Turgut Uyar’ın Palyaço şiirini bilir misiniz?
Okumanızı salık veririm…
‘ (…)Bir palyaço neden yalan söylesin ki / ben palyaço olsaydım söylemezdim, / marangoz olsaydım da söylemezdim / ben insan olsaydım yalan söylemezdim! / Hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını? / Kaç kilo çeker ki bir palyaço? / Hem neden yüzüme vuruyorsunuz, / bir çirkin ördek yavrusu olduğumu? / Gocunmam ki ben, ben gocunmam / bir palyaço ne kadar gocunmazsa / işte o kadar, gocunmam işte / Rakı doldurun! Eksilmesin!’
Ve işte sonunda amiyane tabirle dananın kuyruğu koptu…
Etienne Mahçupyan üstadın, Türkiyeli aydın olacağım, üzerimdeki özel (kimlik konusunda defaten söylemişimdir: ‘alt’ veya ‘üst’ sıfatı kullanmak yerine, ‘özel’ ve ‘genel’ sıfatları tercih ederim; zira kim kimin üstünde, kim kimin altında tarifi bir pornografik durum arz eder benim için ‘alt’ ve ‘üst’. Üstelik bu tercihimi, üstat sevmişti) kimliği, fanila yerine gömlek altından giyip, genel kimliğimi yani gömleğimi daha çok görünür kılacağım çabası, kantar topuzunu kaçırınca, bir yere toslamaya mahkûmdu…
Toslamadı diyebilir miyiz?
Farklı din / mezhep veya genel olarak kimliğe mensup bireylere, öteki gözüyle bakmaktan öte, sürekli-tarih boyunca çirkin ördek gibi davranan bir çoğunluğa, empatiyle yaklaşayım demek anlaşılır ve saygı duyulabilir, sağlıklı bir yaklaşım olabilir; kimse buna itiraz edemez…
Size, haksızlık, imansızlığa varan vicdansızlık, her tür kitabın haricinde olan, yaklaşım ve eziyetlere karşı mücadele verirken; önce yapılması gereken acil ve elzem eylemde bulunur, bunları yapan (ilerde kırmaya belki mecbur bile kalsanız) eli önce kırmaz ama tutarsınız!
Evet, tutarsınız yani hop bir dakika (one minute!), sakın o eli bir daha kaldırmaya yeltenme! dersiniz; herkesten önce kendinize olan saygının gereği bunu yaparsınız! Sonra mı?
Sonra tamam, o tuttuğunuz kara ele sahip bütün vücutları suçlamanın, haksızlık olduğunu, her tür genellemenin sonunda ırkçılığa çıkacağını haykırabilirsiniz. Ama bunu yapabilmek için, o elin kara el olduğunu haykırmak, tespit etmek, havada yakalamış olmanız gerek...
Sakın, yıllarca o elin, bir kara el olduğunu söyledik; şimdi de mağdur olmuşların içinden birinin, bazı şeyleri itiraf etmesi lazım, filan demeyin…
Demek ki yeterli derecede o elin bir kara el olduğu söylenememiş… Bazılarda erken düşen jetonun, başka toplumlarda geç, daha başkalarında çok geç düştüğüne göre, jetonun düşme vakti (olgunlaşmış ama) henüz gelmemiş
Şimdi aşağılıyorsun diyeceksiniz ama ülkesine, kendi rahatı ve ömrünü heba edercesine âşık Nazın Hikmet yazdığı Akrep gibisin kardeşim şiiriyle ve Aziz Nesin de halkımızın % 60’ı aptaldır dedikten sonra çok özür dilerim yanılmışım, % 80’i aptaldır metaforlarıyla ne kadar aşağılıyordularsa insanlarımızı, ben de o kadar ve öyle aşağılıyorum (tövbe haşa!) herhalde…
3 Ağustos 2014 tarihli Akşam gazetesindeki Azınlıkların en hakiki sorusu başlıklı http://www.aksam.com.tr/yazarlar/etyen-mahcupyan/azinliklarin-en-hakiki-sorusu/haber-329074 yazısındaki, özetçe Azınlıklar devletin altında ezildiler ama kendilerini asla İslam vatandaşlarla eşit görmediler mantığı, ne kadar sağlıklı, nasıl bir tuh-düşün dünyası ürünü?
Demezler mi… Üstat, azınlıkların (buyurmuş olduğun gibi, altında ezildikleri, kendilerine İslam-Türk dışı bir mahlûk gözüyle ‘seni benden görmüyorum’ diye devletin açıkça kin kusmasından sonra) kalkıp, Yo, sen bana bu eziyetleri çektiriyorsun ama ben yine de mensup olduğun dinle bunları bağdaştırmak istemiyorum mu diyecekti?
Yani sokaktaki Hagop, Tamar, Yorgo veya Raşel, bugün doktorası olan, nice aydın insanda bile görülmeyen, analitik düşünce tarzı mekanizmasını işleterek, İslam-Türk kimlikleri adına, üstünlük taslanarak yapılan zorbalıklara kurban olmalarına rağmen, bunların İslam-Türk kimliğiyle ilgisi olmadığını, olsa-olsa sınıfsal - sosyolojik bir sorun olduğunu mu tahlil edebileceklerdi?
Bunu mu söylüyoruz? Bu bir şaka mı?
Cevapları biz verelim… Evet, söylenen bu… Bu-maalesef-şaka değil... Peki, nedir o zaman?
