O, uluslararası bir organizasyon, değme politikacıların bile Avrupa Birliği ile karıştırdığı, Avrupa’nın vicdanı, Avrupa’nın kadife eldiven içerisinde saklı duran demir yumruğu, maddi-askeri-kaba güçleri olmayan ama sanal gözüken, yumuşak zannedilen Avrupa Konseyi’ne bağlı, 1959 yılında kurulmuş bir mahkemedir...
İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi adeta İncil'dir (veya başka bir kutsal kitap) onun; keza ona bağlı ek protokolleri… AB’ye üye olsun /olmasın, fark etmez, beynelmilel çağdaş ülkeler ailesine üyeyim-ait’im diyen her ülke insanın hakları çiğnendi mi, birey ve grupların derhal başvurabildikleri bir mahkemedir de…
Kurucuları arasında Türkiye’nin de bulunduğu Avrupa Konseyi’ne, üye 47 ülkenin; onun yargı yetkisini, kendi ulusal yargılarından daha yüksek addettikleri de bir mahkemedir…
60 yıl öncesine kadar Almanya ve Fransa halklarının birbirini boğazladıkları ama 60 yıldan beri de aynı halkların, kalıcı (evet bu çok önemli, göstermelik değil) barış ve iyi komşuluk ilişkilerinin adeta kâbesi olmuş ve zaten böyle olduğu için de özel konuma sahip Alsace Lorraine bölgesinde bulunur bu mahkeme…
Laikliğin ana vatanı (!), uğrunda kanların dökülüp devrim yapıldığı Fransa’da, Almanya halkına bir iyi niyet gösterisi amacıyla, tasavvur edin ki, bu bölge laik değildir yani Fransa bunu kabul etmiştir. Zaten bunu gördüğü için de Türkiye ve başka ülkelerin malum çevreleri bu açık-gedikten yararlanmaya çalışıyor, yakında burada bir İslam (hatta Türk) Partisi kurulsa şaşırmayın! İşte bu mahkeme de Alsace Lorrain’in başkenti diyelim, Strasbourg’da.
Biz başka kuruluşuz yani Avrupa Birliği başka, Avrupa Konseyi başka der ama ve lakin AB bayrağını taşır Avrupa Konseyi… AB’ye üye, 28 ülkenin değil, dediğimiz gibi 47 Avrupa ülkesinin üye olduğu Avrupa Konseyi’ne bağlı bir mahkemedir, bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yani AİHM.
Ve işte her ne kadar da yukarıda dediğimiz gibi ayrıyız filan dense de, aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve içtihadı, AB için, bal gibi de olmazsa olmaz bir referanstır.
Peki, Stalin’in Yahu bir Vatikan’dır gidiyor, şu Vatikan-Vatikan dediğiniz ülkede kaç tank var ki? sorusuna Sayın Yoldaş, Vatikan’ın bir tankı bile yok ama o Vatikan’dır, diye cevap verilmiş olan Vatikan gibi; AB veya ABD kadar, parası-pulu, hatta hiç petrolü, hiç askeri, hiç nötron-atom bombası olmayan ama eninde sonunda Avrupa’nın da tuzu olan AİHM de stop etse yani tuz koksa ne olur?
Marazı, kökünden tedavi etmek yerine, ağrı kesiciyle geçiştirme benzeri; Türkiye’yi Orta doğu mültecilerinin Avrupa’ya akınını engelleyen bir duvar olarak kullanma yöntemi de iflas ederse… Yani Türkiye’nin Avrupa’ya göçü engelleyen duvarda önce bir gedik açılsa, sonra bu gedik büyür ve nihayetinde duvar çökerse…
Hayır, o Avrupa’nın vicdanı, Avrupa’nın ahlaki bilinci, Avrupa’nın çürümüşlüğünü engelleyen konumundaki AİHM de (duvarın yıkılması sonucu) dizginlerinden boşanmış, kapağı Avrupa’ya atacak, çağlayanlar gibi akacak göç furyasını karşılayamaz…
Ortadoğu’dan muhtemelen gelecek göç furyasına duvar olması karşılığında, her tür insan hakları ihlâllerine göz yumulan Türkiye’den patlama halinde gelecek iltica başvurularını bile karşılayamayacak duruma gelebilirse Avrupa yani AİHM…
İşte o zaman da…
Her tür ırkçılığın, şovenizmin, ön yargılılığın, aşırı uçların gelişmesine supap konumunda olan AİHM de çark ederse… Fransa Cumhurbaşkanı, François Mitterand’ın, 17 Ocak 1995’de Brüksel’de yaptığı son AB konuşmasındaki korktuğu, başımıza gelmiş olur…
Milliyetçilik savaştır!
Dizginlenmediği, engellenmediği, denetim altına alınmadığı, hele-hele bir de (oy alma pahasına) kaşındığı, tahrik edildiği, kışkırtıldığı takdirde, kaçınılmaz olarak savaş çıkar…
Dünya’nın herhangi bir ülkesindeki, bir mahallede, yapılan en ufak bir ırkçılık teşebbüsü, dünya savaşının çıkması için sunulan bir katkıdır…
Söyledik…