Berlin
28 -29 Ocak 2017 tarihleri arasında, Berlin’in Kurfürstendamm semtinde. Sofitel Oteli’nde, Batı Ermenileri Ulusal Kongresi’nin www.ncwa@org düzenlediği United in Rights (Hakların Birliği) sloganıyla, iki günlük Küçük Asya halkları diyalog toplantı sona erdi.
Küçük Asya halkları (Türk, Ermeni, Rum, Kürt, Gürcü, Arap, Nasturi, Yahudi, Nusayri, Zaza, Kızılbaş, Pontus, Asuri, Süryani, Keldani, Caferi,Laz) arasında diyalog toplantısı, aynı zamanda Hrant Dink’in katledilişnin 10. Yıldönümüne atfedilmişti.
Batı Ermenileri Ulusal Kongresi Başkanı, siyaset bilimci Suren Seraydaryan, toplantıyı açarken, Sayın Tessa Hofmann (bilim kadını), Sayın Sait Çetinoğlu (araştırmacı-yazar), Sayın Recep Maraşlı (Yayın Yönetmeni-araştırmacı), Sn Hamo Moskofyan (halk diplomatı - diplomatik muhabir) Ankara Düşünceye Özgürlük Platformu, Gelawej kurumlarına teşekkür etti ve onların yardımları olmadan toplantının gerçekleşemeyeceğini söyledi.
Toplantıya katılanlar arasında, Türkiye, Ermenistan, Lübnan ve Irak Kürdistan’ından milletvekilleri, bilimsel araştırmacılar olduğu gibi; ayrıca Ankara Düşünceye Özgürlük Platformu, AGADEKA, Uluslararası Soykırımları İnceleme Anlama Çalışma Grubu, Frankfurt Zaza Enstitüsü, Gelwej, Berlin Ermeni Kültürel Toplum Derneği, Özgürlük ve Sosyalizm Partisi, Kürdistan Komünist Partisi, İHD, Fransa Ezidileri Federasyonu, Avrupa Pontus Rumları Dernekleri Federasyonu, Devrimci Karadeniz, Rum ilticacılar Federasyonu, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Osmanlı İmparatorluğu’nda soykırıma uğramış halkları anma arkadaşlığı, Nor Zartonk ve Barış İçin Eylem gibi, doğrudan arazide çalışan, demokratik sivil toplum örgütleri de vardı.
Bu da, zaten adından belli olduğu üzere, sahip olduğu buluşma formatıyla, ne salt bir work shop ne de salt bir STK toplantısı olmadığını gösteriyor ve özgünlük teşkil ediyordu.
Türkiye’den katılanlar arasında, Van milletvekili, Hezer Tuğba, İbrahim Seven, Hrant Kasparyan, Prof Baskın Oran, hukukçu (istanbul milletvekili, Selina hanımın eşi) Erdal Doğan, hukukçu Erdan Kanar, gazeteci Yavuz Baydar, eski milletvekili-akademisyen Ufuk Uras dikkatleri çekiyordu. Yayıncı-yazar Ragıp Zarakolu da yurt dışından gelmişti.
Ermenistan ve Türkiye arasında, birbirlerini tanıyan anlaşma imzalanmış olmasına rağmen, karşılıklı diplomatik ilişkiler anlaşmasını imzalanmadığı için de jure (hukuken) resmi ilişki yok; ama merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın son derece yapıcı bir önerisiyle kurulan Karadeniz Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nda Ermenistan da kapsandığı için, bu örgüt üzerinden de facto (fiili) olarak ilişkiler var.
Son yıllarda, Ermenistan Azgayin Joğov (Ulusal Asamble)’da milletvekili, anne tarafından Muş, baba tarafından Van’lı olan Arakadz Akhoyan’ın kişisel çabalarıyla da, yine iki ülke arasında, Türkiye’deki demokrat kişi ve kuruluşlar üzerinden, gayrı remi bir ilişki var. Türkiye tarafı, Akhoyan’ın bu girişimlerini tamamen cevapsız bırakmıyor; diğer taraftan da
ihtiyatlı olmaya çalışarak, karşılıklı anlayış çerçevesinde ‘özel’ çabalara engel olmuyor. Dolayısıyla, böyle toplantılarda olduğu gibi, Akhoyan başta olmak üzere, milletvekili Şirag Torosyan da Berlin’e gelmişlerdi. Bu arada, Rusya Federasyonu’ndan siyaset bilimci, uzman Viktor Malyschev ve Garine Kevorkyan da gözlemci olarak katılanlar arasındaydılar.
Bu arada, Türkiye ve Ermenistan’dan, Almanya konsolosluğunun farklı nedenlerden dolayı vize verememeleri nedeniyle, üç kişi de davetli olmalarına rağmen gelememişlerdi.
İlk gün, Van milletvekili Hezer Tuğba, Ermenistan’dan milletvekili, Şirag Torosyan, Lübnan’dan milletvekili, Şant Çinçinyan, Irak Kürdistan’ından milletvekili, Ali Hallo ve Suriye Demokratik Kürt Birliği Partisi temsilcisi, Khaled İsa’nin katıldığı panelde herkes kendi sorunlarını ve Ermeni Sorunu’nda bulundukları yeri ve tavırlarını dile getirdi.