Bu, sağlıklı başlamış (farklı kimliğe sahip, mağdurlar üzerine) bir tahlil sonucu, edilen öneri -savunulan karşı-tezin - güvenilen karlara yağan kar gibi - çürüdüğünü görmenin paniğiyle, ergen dönemden kalan bir refleksle, özüne yani kendi evine huysuzluk yapmaktır…
Kız veya erkek çocuğun, erkek veya kız arkadaşından hüsrana uğradığında, akşam evine geldiğinde ebeveynlerine hiddetlenmesi gibi…
Yoksa farklı (Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Levanten vd ile Hıristiyan, Musevi ve hele-hele Alevi) kimliklere sahip vatandaşların, şu / bu yöneticinin kötülüğünden vs değil (aşağılanma sanılmasın, literatüre geçmiş deyim olarak) alla turca türü ulus-devlet sisteminin gereği, her şekilde eziyet çekmelerine rağmen daha hâlâ Neo-İttihatçı klasik siyasi partilerinden medet ummalarının bir çelişki olduğunu bilmiyor muyuz?
İlginç tarafı, jetonu hayli geç düşen (şimdi de azınlıkları aşağılıyorum o mantığa göre; oysa bu coğrafyada ister İslam, ister Hıristiyan, ister Yahudi, ister Alevi olun, jeton geç düşüyor), farklı kimliğe sahip vatandaşlarımız, bunu idrak etmeye başladılar. Buna alternatif olarak, azınlıkları tam AK Parti ile tercümesini bulan yeni siyasal akıma ısıtmışken, son üç yılda yaşanan gelişmelerle bunun da çürüdüğünü görmüş olmanın paniğiydi bu…
Cumhuriyet: a) Ermeni Sorunu’nu (bunun türevi olarak Süryani ve Rum toplumlarına karşı yapılan haksızlıklardan doğan sorunlar da tabii) b) Kürt Sorunu’nu ve c) Din Sorunu’nu halledemeden – padişahlıktan geçiş yaptığı ulus devlet sisteminin gereği de fazla hatta hiç de önemli değildi bu sorunlar zaten – kurulmuştu…
a) Ermeni Sorunu, zaten Ana Sorun olduğundan geçelim; bu çözülmeye kalkışıldığında, en alttaki tuğlanın çekildiği zaman tüm piramidin çökme riski var…
Kalıyordu b) Kürt Sorunu ve c) Din yani mütedeyyinlerin sorunu…
Azınlıklar, Alevilerin yaşadıkları tüm acıların müsebbibi Neo İttihatçılar olmasına rağmen, uzun süre ısrar, inat ve sebat (!) ile onların peşine takıldılar örnek vatandaş olma uğruna…
Etienne Mahçupyan ve özenle seçilmiş liberal aydınlar, onlara artık kimlere güvenmeleri gerektiğine dair AK Parti’de tercüme bulan akımı işaret etti ama bu da çöktü… Panik!
Başkaları ise Neo İttihatçılara güvenilmemesi konusunda Mahçupyan ve arkadaşlarıyla birleşiyorlar ama artık güvenilmesi gereken yeni akım konusunda yollarını ayırıyorlar…
Etienne Mahçupyan - arkadaşları AK Parti’de tercüme bulan akımı işaret ederken, diğerleri ise Cumhuriyet kurulurken mütedeyyinlerden arta kalan diğer sorunlu zümreyi yani bugün HDP’de tercüme bulan (Kürtlerin öncülük ettiği) akımı işaret ediyorlar…
Tabii, AK Parti’de tercümesini bulan siyasal akımın, kendi aydınlarına sunabileceği imkânlar (şimdilik), HDP’de tercüme bulan akımınkileri ile kıyaslanmayacak kadar üstün…
Artık desteklenmesi gereken diye tavsiye edilen AK Parti’de tercüme bulan siyasi akımın da iflasını görmek, kendi evindeki insanlarına, palyaço diyerek, onları acıtacağını ve ruhunu rahatlatmaya itti, üstat Etienne Mahçupyan’ı…
Hâlbuki yanılmak insana hele bilim insanlarına yakışan bir şey…
Yeni Demokrasi Hareketi’nden sonra, bu hezimeti de yaşamak, insana çok-çok, bunca zaman emek ve alın teri döktüğü için, saygı uyandırırdı; zira hiddetlenmeye gerek yoktu…
Türkiye’li aydın olacağım, üzerimdeki özel kimliği, fanila yerine gömlek altından giyinip, genel kimliğimi yani gömleğimi daha çok görünür kılacağım derken, kantarın topuzunu kaçırınca, bir yere toslamaya mahkûmdu ve tosladı…
Palyaço’ya gelince…
İnsanların riyakârlığını, içten pazarlık hâlini, güvensizliklerini, kısaca kötülüklerini kendi yüzü, vücudu ve hareketlerini feda eden cesaretiyle, gösteren palyaçoluğa kurban olunsun…
Turgut Uyar’ın şiirinde dediği gibi, ‘ (…) Bir palyaço neden yalan söylesin ki / ben palyaço olsaydım söylemezdim, / marangoz olsaydım da söylemezdim / ben insan olsaydım yalan söylemezdim! / Hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını? / Kaç kilo çeker ki bir palyaço? / Hem neden yüzüme vuruyorsunuz, / bir çirkin ördek yavrusu olduğumu? / Gocunmam ki ben, ben gocunmam / bir palyaço ne kadar gocunmazsa / işte o kadar, gocunmam işte / Rakı doldurun! Eksilmesin!’
Ne mutlu ‘palyaçoyum’ diyebilene!