ŞEHİR TELLALI New York - Londra - Roma |
Uykum kaçtı, yer de yok ki gideyim
Hey! Tef Bey Efendi, çal bana bir şarkı
Şangur şungur sabahta peşinden geleyim senin…
Telleri paslanmış gitarın. Senelerdir dolapta. Geçende Sedat değiştireceğim dedi çıkardım, fırsat bulamadı, kaldı. Şimdi radyonun da sesi paslı. Yılları getiriyor geri. Vaktiyle daha rüştümü ispatlamadan kaçtığım, o saçları aynı Bob Dylan gibi dalgalı, bacakları ondan daha havalı ilk göz ağrımı. Tef bey duyuyor musun beni? Söylediğin şarkıya kanıp peşinden New York’lara uçurduğun Joan Baez saçlı o kızı?
“Faşizme geçit yok!” diye birlikte dövüştüğümüz günleri. Çeliktepe’de, Hisarüstü'nde! Çoğumuz telef oldu çoktan. Kimi işkencede kaldı, kimi sokak çatışmasında. Kimi cesetleri battaniyelere sarılı sokak köşelerinde. Hatırlıyor musun gazetenin her gün baskıya hazır tuttuğu vesikalık fotoğraflarımızı? “Kanın Yerde Kalmayacak” manşetinin yanında yayınlanmak üzere.
Biliyorum kuma gömüldü akşamların imparatorluğu
Elimden döküldü yok oldu
Burada körce dikti bıraktı beni, ama hala yok uyku
Şimdi dirildi yine, iktidar oldu faşizm geldi geri. Yıkıyor, yakıyor geçit buldukça, kanları yerde kalıyor kalanların, kaçanların.
Ekşi sesliydi şarkın Bob Dylan. Varoluşçuydu dizelerin.
Sihirli döndüren teknenle al götür beni gezdir
Soyulmuş cildim duygusuz,
ellerim tutmaz olmuş beceriksiz
Adım atamıyor ayaklarım hissiz
Bekle dolaşsın bari topukları çizmelerin
Hazırım nereye dersen gitmeye, hazırım silinmeye
Kendi resmigeçidimde
Gönder dans büyünü benim yoluma doğru, söz veriyorum büyülenmeye.
Büyülenmemek mümkün değildi ki. Zaman zaman araya Leonard Cohen’de girdi. Sık sık Joan Baez de. Direniş ruhuyla birlikte. Sabah dördü buldu Chelsea otelinde.
Duyabilirsin hani kahkayı, dönmeyi, sallanmayı güneşin içinden geçerken
Kaçıyor sadece koşaraktan
Ve lakin teller yok gökyüzünü kapatan
belli belirsiz atlar gibi olursa tekeri kafiyenin duyarsan
tam yeri geldiğinde tefin,
başkası değil yamalı palyaçodur gelen arkadan
değmez bırak umursamadan
gördüğün gölgendir senin hep peşinde dolaşan
diye söyledi Bob Dylan şarkısını Tef Bey’in yanında.
Şimdi rüzgar sert. Ağzı sımsıkı kapalı. Kaşları çatık. Ama o hala diyor ki: “Cevap Rüzgarla Uçar”. Daha kaç yol var bir insanın kat etmesi gereken. Ona insan diyebilmek için? Evet, kaç kuşak geçecek aynı yollardan biz, bizden önce ve bizden sonrakiler… Hangi denizleri aşacak beyaz güvercin, kumlara uzanmadan önce. Ve sonsuza dek yasaklanmadan önce. Cevap arkadaşım, rüzğarla uçar. Rüzgarla uçar cevap.
Tef bey efendi çalıyor tefini yine:
İnsan kaç kez başını kaldırmalı
Gökyüzünü nihayet görebilsin
Evet, insanın kaç kulağı olmalı
Nihayet duyabilsin halkın ağladığını
Evet, ne kadar ölüm gerekecek nihayet öğrensin
Çok fazla insanın öldüğünü
Cevap, arkadaşım, rüzğarla uçar.
Cevap rüzgarla uçar.
Bir dağ ne kadar yaşar?
Denizle erimeden önce
Evet, kaç yılda bazı halklar hele?
Kavuşur özgürlüğe
Evet, insan başını kaç kere çevirebilir geriye
Görmediğini iddia ede ede
Cevap, arkadaşım, cevap rüzgarla uçar
Cevap rüzgarla uçar.
www.sebnemsenyener.com