Burada özetle konuşmacılar, özellikle bireyden başlayıp grupların ben / bizler buyum / buyuz ile tercüme edilecek olan her tür (dinsel, mezhepsel, kültürel, ırksal vd) kimlikle tanımlamanın en doğal hak ve dolayısıyla bireyden başlayıp grupların, sen / sizler o değilsiniz şeklinde tercüme edilecek bir dayatmanın ise asla ve kata kabul edilemez bir suç olduğunu söylüyorlardı. Dikkate değer olan, 20-25 yıl önce böylesi toplantılaerda, benzer açıklamalaerdan sonra silahlı mücadelenin ne denli meşru olduğu / olacağına dair, zemin hazırlayan konuşmalar yapılırdı, oysa şimdi, burada esamesi yoktu... Bu farklı halkların sorunlarının ortaya döküldüğü oturumun moderatörlüğünü, Suren Seradaryan yapıyordu...
Almanya’da Ermeni Sorunu araştırmalarıyla bilinen, Tessa Hofmann’ın moderatörlüğünü yaptığı Demokrasi, diyalog ve adalet başlıklı oturumda, Yavuz Baydar, Hrant Kasparyan, Ragıp Zarakolu, Stefanos Tanimadis ve Gerayer Kuçeryan konuştular...
Bir taraftan (örnek vererek) bugün Ermeni Soykırım’ını tanıyan siyasetçilerin, yıllar önce reddediyorlardı denip, kişi veya kişilerin zaman zarfında öz fikir ve düşüncelerini pek âlâ da değiştirebileceklerini reddeden, bir anlayış segileniyordu. Diğer yandan ise Türkiye ile diyalog konunda konuşurken, bunun asla yanlış anlaşılmaması gerektiği, devletle değil, demokratik sivil toplum örgütleriyle olduğu vurgulanıyordu. Sıkça toplum ve devlet arasında bir amalgam oluşu dile getiriliyordu. Sonunda Türkiye’deki mevcut hâlin, resmen en ufak bir resmi diyalog imkânının mevcut şartlarda mümkün olmadığı anlatılıyordu.
Zarakolu’nun Osmanlı’nın ilk Anayasası’nda büyük katkıyı sunan hatta bilfiil yazan iki kişiden biri bir Rum Osmanlıydı, diğeri ise Krikor Odyan adlı tanınmış Ermeni hukukçu açıklaması, çokları tarafından yeni öğrenilmiş bir bilgiydi.
Suren Seraydaryan’ın moderatörlüğünü yaptığı ve İşkhan Çiftçiyan, Ercan Kanar, Levon Kevorkyan, Luciana Minasyan ve Erdal Doğan’ın katıldıkları oturumun konusuysa Düzeltici önlemler bakışı idi...
Can alıcı, yenilik arzeden konuşmalardan biri, Erdal Doğan’ın mülteci krizinden bugüne, Türkiye’nin Almanya’dan 76,5 milyon € değerinde silah ithal ederek, Almanya’dan silah ithal eden en önemli ülkeler sıralamasında, 25.cilikten 8.ciliğe yükseldiğiyle ilgili bilgiydi...
Bu şartlar altında, Almanya’nın lokomotif görevini yaptığı Avrupa Birliği’nden, Türkiye hakkında olağanüstü bir oturum yapmayı bile son anda reddeden Avrupa Konseyi’nden, tüm pazarlıklar nedeniyle (tabii ki şimdilik) Türkiye’deki insan hakları ihlâllerine göz yumduktan sonra, neyin beklentisi içrisinde olunabilir ki? deniyordu...
İkinci yani Pazar günkü ilk oturuma, Prof Baskın Oran, milletvekili Aragats Akhoyan, eski milletvekili Ufuk Uras, Irak Kürdistan’ı milletvekili, Tomas Selişm Kakoo, Rusya’dan siyaset bilimci, Garine Gevorkyan ve Nor Zartonk’tan da Hovhannes Köseyan katıldılar.
Baskın Oran, neredeyse T24’te yayınlanan ve Hrant Dink’i anlatan içerikteydi konuşması. Özellikle bazı gözlemleri, ancak Ermeni olmayan, kendisi gibi birisi dediği zaman tahammül edilebilirdi bazı Ermeni çevelerce; aksi takdirde aynı sözleri bir Ermeni söylediği takdirde, tahammülle karşılanamıyordu her zaman... Garine Kevorkyan baskıya uğrayan halkların her zaman sayıca küçük halklar olmadığını ör, Ukrayna’da Rusça konuşanlara amansız, baskılar yapıldığını hatırlatıyor ve BM’nin 2007’de tavsiye olarak aldığı bir kararı, resmi belgeye dönüşmesi hatta Berlin’deki bu iki günlük çalışmanın bir belgeye dönüştürüldüğü takdirde, buna destek vrilebileceğinin açık işaretini veriyordu.
