6'lı masanın Anayasa'nın 84 maddesinde değişiklik yapan önerisi çok konuşuldu. Lehte aleyhte çok şey söylendi. İyi de oldu. Bu denli çok konuşulması toplumda karşılık bulduğunu gösteriyor. 6'lı masanın değişiklik önerileri Türkiye'nin gündeminde önemli bir yer tutmayı sürdürecek. Çünkü kendileri bu metnin danışmalara açılacağı, halkın her kesimin görüşlerini alacaklarını belirtiyorlar. Başka bir deyişle bu metin nihai bir metin değil. Önemli bir ilk adım.
6'lı masanın anayasa değişiklik tasarısının en önemli yanı 6'lı masayı oluşturan farklı ideolojilere, farklı dünya görüşlerine sahip 6 siyasal partinin ortak hareket edebileceklerini göstermesi. Bir ortak demokrasi çerçevesine sahip olmaları. Seçimler yaklaşırken bu husus halka güven ve umut vermek bakımından çok önemli. Geniş halk kitlelerinde şöyle bir temel kaygı var: “Evet. AKP iktidarında eve ekmek götüremez duruma düştüm. Ama yerine gelecek 6'lı iktidar benim sorunlarıma çözüm bulabilecek mi?” Anayasa değişiklik önerileri her şeyden önce bu temel güvensizliğe yanıt. 6'lı masanın ortak bir metin üzerinde anlaşabildiğini gösteriyor.
İkincisi, 6'lı masanın önerileri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen, gerçekte tüm iktidarın tek elde toplanmasını ve hiçbir fren-denge mekanizması bulunmamasını öngören bu otokratik rejime son verilmesi anlamını taşıyor. Türkiye özellikle son 10 yıl içinde giderek hızlanan bir demokratiksizleşme süreci yaşıyor. 6'lı masanın önerileri bu süreci tersine çeviriyor. Bir demokratikleşme sürecinin kapısını açıyor.
Dolayısıyla 6'lı masanın ortak anayasa önerileriyle halkın karşısına çıkması, önerilerinin içeriğinden daha önemli. Değişiklik tasarısı metninde önemli iyileştirmelere yol açacak pek çok madde var. Yargı bağımsızlığını sağlamak için getirilen düzenlemeler, baroların anayasaya girmesi, siyasal partilerin kapatılmasının güçleştirilmesi, KHK'larla ilgili sınırlamalar, YÖK'ün kaldırılması, gensoru ve yapıcı güvensizlik oyu, her türlü karara karşı yargı yolunun açık olması, Cumhurbaşkanı'nın sembolik nitelik taşıması, hayvan haklarının anayasaya girmesi gibi demokrasi, hukuk devleti, insan hakları bakımından olumlu sonuçlar doğuracak birçok madde var.
Bunun yanında eleştirilecek de pek çok yanı var. Öneriler, Türkiye'nin temel sorunlarına çözüm getirmekten uzak. Birkaç örnek vermek gerekirse: Anayasa'nın 24. Maddesindeki zorunlu din dersine hiç dokunulmamış. Oysa Alevi yurttaşlar bakımından bu konu çok önemli. Çocuklarına Sünni İslam'ın pratiklerinin öğretilmesini istemiyorlar. Çocuklarını okulda başka, evde başka şeyler öğrenmenin yarattığı travmadan çıkarmak istiyorlar. Bu konuyla ilgili AİHM kararları var. AİHM, zorunlu din dersinin eğitim hakkını ihlal ettiği sonucuna vardı ve bu dersin zorunlu olmaktan çıkarılmasını istedi.. Türkiye bu kararları uygulamadı. Konu şimdi Bakanlar Komitesi'nde. 6'lı masanın Anayasa'da, AİHM kararlarına uygun bir değişiklik önermesi gerekmez miydi?
Aynı şekilde “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” diyen Anayasa'nın 42. maddesine hiç değinilmemiş. Oysa bu maddeye esneklik getirilerek ana dili Türkçe olmayan çocuklara iki dilde eğitim verilmesi kapıları açılabilirdi.
Kadının aile dışında varlığını kabul etmeyen zihniyeti değiştirmek için örneğin 41. Maddede değişiklik yapmak düşünülmemiş. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak gibi bir amaca yer verilmemiş.
