Normal dediğimiz form nedir? Bizim aynımız olan şeyler mi? Hepimiz eğer Tanrı'nın yarattığı birer varlıksak aslında hepimiz içimizde bütünüz. Aslında dışladığımız, ötekileştirdiklerimiz de biziz. Belki o kadar cesaretimiz olmadığı için olamadığımız parçalarımızız.
Düşünsenize, kendimizi özdeşleştiremediğiniz bir kıyafeti bile üzerimize giydiğimizde taşıyamıyoruz. Peki bir de bu, bedeniniz olsaydı? Bir sabah uyanıyorsunuz ve artık kabul etmek zorundasınız ki en derininizde hissettiğiniz oluşunuz, cinsiyet kimliğiniz bedeninizle uyumlu değil. En başta kendinize yalan söylediğiniz bir oyunun içindesiniz! Çıkın bakalım işin içinden.
Bence insanlar biraz da olsa empati kurmalı dünyadaki her olayla. Başka bir insanın hissettiği, aslında siz de olabilirsiniz. Ama bizimle uyumlu olmayanları hemen iteliyoruz. Bir durumu illaki ailemiz, yakınımız veya kendimiz mi deneyimlemeliyiz... Hayır. Empati kurmak için, yetiştirilme tarzımızdan, aile yapımızdan ve küçüklükten beynimize yüklenen kodlardan, tabulardan bağımsız bakabilmeliyiz hayata. Olan bir şeyi yadırgayamayız, görmezden gelemeyiz.
Önemli bir örnek üzerinden değinmek istediğim bir konu var; 1965’de ikiz olarak doğan Reimer kardeşlerle ilgili ve cinsiyeti en çok beynin belirlediğini gösteren bir olay:
“Yakın zamana kadar, cinsiyeti belirleyen en önemli faktörün çocuğun yetiştirilme tarzı olduğu savunuluyordu. Buna göre, ‘Çocuğu nasıl yetiştirirseniz, cinsel kimliği o yönde gelişir’ tezi kabul görüyordu. Ancak, hastaların uzun süreli takiplerinden elde edilen bilgiler ve deneysel çalışmaların sonuçları, cinsiyeti belirleyen en önemli faktörün beyin olduğunu gösterdi. Bununla ilgili literatürde en çok bilinen hasta örneği ‘John/Joan’’ın öyküsüdür. ‘John’ bebeğin sünnet sırasındaki bir hata sonucunda kaybedilen penisini onarmak güçtür. Penis oluşturmak yerine testisleri de çıkartarak 'vajen' oluşturmak ve kız çocuğu olarak yetiştirmek fikri daha uygun görülür ve uygulanır. Fakat ‘John’, yeni adıyla ‘Joan’ büyüdüğünde kendisini erkek olarak hisseder, erkek davranış özellikleri sergiler ve kız kimliğini reddeder. İsmini tekrar değiştiren ve erkek yönünde ameliyat olan ‘John’, dış genital yapı özellikleri yanında, genetik ve hormonal faktörlerin de cinsel kimliğin oluşumunda çok önemli rol aldığını gösteriyor. Hayvanlardan elde edilen bilgiler de, beyinde cinsiyete özgü hücrelerin bulunduğunu ve bu hücrelerin dış genital yapı farklılaşmasından çok daha önce farklılaştığını gösteriyor.” [1]
“Maalesef Reimer kardeşler için hayat mutlu bitmemiştir.
Money’nin terapi uygulamalarından kaynaklanıp kaynaklanmadığı bilinmiyor ancak şizofreni hastası olan Brian, 2002′de aşırı dozda şizofreni ilacı alımı sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Ağabeyinin acısını yaşayan David, 2 Mayıs 2004′te bir de karısı Jane’in kendisinden boşanmak istediğini öğrenmiştir. 5 Mayıs 2004′te henüz 38 yaşındayken kendi kafasına kurşun sıkmak suretiyle intihar etmiştir. Brian’ın sahip olduğu şizofreninin ve David’in intiharının sebebinin kesin olarak Money’nin uygulamaları olduğu iddia edilemez. Her şeyden önce David, sünnet uygulaması sırasında cinsel organını kaybettiği için daha sekiz aylıkken ruh sağlığı açısından olası bir olumsuz geleceğe aday olmuştur.” [2]
Evet hayat bu iki kardeş için mutlu sonla bitmemiştir.
Ailelerin bizlere bakış açısı “kadınlık hormonu versek düzelmez mi” sorusuyla sınırlı kalabiliyor. Hastalık gözüyle bakıp, bir gün düzeleceğini umut etmeleri hiçbir şeyi kolaylaştırmıyor.
Hiç kimse kendini bu denli zor bir durumun içine atmaz. İnsanlar, yirmili, otuzlu yaşlarında hayatlarını, geleceklerini kurmaya başlarken; bizler, sıfırdan bir bebek gibi hayata gözlerimizi açarız. Ergenliğimizi çok geç yaşlarda yaşamak zorunda kalırız. Ve bir yandan da birçoğumuzun elinde mavi kimlik olmamasına rağmen iş arayışlarında bulunup veya bir işe bu sebeple başvuramazken hayatı idame ettirmeye çalışırız.
Tabii ki değineceğim çok şey var… İlerleyen zamanlarda her hafta gerçek hayatlardan örnekler vererek yazacağım.
Görünmez olduğumuz için, yasalar, kimlik süreci, hastane süreci, askerlik süreci trans hakları konusunda gelişmiş değil. Biz görünür oldukça bir şeyler de düzelme yolunda ilerleyecek. Daha kolay, daha nefes alabileceğimiz ve engellerin olmadığı bir hayat istiyoruz herkes gibi aslında.
Belki insanlar kızdı LGBT aktivisti olmadığım, yürüyüşlerde en önde pankart taşımadığım ya da trans gruplarına üyeliklerim olmadığı için. Bir şeyin, tek bir şeyin parçası olarak hissetmiyorum. Çünkü bence bu da ötekileştirmek olur. Ben hayatımı sadece buyum diye yaşayamam ki… Özellikle son iki senedir yaşadığım bazı gerçeklikler varken.
Diğer yandan biliyorum ki, başkalarının benim isteğim dışında özel hayatımın gizliliğini hiçe sayıp gün yüzüne çıkarmaları, benim gibi bir sürü insanın da içindeki Rüzgar’ı dışarı çıkarmasına sebep oldu. Bazen "benim de görevim buymuş bu hayatta" diyorum.
Kendimize kendimiz dışında daha iyi bir yardımcı yoktur. Bu süreçte benim de elimden tutup, şu doktora, o terapiye götüren yoktu… Ben de birçoğunuzdan, yaşadıklarınızdan farklı değilim. Sadece özgürlüğümün peşinden gittim.
Biliyorum ne yanlışız, ne de yalnız.
Hiçbirimiz, başkalarının bizim için istedikleri hayatları yaşamak için bu hayata gelmedik. Çekin mahmuzlarınızı üzerimizden!
Biz her rengiz, her sesiz…
[1] Ezgi Başaran ‘Prof. Dr. Hüseyin Özbay ropörtajı’, Hürriyet, 2006 http://www.hurriyet.com.tr/pazar/4334854_p.asp
[2] Tevfik Uyar ‘Yoldan Çıkan Psikoloji Deneyleri’, Açık Bilim http://www.acikbilim.com/2012/12/dosyalar/yoldan-cikan-psikoloji-deneyleri.html