ŞEHİR TELLALI Newyork-Londra-Roma |
“Dostlar, Romalılar, Vatandaşlar, kulaklarınızı bana verin...” diye haykırdı şair ama nafile. Yüzyılı aşkın zamandır bağırıyor ya neye yarar duyuramadı sesini bugüne dek. Savaşlar, iç savaşlar bitmeyecek. Baltimor’da ırk çatışması, güney kuzey siyah beyaz...
Duyurumadı diye yılmak yok. Mesele “olmak ya da olmamak.” Central parkta, baharın renklerini almaya başlayan yaprakların altında iki karaağacın ortasında, oyununu gögsüne bastırmış duran Shakespeare heykeli itirafta ısrarlı.
Parlak bir bahar gününün oyun dolu ışıltıları arasında, etrafında neşeye boğulmuş danseden sincaplar, bisikletler ve patenler işin ciddiyetini hafifletmek üzere gösteriye kalkışan soytarılardan farksız. Zaman ise herşeyin farkında nefesi kesilmiş bir seyirci. Sahnede Elizabeth dönemine ait kibarlık budalası giysileri içinde, bir eli kalçasında bir eli gögsünde, bir dalkavuk jestiyle gelen geçene tepeden bakan heykel kılığındaki şair. Buraya dikildiği günden beri sakladığı sırrı artık bütün dünyaya açıklayacak. Duyduk duymadık demeyin!
Tarih 25 Kasım 1864. Günlerden Cuma. Amerika’da Shakespeare’i sahneleyen en büyük aktör Büyük Booth’ün üç yakışıklı oğlu şairin doğumunun üçyüzcüncü yıl dönümünde, bu heykelin yapımı için gerekli finansmanı karşılayan “Julius Sezar” oyununda ilk ve son kez biraraya geldiler. Bond sokağı köşesinde 691 Broadway adresindeki “Kış Bahçesi Tiyatrosunda. “Booth hayranları, Shakespeare tutkunları, yazarlar, sanatçılar, bohemler, şehrin kalburüstü kültür düşkünleri, politikacıları, yargı adamları, iç savaş generalleri” salonu doldurdu. İç savaşın son ayları olmasına rağmen, biletlerin hepsi satıldığı gibi, bir kısım da ayakta izledi oyunu. Booth kardeşlerden New York’un Shakespeare aktörü, geleneği babasından devralan Edwin Brutus’u, en büyükleri Junius ise Cassius’u canlandırdı. En genç olduğu gibi, sahnede henüz yerini sağlamlaştıramamış buna rağmen “Amerikanın en yakışıklı erkeği” ününe sahip John ise oyunun kahraman karakteri Marc Anthony’i oynadı.
Sezar’ın öldürülmesi ile ilgili oyun o gece perde açıldığında sadece New York’u değil Amerika’yı bir tiyatro sahnesine yerleştirdi.
Oyunun ikinci sahnesinde Brutus Sezar’ı niçin öldürdüğünü “Sezar’ı sevmiştim ama Roma’yı ondan çok daha fazla sevdim. Sezar hayatta kalsaydı ona köleliğinizi sürdürmeyi mi, Sezar’ın ölmesiyle özgür insan haline gelmeyi mi tercih edersiniz?” diye sorduğu sırada tiyatronun bitişigindeki LaFarge otelinde yangın çıktı. Yangını söndürmeye gelen itfaiye ekipleri adresi karıştırıp otel yerine tiyatro salonuna girerek Brutus’un repliğini yarıda kestiler. Oyun durdu. Seyirciler panik yaşadı. İtfaiyeciler yangının bitişikteki otelde olduğunu farkedip herkesi sakinleştirinceye dek kimse hareket etmedi.
Ertesi gün gazeteler LaFarge otelindeki yangının yanısıra 19 otelde birden aynı anda 80 yangın bombası patladığını, ancak güneyli ajanların bütün New York’u yakma girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığını bildirdiler. New York Times gazetesine göre eylem: “modern zamanların gelmiş geçmiş en çirkin, insanlık dışı ve şeytanca hareketi”ydi. Savaşı kaybeden güneyin son çılgınlığıydı.
Oyundan dört ay sonra, o gece sahnede Marc Anthony’i oynayan John Wilkes Booth, iç savaşın galibi Washington’da 14 Nisan’da Ford Tiyatrosunda Başkan Abraham Lincoln’ü tek kurşunla kulağının arkasından vurarak öldürdü. Siyah beyaz çatışmasında Amerikayı yüzyıl geriye götüren eylem kuzeyin zaferini gölgeledi. Savaşın asla bitmeyeceğini ilan etti.
John, Lincoln’ün oturduğu balkondan sahneye atladığında, bacağını kırdığı halde Sezar oyunundan Brutus’a ait –muhtemelen Kış Bahçesi tiyatrosunda yangın nedeniyle ağabeyinin ağzında yarım kalan- repliği acı içinde haykırdı: “Kahrolsun Dikta!” İzleyenleri hareketsiz hale getiren bu haykırışıyla yarattığı şoktan yararlanıp kaçtı. Sırrını bugün Central Park’ta dikili duran Shakespeare heykeline bıraktı.
Ağabeyleri gibi babasının sahne teknikleriyle yetişen John Booth, sahnede dövüş, vurup kırma, atlayıp zıplama, akrobasi düşkünü bir aktördü. Çoğu kez canının acımasına aldırmadan seyirciye gerçek terörü hissettirebilmek bahanesiyle oyundaşlarını hakiki yumruklara, tekmeye davet ederdi.
Güneyin ajanı olduğu bilinmediğinden, o gece, Kış Bahçesi Tiyatrosunda Lincoln’ü öldürmesinden dört ay önce Marc Anthony’i canlandırdığı sırada bitişik Lafarge otelinde çıkan yangınla ilgili soruşturmada dikkat çekmedi.
Amerikanın en yakışıklı aktörü diye onu seyredenler aslında bir katili seyrettiklerini dört ay sonra öğrendiler. Ama bu durum o gecenin bilet satışından geliri- o zamanın parasıyla 3500 dolar, bugün yaklaşık 14000 dolar- oyun ertesinde Shakespeare Büyük Başarı Ödülü fonuna aktarılmasını engellemedi. Fon da, Roma Amerikan akademisi mezunlarından heykeltraş John Adams Worth’u seçti.
Böylece o gecenin tek kanıtı olarak heykel Central Park’taki yerini aldı.
Oxford üniversitesinden yeni çıkan Booth biyografisi, Shakespeare’in ifadesi “Talihin Budalası” adlı Terry Alford’un yazdığı kitap Booth’çularla Lincoln’cülerin hala savaştığını kanıtlıyor, “o iç savaş hala sürüyor” ifadesiyle. Central Park’taki heykelin sırrını bilmeden.
O heykelin Sezarı soruyor hep: “Sen de mi Brutus?” Ve Roması Marc Anthony’i yargılıyor hala: “İşte bu adam adam!”