1982 Anayasası'ndaki emekçilere ilişkin olumsuz maddelere iyileştirme getirilmemiş. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Bir de şu eleştiri ileri sürülebilir: Türkiye'nin geniş bir anayasa deneyimi var. Bunlardan en önemlilerinden biri 2011-2012 yıllarında TBMM'de kurulan 4 partinin eşit sayıdaki üçer temsilcisinden oluşan Anayasa Uzlaşma Komisyonu.
Bu Komisyonda üç yıla yakın süren görüşmeler sonucunda 60 küsur madde üzerinde uzlaşı sağlanmıştı. Bundan on yıl önce iktidar ve muhalefetin üzerinde anlaştığı maddelerin, 6'lı masayı oluşturan muhalefet partileri arasında kolayca anlaşma konusu olacağı düşünülebilir. Ancak 6'lı masanın anayasa uzmanları nedense Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmalarını görmezlikten gelmişler.
Değişiklik önerileri Parlamenter Sistem'e dönmeyi amaçlıyor. Oysa kendi deneyimlerimizden de biliyoruz ki, Parlamenter Sistem demokrasi için yeterli bir güvence değil. Unutmamak gerekir ki Türkiye'de rejimin otoriterleşmesi parlamenter sistem döneminde başladı. Parlamenter sistem, çoğunluğun tahakkümüne, halkın siyasete yabancılaşmasına, liderin otoriterleşmesine yol açıyor. Özellikle demokrasi kültürü zayıf, demokrasinin kurumlarının yerleşmediği bir sistemde parlamenter sistemin aksaklıkları daha belirgin oluyor. Bunun yanında parlamenter sisteme dönmeyi öngören bir projenin halkta bir heyecan yarattığını söylemek güç.
O nedenle daha radikal bir dönüşüm sağlayacak, yeni bir Türkiye'yi, yeni bir demokrasiyi kuracak, yeni bir umut verecek başka projeler üzerinde durmak gerekli. Bu amaçla, temsili demokrasi ile katılımcı demokrasiyi yan yana getirecek ve halkı heyecanlandıracak yeni modelleri düşünmeye gereksinme var.
Bu öneri şu unsurlardan oluşuyor:
1. İkinci bir Meclis kurulacak
2. İkinci Meclis, iki dereceli seçimle yerelde halkın seçtiği delegelerin seçtiği üyelerden oluşacak
3. İkinci Meclis'e seçilen üyeler siyasal partilerin üyesi olmayacaklar. İkinci Meclis, siyasal partilerden bağımsız olacak.
4. İkinci Meclis'e seçilen üyelerin görev süresi, Temsilciler Meclisi üyelerinden daha uzun, örneğin 7 yıl olacak.
Bu sistem şöyle işleyebilir. Mahalle Komiteleri, bağlı oldukları Kent Konseyi'ne seçtikleri birer delegeyi gönderirler. Her ilçede Kent Konseyleri'nin delegeleri toplanarak ikinci Meclis'e gönderilecek temsilciyi seçerler. İkinci Meclis'in üye sayısının Temsilciler Meclisi ile aynı olması gerekmez. Ancak ilin nüfusuyla orantılı olması gerekir.
Böyle bir oluşuma sahip İkinci Meclis, siyasal partilerden bağımsız çalışacağı için kutuplaşmanın ortadan kaldırılmasında önemli bir rol oynayacak. Ayrıca Birinci Meclis'te çıkan siyasal anlaşmazlıklarda tarafsız hakem görevi görecek.
İkinci Meclis, seçenle seçilen arasındaki mesafeyi kapatmak, halkın sesini duyurmak, halkla süreli bir diyalog kurmak bakımından önemli bir işleve sahip olacak.
İkinci Meclis, Temsilciler Meclisi'nden gelen yasaları kabul etmek ya da değiştirmek gibi klasik Senato görevlerini yerine getirirken halka danışacak, kendisini seçen yerel yönetimlerin görüşünü alacak.
