Hatay 2. Dünya Savaşı’nın Kazablanka kentine benziyor.
Atletik vücutlu yabancı adamlar lüks arabalarla kent içinde geçit yapıyor. Kentin hemen bütün lüks otellerinde bu insanlara rastlamak mümkün. Sorsanız hepsi “gönüllü” ya da bilmem ne yardım kuruluşu adına oraya gelmişler.
Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmak isteyen bilumum batılı istihbarat örgütleri Hatay’ı üs tutmuş işbirlikçi devşiriyor. Geleceğin Suriye’sinde müttefik arıyor. Hataylılar şehirde Kanada’dan Fransa’ya, ille de Amerikalıdan İngiliz’e ve tabi ki Arap ülkelerinden pek çok “ajanın” ikamet ettiğini düşünüyor.
Bir de Kuzey Afrika aksanlı konuşan Araplar var. Bunların ise Libya’daki iç savaştan “transfer edilen” İslami militanlar olduğu söyleniyor. Özellikle Suriye’deki iç savaşın başlangıcında “samimi muhaliflerin” bir süre sonra tasfiye edilerek kamplardan uzaklaştırılması sonrası bu “tecrübeli” savaşçıların yerini aldığı söyleniyor.
Kamplarda cirit atan bir başka güç ise Esad’ın ajanları. Cilvegözü sınır kapısında “kaçak bitince biz de bittik” diye konuşan bir Hataylı ile tanıştık. En son 200 teneke keçi eti doldurulmuş et “kaçırmış.” Kampların oluşum sürecinde kaçak işinden tanıdığı Suriyeliler gelince çevirmenlik yapmış. Ajanlar kamplarda fotoğrafını çekmiş. Sınırdan geçerken ajanlar tarafından göz altına alındığını ve 24 saat boyunca falakaya çekildiğini anlattı. “Allahtan Türkçe bilmiyorlardı. Falakada iken bol bol küfrettim, içimi öyle soğuttum” diyordu. Yani kamplarda Esad’ın adamları da vardı.
Hataylıyı tedirgin eden bir başka olgu ise Suriye’den gelen mülteciler. Bir bölümü akrabaları, eşleri, dostları. Hatta gelmelerine, katliamdan kaçmalarına Hataylıların ön ayak olduğu nüfus yaşıyor. Hatay’ın Nusayri nüfusu ülkede mezhebi bir düşmanlığın Hatay’a yansımasından şikayet ediyor. Zira Esad’ın diktatörlüğü, otoriter rejimi yerine mezhebi özelliklerinin öne çıkarılmasının düşmanlık tohumunu ekmesinden çekiniliyor.
Bir de “muhalifler” şemsiyesi altına sığınan farklı grupların askeri faaliyet sürdürdüğü Hatay gerçeği var. Bu grupların vasatı İslami bir kimliğe sahip. El Kaide’den Hamas’a, “Şam’ın askerleri” diye tanımlanan yeni bir gruptan Müslüman Kardeşlere kadar bu grupların ortak özelliği İslami bir Suriye ikbali peşinde koşmaları.
Gruplar özellikle Antakya, Reyhanlı, Dörtyol’da kenar semtlerde kiralanan evlerde yaşıyor. Bu evlere (Hayatın Tanığı programı adına) biz de girdik. Evler adeta sahra hastanesi işlevi görüyor. İyileşen yeniden cepheye gidiyor. İddialara göre bu sirkülasyon ambulanslar aracılığıyla sağlanıyor. Yani ambulanslar yolcu yerine militan da taşıyor. Nitekim sınır köylerinde dolaştığımız sırada Kamışlı Köyü cıvarında bir ambulansa rastladık. Birkaç dakika mesafe ile takip ettiğimiz ambulans gazetecilerin girmesinin yasaklandığı sınırdaki tel örgülere kadar gittikten birkaç dakika sonra önümüzden geçip gitti. İlginç olan yaralı almaya gittiyse acele etmeliydi. Dönüştü ne siren sesi ne de acelesi vardı.
Hatay’ı nasıl tanımlarsınız diye sorsanız, “model şehir” derdim. Sevgi, barış, çok kültürlülük, barış içinde bir arada yaşamanın modelini oluşturan bu şehir şimdilerde giderek sıklaşan Suriye plakalı araçlara kaygıyla, inanç turizminin yerini alan ajan turizmine ise korkuyla bakıyor.
Zira o turistlerin gittiği her yere kan, ölüm ve gözyaşı götürdüğü biliniyor. Hatay Kazablanka’ya benziyor. Hataylı ‘Sam’in bir daha çalmasını’ istemiyor.