Uludere’de 34 kişi öldürüldü.
Herkes meşrebine göre yorumladı.
Kimine göre devlet kendi yurttaşını araştırmadan sorgulamadan katletmişti. Kimi “devlet görevini yaptı” dedi. İçişleri Bakanı “terörle mücadele sürecinin bir ürünü” olarak uçakla bombalamayı normalleştirmeye çalıştı.
34 gencecik insan, savaş uçaklarıyla saatler süren bir bombalama sonucunda yaşamını yitirmişti. İstihbarat mı yanlıştı yoksa devletin toptancı zihniyeti mi? Bu bile sorgulanamadı.
Aileler, “bizim o yoldan kaçak getirdiğimizi sağır sultan bile bilirdi” dedi. Hepsini hepsini biliyorsunuz.
En kritik olan ‘acaba devlet özür dileyecek mi’ sorusunun yanıtıydı. Devlet tazmin eder ama özür dilemez türü bir garabetle 34 ölü geçiştirilmeye çalışıldı.
Aileler öfkeliydi. “Acaba neden” diye soranımız yoktur herhalde.
Kaymakam dayak yedi. 34 ölüye gösterilmesi gereken sütun satır santimden çok daha fazlasını ‘hak etti.’
Şimdilerde ise çok ilginç bir gelişme mini minnacık bir haber olarak yazıldı.
Faciayı araştıran ve sorumluları ortaya çıkarması gereken savcılar, “halkın tepkisinden çekindikleri için” kurbanları görmek ve tanıklarla konuşmak yerine havadan, helikopterle, kuşbakışı inceleme yapmış.
Düşünün 34 insan ölüyor, hakkını hukuk ve adalette aramak isteyenler savcı ile karşılaşmadan, dertlerini, acılarını, tanıklıklarını ve öfkelerini havada uçan bir helikoptere acaba nasıl yansıtacaktı?
Bir zamanlar Demirel, “devlet, Fırat nehri kenarında kaybolan bir kuzudan bile sorumludur” derdi. 1991-1993 yılları arasındaki başbakanlığı döneminde bu ne kadar geçerliydi bilinmez ama “devletin olması gereken idealleştirilmiş özelliğine işaret ediyordu.
Devlette asıl “kimsesizlerin kimsesi” olması gereken mercii hukuk ve adalet ise Uludere köylüleri öldürülen evlatlarının hakkını nasıl arayacak?
Böylesi bir duyarsızlıkla malul devletin yapacağı soruşturmaya o köylüler güven duymazsa kim onları eleştirebilir ki?
Düşünün, Hakkâri’de bir bomba patlıyor, bir genç o terör saldırısı sonrası yaşamını yitiriyor. Başbakan ve ana muhalefet partisinin lideri dâhil devlet başsağlığı diliyor. Ne güzel değil mi?
Peki ya uçağın vurdukları? Devlet onlarla neden aynı empatiyi kuramıyor? İki bidon mazot için mi? Bir koli çayı katırla geçirdikleri için mi? Niçin devlet “uzaktan kumandalı” bir soruşturmayı o insanlara müstahak görebiliyor?
Niçin?