Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi’nin İzzettin Doğan ve 703 başvurucunun Türkiye davasında kabul ettiği karar 26 Nisan 2016 tarihinde açıklandı. Karar 5’e karşı 12 oyla, Sözleşme’nin din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin 9.maddesinin ve 1 oya karşı 16 oyla ayrımcılık yasağına ilişkin 14.maddesinin ihlal edildiğini öngörüyor.
Büyük Daire kararı kesin. İçtihad niteliği taşıyor. Daireler bu karara uymak zorunda. Karar Türkiye bakımından bağlayıcı. Türkiye kararı uygulamak için ihlal nedenlerini ortadan kaldıracak önlemler alma yükümlülüğü altında. Bunu denetleyecek olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi.
Şimdiye dek AİHM Aleviler ile ilgili birçok karar verdi. Bu davaların tümü Aleviler lehine sonuçlandı. Ancak bütün bu kararlar Daire kararıydı. İlk kez Alevilerle ilgili bir Büyük Daire kararı çıkıyor.
Kararın önemi bir de şundan kaynaklanıyor. Şimdiye dek verilen kararlar Alevilerin karşılaştıkları belirli sorunlarla ilgiliydi. Zorunlu din dersi, nüfus kağıdındaki din hanesi, cemevlerinin elektrik parası gibi. Bu karar ise, Alevi sorununun temeline iniyor. Sorunun temelinde Aleviliğin ayrı bir inanç olarak tanınmaması yatıyor. Bütün diğer sorunlar bu tanımamadan çıkıyor. Kararı okuyunca tanınma olmadan neden Alevi sorunlarının çözülmeyeceğini anlıyorsunuz.
Kararın bir başka önemli yanı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verdiği hizmetlerin sorgulanması. İhlal nedenlerinin altında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın günümüzdeki konumu yatıyor.
Devlet ile Alevi toplumunun ilişkilerinin yeniden tanımlanmasına yol açabilecek bu önemli karara biraz daha yakından bakalım.
Dava konusu:
2005 yılında İzzettin Doğan ve 703 başvurucu Başbakanlı’ğa bir dilekçe verirler. Dilekçede şu talepler vardır:
Alevi inancının uygulanmasına ilişkin hizmetler kamu hizmeti sayılsın; Cemevleri, ibadethane olarak kabul edilsin; Alevi dedelerine kamu görevlisi statüsü verilsin; Bütçeden Alevi inancının uygulamaları için pay ayrılsın.
Aleviler’in bu talepleri önce Başkanlıkça, sonra da Ankara İdare Mahkemesi ve Danıştay tarafından reddedilir. Başvurucular AİHM’ne gelir.
Hükümetin savunması;
Alevilik inancı üzerinde Aleviler arasında bir görüş birliği bulunmamakta, Alevilik ayrı bir inanç değil, İslam’ın yorumuna dayanan bir sufi tarikatıdır. İnananların ibadetlerini yaptıkları mabetlerle sufi tarikatlarının toplanma yerleri farklıdır. O nedenle Türk yargısı cemevlerini ibadethane olarak tanımamıştır. 1925 tarih ve 611 sayılı kanunla tekke ve zaviyeler kapatılmış, Şeyh, Derviş, Dede gibi unvanlar yasaklanmıştır. Buna karşın,Hükümet Aleviler’e karşı hoşgörülü bir tutum benimsemiş ve cemevlerinde inançlarını icra etmelerini engellememiştir. Din ve Devlet arasındaki ilişkiler konusunda Devlet geniş bir takdir yetkisine sahip olmalıdır.
Din ve inanç özgürlüğü açısından (9. madde) AİHM’nin Değerlendirmesi:
AİHM değerlendirmesinde şu noktanın altını çizer; Türk makamları Aleviler’in taleplerini reddederken, Aleviliğin bir sufi tarikatı olduğunu belirtmekte, Alevi inancının dinsel boyutunu tanımamakta. Bunun sonucu olarak cem törenlerinin bir ibadet olduğunu kabul etmemekte, dedelere hukuksal statü vermemekte. Oysa 9. maddenin sağladığı korumanın temelinde bir dinsel grubun özerk, otonom bir grup olarak var olma hakkı yatar. Otonom bir grup olarak var olma hakkı, aynı zamanda demokratik bir toplumdaki çoğulculuğun vazgeçilmez bir koşuludur.