Nor Zartonk’un, Kumkapı’da boğazı kesilerek öldürülen Ermeni kadınlar dizisinin son örneği, Maritsa Küçükyan’dan tutun, askerliğini yaparken bir arkadaşınca ‘yanlışlıkla’ öldürülmesi sonucu, 24 Nisan günü üstelik, öldürülen ve failleri hâlâ serbest olan Sevag Balıkçıyan’ın, Hrant Dink’in on yıl süren mahkemeleri ve Tuzla’daki Ermeni Çocuk Kampı’nın iadesini devletten talep sürecini, nasıl izledikleri, diğer faaliyetleri anlatıldı.
Aragats Akhoyan’ın tarzı, mesajları, Diyaspora’nın bir köşesinde, gönlü yaralı, kırık bir halde konuşan kültürler arası gidip gelen birisinden ziyade, ne olura olsun, son tahlilde bir devlete sahip bir vatandaşın, bir milletvekilinin, sağlamlığını gösteriyordu. Ufuk Uras’ın verdiği bilgiler dikkat çekiciydi, tarihte ilk kez bir TC bakanı, bir Ermenistan milletvekiliyle diplomatik ilişkilerin olmadığı şartlarda gayrı resmi de olsa oturup mesela Kütahya’da Gomidas’ın adının anılmasından tutun, Ani harabelerine ve daha nice projeler üzerine, yapıcı ve yararlı fikir teatileri yaptıklarını ve bunu kendisinin düzenlediğini söylüyordu...
Batı Ermenileri Ulusal Kongresi’nin www.ncwa@org Genel Sekreteri, siyaet bilimci, Sevag Asrdzruni’nin moderstörlüünü yaptığı son oturumun soru cevap faslı, ikinci günün asıl havasına uyuyordu... İkinci gün, kartların açıldığı, bugüne dek sesli söylenmeyen, birikmiş sorunların ve rahatsızlıkların samimice dile getiriliş günüydü adeta...
Recep Maraşlı, Hamo Moskofyan, Theodosis Kiriakidis ve Aziz Sait, Yol haritası ve perspektif üzerine konuştular... Fransa’daki Ezidi Federasyonu temsilcisinin konuşması, bundan 25 yıl önceki toplantılarda Ermenilerin yaptıkları duygusal, saf, temiz ama konunun nasıl’ını irdelemekten uzak, temennilerle bezenmiş, romantik konuşmalara benziyordu...
Sait Çetinoğlu’nun adeta Zorro gibi, dokunmadığı kimlik bırakmadığı, her tarafa salladığı, sözlü kılıç darbeleri aslında yapıcı-pozitif bir provokasyon işlevi gördü; hakaret etmeden, saygısızlık sözkonusu olmadan ama diğer yanda dan da baklayı ağızda ıslatmadan...
Çetinoğlu’ndan sonra diğerleri de başladı, İslamlaştırılmış Ermenisi de, Pontusu da...
Hangi Kürt’e güvenmek, hangi oluşum, nasıl, bunca yanlış-ters beyanların üzerinde hiç durulmamışken? Diğer yanda Almanya’daki Ermeni Cemati’nin, yıllar sonra Ermenice öğrenmiş, Ermeniliğini yeniden kazanmak isteyenleri ret eden hal ve tavırları. Bitmedi Rum dendiğinde, salt Hırisityanları kabul eden ve İslamlaştırılmış Pontus Rumlarının bizzat Hırisityan Rumlarca dışlanması gibi can alıcı ve yakıcı sorunlar olduğunu gösteryordu ama her halukarda bunların artık rahatça konuşuılabilmesi, umut vericiydi...
Başta Sevag Ardzruni, mesaj alınmıştı; bu buluşma sonuçta bir belgeye dönüştürülmeliydi... Neticede, 19. Yy’da V. I. Lenin’in sorusu ve cevabı sanki tekerrür eden tarih gibi, rötuşlar ile da olsa çıkıyordu yine karşımıza... Zira sorulacak soru ‘Ne yapmalı?’ idi o zaman, bugün de aynen öyle ve cevabı dün ‘gazeteydi’ ve bugün de sadece şeklen değişiyor ama içerik asla değişmemişti ‘medya’... Bunun üzerine ekleyeceğimiz sadece dört madde olabilirdi...
Ermenistan ve farklı diyasporaları oluşturan Avrupa ülkeleri / ABD’de, Anadolu halklarından bir-birkaçı ile bugünkü Türkiye coğrafyasında çoğunlukta olan Türkiyeliler (Türk ve Kürt) arasındaki ilk ciddi diyalog süreci, 1994 Aralık - 2005 Eylül arasında başlamıştı. Paris’te CRDA çatısı naltında... O ilk adımı cesurca atanlar, her taraftan, türlü tahammülsüz salvoları göğüslediler ama yılmadılar ve bugün Avrupa ülkeleri / ABD hatta Türkiye’de bile, benzeri toplantılar düzenlemek artık olağan hale geldi... Hayırlısıyla!