin kendi yerine elini kirletmesi, yarın hem Türkiye'nin hem de bizatihi AB’nin (ve tabii ABD’nin) yeni bir buhrana girmesine yol açacaktır kuşkusuz...
Bu durumda sadece ve sadece şu soruyu soruyorum:
3) AB ve ABD'yi de içine katabiliriz... Onların palyatif hatta göz göre göre - uzun vadede kaos ve cehennem yaratacak - tehlikeli emellerine bir kaç kuruş (isterse triyon dolar olsa ne fark eder İNSAN kavramının yanında) maddi kazanç ve muhtemel bir Kürdistan'ın ikinci ayağına engel olmak uğruna, bugünkü mevcut siyasete devam etmek mi gerekiyor; yoksa Rusya ile her anlamda ama tabii halkımızın çıkarlarını da gözeterek, ittifak mı?
Cılız da olsa bir ‘umut ışığı’ yok mu? Var!
Fransa Cumhurbaşkanı, François Hollande, tipik bir Fransızca (özellikle böyle dedim) kelimeler manzumesi cambazlığıyla, Putin'i eleştiriyor gibi yaparak aslında AB'ne işareti veriyor: (...) Rusya'nın Suriye'deki hava operasyonları, aslında terör örgütü IŞİD'ihedef almıyor. Rusya şu anda Suriye konusunda müttefikimiz değil, ama yarın, IŞİD'i vurunca, işte o zaman müttefikimiz olur ve ben de aslında böyle olmasını ARZU EDERİM
Çok mu şoke (veya rahatsız) ettim? Affedersiniz ama sadece kediye KEDİ demiş oldum… Bir Avrupavatandaşı (da) olarak; kendi sorumsuzluğumuzu başkasına yani Türkiye'ye yüklemek onursuzluğunu taşımak istemiyorum; bir T.C vatandaşı olarak da AB'nin tutmaya tenezzül etmediği kirli işleri (geçici) çıkar uğruna tutan bir maşa da olmak istemiyorum...
Şunu görüyoruz ki maalesef...
İnsanoğlu (kızı) ve toplumlar, eğitim, medeniyet, insan hakları vd. konularda fersah-fersah ilerde gözükenler; mesele çıkarlarkarşısında zaaf testiaşamasına geldi mi, çoğu zaman aynılaşabiliyorlar... Maalesef...