Aleviliğin bir dinsel inanç olarak tanınmamasının, Alevilerin dinsel etkinliklerini örgütlemek, bunlara maddi destek sağlamak, dedelerin statüsü gibi pek çok olumsuz etkisi bulunmakta. Tanımamak din özgürlüğüne bir müdahale niteliğinde.
Bu müdahale demokratik bir toplum için gerekli olup olmadığını incelerken, AİHM, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yer alan laiklik ilkesi gereğince, devletin bütün din ve inançlar karşısında tarafsız olması, herhangi bir din ve inanç konusunda bir tercih belirtmemesi gerektiğinin altını çizer. Hükümetin, Aleviliği bir Sufi tarikatı olarak nitelemesinin tarafsız kalma ödevi ile bağdaşmadığına yer verir.
Hükümetin, Alevilere 677 Sayılı yasaya karşın hoşgörü ile davrandığı konusunda , AİHM, hoşgörünün Alevilerin haklarının tanınmasının yerine geçemeyeceğini belirtir.
Cemevleri’nin ibadet yeri olarak tanınmamak, zorunlu din derslerinde Alevi çocukların ev ile okulda öğretilen çatışan değerlerin arasında kalmaları, yeni cemevi yapımının yerel yönetimlerin iyi niyetine bağlı bulunması, bir hukuki çerçeve bulunmaması, gibi nedenlerle AİHM Alevilerin inançlarını özgür bir biçimde uygulayamadıkları sonucuna varır.
Alevi inancı üzerinde Aleviler arasında bir görüş birliği bulunmaması konusunda ise, AİHM, Aleviler arasındaki tartışmanın hükümetin Alevi inancını tanımamasını haklı gösteremeyeceğini belirtir.
Bütün bu nedenlerle, Sözleşme’nin dokuzuncu maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşır.
Ayrımcılık Açısından(14. Madde)
AİHM ilkelerine göre, ayrımcılık aynı durumda olanlara farklı işlem yapılmasından doğar.
AİHM,Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verdiği din hizmetlerinin devlet bütçesinden karşılandığına ve kamu hizmeti sayıldığına dikkati çeker. Oysa Aleviler, başka inançlarla aynı durumda olmalarına karşın bir Sufi tarikatı sayılmaları sonucu bu hizmetlerden yararlanamamakta.
AİHM’e göre, devlet Alevi toplumunun ihtiyaçlarını göz ardı etmekle, demokratik bir toplumun temel özelliği olan çoğulculuğu engelliyor.
AİHM, bu görüşlerle, 9. madde ile birlikte 14. maddenin ihlal edildiği sonucuna ulaşıyor.
Kararın çoğulculukla ilgili bölümleri, Alevi’lerin sorunlarının ötesinde, daha genel bir soruna parmak basıyor. AKP iktidarı Sünni İslam’ı bir devlet dini ve devlet ideolojisi haline getirmiş durumda. Şimdi bu ideolojiye uygun bir toplum yaratmak aşamasında. Bunun için bir yandan eğitim (4+4 yasası, teşvikler ve başka seçenek olmaması nedenleriyle çocukların İmam Hatip Okullarına gitmek zorunda bırakılması), öte yandan ideolojinin kültürel değerlerinin halka dayatılması yoluyla tek tipçi, çoğulculuğu reddeden yeni bir Sünni İslam Türkiye’si yaratılmaya çalışılıyor.”Yeni Türkiye Projesi” bu.
Alevilik ve Alevilerin bağlı olduğu laiklik ilkesi bu projenin önündeki en büyük engel. Alevi’liğin ayrı bir inanç olarak tanınması bu tek tipçi proje ile bağdaşmıyor. O nedenle Alevi’lerin asimile edilmesi ya da bu olanak bulunamazsa, küçültülerek bir tarikat düzeyine indirilmesine gerek var. AİHM kararı, iktidarın bu amacının önüne set çekmesi bakımından önemli.
Şimdi Hükümet’in Sözleşme'den doğan yükümlülüğünü yerine getirerek kararı uygulaması gerekir.