ŞEHİR TELLALI New York - Londra - Roma |
Diktatör dekoru denilince malum yakın tarihten akla ilk gelen bir kaç çarpıcı görüntü, Libya diktatörü Kaddafi’nin kızı Ayesha’nın deniz kızı haline getirilmiş kendi büstünden oluşan altın kaplama divanı, Saddam Hüseyin’in Irak’taki altmışa yakın sarayının içini süsleyen sado-mazoşist tabloları, Imalda Marcos’un 1940’lı yılların film setlerinden yarattığı odaları, Ceausescus’nun Bükreş’teki dev sarayı olur.
“Diktatörlerin Evleri: Dünyanın En Renkli Despotlarının Hayat tarzı” adlı kitabında yazar Peter York, insanlık tarihinin en tehlikeli zihinlerini, kendileri için inşa ettikleri evlerini inceleyerek açıklıyor: “Ev, sahibinin aklının ve ruhunun en garantili kanıtıdır. En çok evimizdeyken kendimiz oluruz dolayısıyla evimizin dekoru zihnimizin en güzel ifadesidir.” Kitabında bu bakış açısıyla insanlık tarihinin en tehlikeli zihinleri diktatörlerin evlerini nasıl dekore ettiklerini fotoğraflarıyla inceliyor York. 19. Yüzyıl sonundan 21. Yüzyıla uzanan kitap on altı diktatörün kendilerine yakıştırdıkları “ev”lerinin resimleriyle dolu. İlk bakışta sanki geçmişe ait gibi görünse de diktatör dekoru diktatörlerin en azından önümüzdeki kuşaklarda da hükmetmeye devam edeceklerine dair hüzünlü bir belge.
Kitap Benito Mussolini’nin fırın tarzı şöminesinden Hitler’in gama biçimi parkelerine, Saddam Hüseyin’in özel sanat koleksiyonuna, diktatörlerin sınır tanımayan bir hayal gücü ve sınır tanımayan iktidar hırsının ifadeleriyle dolu. Tarihin en tehlikeli zihinlerine tuttuğu ışık geleceği de aydınlatan, o bakıma belki karartan denmesi gereken türden.
Diktatör dekoru kitabı, New York’a geldiğim seksenli yılların başında beşinci cadde üzerinde 725 numarada bitiveren, o simsiyah 68 katlı, içindeki altın lobisi, beşinci katından akan şelaleleri, ayna camların arasında siyahla kontrast yaparak ara sıra çiçeklenen beyaz kirazlar ve orayı burayı süsleyen mitolojiye ait Yunan tanrılarıyla dolu binayı düşündürüyor bana. Yapılışını takip eden yirmi yıl içinde dünyanın dört bir şehrine yayılan bu estetik, her yerde biten o yüzlerce “tower”ın esası. Trump Tower dekoru ve dünyaya yayılışı sahibi Donal Trump’ın 2016 Amerikan Başkanlık seçimlerini kazanacağının en önemli işareti oldu benim için. Seçim parkuruna girdiği andan itibaren. Kendini hep doğru gören, “sıra benim” anlayışından bir türlü kurtulamayan, Amerika’nın hem de iki dönem eski başkanı olan Bill Clinton’ın eşi olmasına rağmen adaylıkta ısrar eden Hillary’nin işini kolaylaştırmasına gerek kalmadan önce.
York’un kitabında incelediği klasik diktatör evinin bütün özellikleriyle bezeli. Diktatör dekoru, aynı Trump Tower gibi, insanları korkutmayı, küçültmeyi, insana onu idare eden büyük gücün karşısında el pençe divan durması gerektiğini gösteren, ya da Kaddafi’nin düşmanları için sık kullandığı terime uygun şekilde ziyaretçilerine “solucan” muamelesi yaparak aşağılayan bir mağbet. Üstelik klasik diktatörün evinde bütün bu iktidar hissi, kapıdan adımını attığın anda yüzüne salise hızıyla çarpacak şekilde sergilenmekte. Kısacası ziyaretçinin geldiği mekanla ilgili olarak herhangi bir alçakgönüllülük yanılgısına düşmesi tehlikesini tümüyle ortadan kaldıran bir düzenleme. İnce kişisel ayrıntılardan, hele hele espriden tümüyle uzak. Diktatörlük öncesi hayata dair en ufak hafızası ve hatırası olmayan, karaktersiz bir mekan. Diktatör evi, komplo ve sahtekârlık düzenlemek, iş pazarlığı ve anlaşma yapmak üzere şekillenmiş bir abide.
Nitekim yazar da kitaba başladığında diktatörlerin modasına bakarak zamanlarının dolduğunu ve insanlık tarihinin nihayet diktatörlük tarihinin sonuna geldiğini sanmış. Ama biraz konusunu daha yakından incelemeye başlayınca durumun hiç de öyle olmadığını, diktatörlerin uzunca bir süre daha dünyaya hakim olmak niyetiyle insanlık tarihini işgal edeceği gerçeği ile karşı karşıya kalmış. Özellikle de Londra'da dünyanın en zenginlerinin birbiriyle aşık attıkları şehirde. 1980’lerden itibaren Trump ve Los Angeles estetiğiyle, 1990’lardan itibaren Rus, Asya ve Arap devrimlerinden sonra şehre akın eden Mayfair ve Knightsbridge civarında yoğunlaşan diktatör dekorunun yeni kuşağı sayesinde. Diktatörlerin Harvard, London School of Economics türünden üniversitelere gönderdikleri çocuklarının evleri de babalarınınkinden farksız. Altınla dolu odalardan, geniş ve boş görünen ancak en pahalı ve abartılmış teknolojiyle dokunmuş , en pahalı sanatçıların eserleriyle dolu odalara, nadir tahta yer döşemelerinden, deri takımlara, İtalyan lüks desinatörlerin ürünlerine envai çeşit büyüklük gösterisi. Evlerinin önünde altın kaplama marka arabaları düzine düzine. Hemen hepsi şüpheye yer bırakmayacak şekilde kuşaklar ve kuşaklar boyu dünyaya hakim olma niyetinin ifadesi. Aynı zamanda bu pırıltılı dekorla göz boyarken, yüksek korumalı binaların bitişiğinde bulunan, şüphe uyandırmayacak yapılara açılan gizli tüneller, saklanmaya elverişli odalar, şaşırtmayı amaçlayan koridorlar sayesinde güce dayanan iktidarın şiddetle sona ereceğinin bilincine de sahip.
Başkanlığa resmen başladığında genelde diktatör dekoru ile kıyaslandığında pek sade kaçan, ayrıca tarihi görünen, biraz da eski yüzlü Beyaz Saray’da oturmaya pek niyetli olmadığını ifade etti Trump. Ona göre, New York’ta Trump Tower’ın 66 ile 68. katını kapatan “penthouse” dünyanın en güzel evi hala. Fransız Versailles sarayından esinlenen iç dekorda Fransız Kralı 14. Louis stili 24 Karat altın duvar kaplamalarının yanısıra Yunan mitolojik imajlarıyla ve hikâyeleriyle bezenmiş tavanları sayesinde tarihe “Trump-a-coco” terimini kazandıran bina 21. yy diktatör dekorunun New York’lu örneği.