Bunun yanında katılımcı demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan belirli bir sayıda imza ile Meclis'e gündem önerme ya da yasa teklifi yapma gibi yurttaş girişimleri İkinci Meclis'ten geçtikten sonra Temsilciler Meclisi'ne gelecek.
İkinci Meclis aynı zamanda yasaları referanduma götürmek yetkisine sahip olacak.
İkinci Meclis için ileri sürülen en önemli eleştiri, aynı seçmenlerin seçeceği meclislerin birbirinin benzeri olacağı, o nedenle ikinci meclise gerek olmadığı yönünde. Oysa bizim önerimizde iki meclisin seçimi de, işlevleri de farklı olacağından bu eleştiriye yer kalmayacak.
Böyle bir sistemde, Birinci Meclis parlamenter demokrasinin, İkinci Meclis ise katılımcı demokrasinin meclisleri olarak çalışacak. İki Meclis birbirini tamamlayacak.
Yerel demokrasinin yerelde kalmayıp yönetime ortak olan bir düzeye çıkarılması, halkın siyasete katılmasını sağlayacak, aktif yurttaşlığı teşvik edecek, halkı siyasetin öznesi yaparak Türkiye'ye yeni bir siyaset anlayışı getirecek.
Bugün giderek yoksullaşan, ezilen, eşitsizliklerin büyüdüğü bir ortamda yaşamak zorunda bırakılan yurttaşların bu duruma sessizce boyun eğmelerinin en büyük nedeni, sistemi etkileyecek güce sahip olmadıklarına, her şeyin devlete bağlı olduğuna inanmaları, devlete yapışık, devletin bir parçası olarak yaşamaları. Oysa halk demokrasisi diye tanımlayabileceğimiz yukarıdaki sistemde halk devletten ayrılarak kendi yaşamına yön veren kararları kendisi alacak. Bunları uygulanmasını kontrol edecek. İktidarın gerçek sahibi olacak. Ezilenlerin kurtuluşunun ancak kendi çabalarıyla gerçekleşebileceği bilinci yerleşecek.
Halkın siyasetin öznesi olması ancak devlet kontrolünden çıkması ile sağlanabilir. Yerelden gelen bir ikinci meclis, halkı devlet kontrolünden çıkararak, devleti halk kontrolüne sokacak. Türkiye'de demokratikleşme yolunda büyük bir adım oluşturacak.
Rıza Türmen kimdir?Türkiye'nin önde gelen insan hakları hukukçularından ve diplomatlarından olan Rıza Türmen İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Kanada Montreal McGill Üniversitesi'nden hukuk yüksek lisansı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Siyasal Bilimler doktorası aldı. Avukatlık stajını yaptıktan sonra, 1966 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulundu. 1985'de Singapur'a ilk Türk Büyükelçisi olarak atandı. 1993 Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda ve AGİT, İnsani Boyut Toplantıları'nda Türk Heyeti Başkanlığı'nı yaptı. 1994'te İsviçre'ye Büyükelçi olarak atandı. 1996'da Türkiye'nin Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi oldu. 1998 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlığına seçildi. 2008 yılına kadar bu görevi sürdürdü. 2008'de Türkiye'ye döndükten sonra 10 yıl Milliyet gazetesinde köşe yazıları yazdı. 2011 seçimlerinde CHP İzmir Milletvekili olarak parlamentoya girdi. TBMM Adalet Komisyonu ile Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda görev yaptı. 2009 yılında Türkiye Barolar Birliği Yılın Hukukçusu Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Üstün Hizmet Ödülü, 2010 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Cumhuriyet Ödülü Rıza Türmen'e verildi. İnsan Hakları ve hukuk konularında yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış çok sayıda makale ile kitap bölümleri kaleme aldı. "Güçsüzlerin Gücü-Türkiye'de İnsan Hakları" ve "Türkiye'de Demokrasi Arayışı" adlı iki kitabı yayımlandı. Halen demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarında çalışmalarını sürdüren Rıza Türmen, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi'nin eş sözcülüğünü yapıyor. Sanata yakın ilgi duyan ve yaklaşık 40 yıldır çello (viyolonsel) çalan Rıza Türmen, T24'te 2013 yılından beri, ağırlıklı olarak temel haklar, insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, genel hukuk ve politika konularında yazılar yazıyor. |