Ev ödevini yapamayınca; yapan arkadaşlarına düşman kesilen çocukları göz önüne getirin…
Birisine bu, diğerine şu, başkasına da nice uydurmalarla iftiracıklar atan çocuk(luk)ları…
Askere gitmeden çalıştığı işte çok miktarda parayı bir arada görünce kendisiyle kavga eden ve şaşkınlıktan etrafındakileri hırsız gören ergenleri göz önüne getirin…
Askerdeyken, şeytana uyup esrar içen, tezkere sonrası tüm askerleri esrarkeş gören gençleri...
Arkadaşının bacısına ilgi duymaya başlayınca, hem arkadaş hem onun bacısıyla açamadığı için yüreğini; kendi kız kardeşi sokağa çıktığında krizler geçiren abiler tanıdık bize anki…
Hırsızın birinin, hırsız olmayan birisine, ciddi-ciddi (yaptığının farkında olmaması feci) Ya, hırsızlık etme ayıptır! deme pişkinliğini göstermesine, psikolojide projeksiyon derler…
Çocukların yaptığı benzeri hareketlere hastalık damgası vurulamaz; onlar çocuktur zira; hatalar yapa-yapa kişilikleri oturacaktır; yeter ki ebeveynleri sabır-sebatla, neyin, neden öyle olmadığını açıklasınlar... Sille tokat, dayak atarak, bağırarak, çağırarak değil ama herhalde!
Ama olgun yaşa geçmiş insanlar, eğer çocuk veya ergenlerin aynı yaptıklarını yapsalar… Çocukluk hataları değil, çok vahim bir arızanın bahsi söz konusudur artık!
Toplumun, bir kısmı bu durumdaysa eğer; o zaman, bu kesimini külliyen, uzun vadeli ve devasa bir karantinaya almak gerekiyor demektir…
Erkek çocukları, anneciklerine babalarının, babaannelerinin, baba tarafından dedelerinin ve daha birçok aile ferdinin, nasıl davrandıklarını görürler, gözlemlerler, kaydederler…
Kafalarında anne figürünü tanımlayan kodları böyle oluştururlar…
Onlar, anneciklerinin, teyzelerinin ve diğer kadınların, gülerken, elleri veya başörtülerinin uçlarıyla, dudaklarına götürerek, ağızlarını kapamaya çalıştıklarını görürler…
Kapamaya çalıştıkları (varsa eğer), çürük dişleri değildir asla; şeytana uyup gülme gafletinde bulundularsa da, bari azaltmak istedikleri günahlarının menşeidir kendilerince…
Anneciklerinin dudağından vazgeçtik, yanaklarından bile olsa öperek, işe giderken kocalarını yani babalarını yolcu ettiklerini görmek nasip olmamıştır hiçbir zaman…
Zekâ ürünü bir duygu ifadesi olan gülmeyi, anneleri ve kadınlarda görmek, nasip olmamış erkek çocuklarına coğrafyamızda…
Kadınların, az zeki olduğu sanısından mı geliyor bu?
Anne ve diğer kadınlarının, zincirlerinden koparcasına kahkahalarla gülmelerine şahit olamamış çocuklar; büyüdüklerinde hınç alıyorlar belki de, başka kadınların gülmesini istemeyerek…
Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca dememiş, hayranlık toplamamış mı Âşık Veysel’in, düşündüğünüzde (ama özgürce düşünmek şart) bu bencil ve nesnelliği hayli tartışılır hatta insanın kendisini tutsaklaştıracak kadar ihtiraslı satırları?
Bundan ilham alarak, acaba çocukluğumun kadınlarını kahkahalarla gülerken görmemiş isem, başka kadınlara gülmelerini reva görmem demek belki de bunun anlamı…
Yoksa komedya kuramcısı, Francis Hutcherson’un: Gülmek, gülen insanı, kendisinin başkalarından farklı gördüğünün bir beyanıdır ifadesinden yola çıkarak, farklı olmayı kadınlara layık görmemenin verdiği nobran, üstten bakışın tezahürü mü?
Velhasıl, kadınların kahkahalarla, içlerinden geldiği gibi gülmelerinden rahatsız olanların ciddi sorunları var ve tahlil etmeye değer, diye bakıyoruz…
Şiddet başta olmak üzere, kadınlarımızın maruz kaldıkları ve dolayısıyla ellerinden alınmak istenen birçok şey var… Ama kahkahalarla gülme özgürlüklerini, kimse, asla, alamayacak…