ŞEHİR TELLALI Newyork-Londra-Roma |
Tahta yontmak babamın en kıymetli hobisiydi. Alaçatı’da bahçede ihtiyar dedenin kulübesini marangoz atölyesi haline getirmişti kendine. İstanbulda arka balkonu. Tezgahın etrafında duvarda yontma aletleri, oyma kalemi, ıskarpela, mengene. Bir keman göğsü üzerinde çalışıyordu hastalanmadan önce.
Londra’da Keats kütüphanesinde önceki gecenin konusu “Keman yapmak için Stradivarius olmanız gerekmiyor.” Konuşmacı Profesör Simon Majaro. Stradivarius’a benziyor yüzü. Ben Stradivarius değilim diye başlıyor sözlerine, elinde bir keman göğsü. Kavisli iç kısmını tıklatıp, kulağı keskin olanlara bakarak "Fa diyez! değil mi?" diye onaylatıyor. Kemanın göğüs kavisinin tam kıvamına eriştiğinin işareti bu ses. Tıklatınca fa diyez çıkmalı! Bir lutiye için anahtar nota. Her enstrüman için farklı bu test. Mesela viyolanınki Do diye sürdürüyor sohbeti. Kemanları 44 ile 48 parçalı. Gögüs ve sırt tek parça ise sayı 44, iki parçadan ise 48. Tellerin gerilmesiyle üzerine binen yaklaşık 20 kiloluk baskıyı kaldırabilmesi için uçak mühendisliğinde kullanılan “plastik hafıza” tekniğiyle yontulan, ve katkı maddesi su olan “geri döndürülebilir” yapıştırıcı ile yapıştırılan keman. Onu çöl ortasında bırakırsanız, döndüğünüzde bütün parçaları ayrılmış halde bulursunuz. Keman ustalarının sihirbazlar gibi en kıymetli kemanları bile çabucak çözüp yeniden birleştirebilmelerinin sırrı bu.
İş yönetimi profesörü olduğu halde Majaro son yirmibeş yılını haftada bir gün lutiye okulunda geçirip, Kremonalı ustaların yaptığı enstrümanların tıpa tıp kopyası, kimi Stradivarius, kimi Guarneri 14 keman yapmış. Enstrümanlarının Londra’nın en gözde müzik hollerinden Wigmore Hall’da önemli müzisyenlerce çalındığını anlatırken gözleri dünyanın en mutlu gözleri. Yeni bitirdiği prova kemanın göğsünü büyük elinin kalın parmaklarıyla sıvazlayan babamın gurur dolu gözleri gibi.
Profesör Majaro’nun keman yapma macerasında da babamın ki gibi bir deniz, bir şehir hikayesi var. Deniz Karadeniz. Şehir Odessa. Hacı Giray Han’ın Hacıbey’i olduğu gibi vaktinin en çok kültürlü, dilli, milletli şehri. Potemkin zırhlısının, merdivenlerin üstünde greve çıktıkları için katledilen işçilerin safında yeraldığı yıllar. Büyükbabası o sırada bir gazete sahibi. Aynı zamanda Odessa’lı yetenek, kemancı David Oistrakh’ın dostu. Büyükbabasının oğluna içinde Stradivarius etiketi olan bir keman almasıyla başlıyor Majaro’nun macerası. Keman o tarihlerde Almanya’da yapılmış kopyalardan biri. Odessa’yı ziyaret eden bir başka usta Jascha Heifetz karşısına çıkarılan küçük kemancıda yeteneğin esasen doktorluk olduğunu gözlemleyince Majaro’nun babası keman sevdasını bırakıp doktor oluyor. Doktor baba oğlunu haylazlıktan kurtarıp meşgul etmek amacıyla bir yaz bir marangoz arkadaşının yanına yerleştirince tanışmış Majaro, onda hayat boyu bir tutkuya dönüşen, tezgah, ıskarpela, oyma ve ölçü aletleriyle dolu zengin dünyayla. Bir ara neşesinde “Damdaki Kemancı”nın ezgilerini duyuyorum, “Ah bir zengin olsam!” Sonra şaka yaptığını gösteriyor. Kemanları satılık değil. İyi keman çalan yeteneklere ödünç verilmek üzere kurduğu vakfa ait hepsi. Şimdi, kemanları arasında en sevdiği hangisi sorusunu, Romalı şair Ovidus’un Metamorfoz şiirindeki kahramanlarından, Kıbrıslı marangoz Pygmalion edasıyla cevaplıyor. Fildişinden kardığı Afrodit’ini canlandırarak hayata getiren aşkı ifade eden tutkulu sevdayla “ilk kemanı” diye.
Bilimadamı Charles Darwin’in olasılıklarından biri bu. ‘Türlerin Kökeni’ni kanıtladıktan sonra, 1871’de, insanın konuşmaya başlamadan önce, evrimde müzik notalarının ve ritimin yerine dair:
"Öyle görünüyor ki, insanın ebeveynleri, dişi ya da erkek her iki cins de, birbirine duyduğu aşkı karşılıklı konuşarak ifade etme kuvvetine sahip olmadan önce muhtemelen birbirlerini müzik notaları ve ritimle cezbediyorlardı.”
Önce kuğuların içi boş kemikleri, mamutların dişleri ardından içi oyulan kovuklar, çobanların kavalları… Mitolojide Hermes’in aşk şarkıları çalsın diye müzik tanrısı Apollo’ya verdiği üç telli kaplumbağa kabuğu çenk.
Profesör Majaro’nun yaptığı enstrümanlar arasında kemanın ebeveyni kemençe de var Karadenizli sesiyle. Telleri titreyince köprüsünden gögsüne, can direğine, bütün cidarlarına, yükselerek f deliklerinden dışarıya duyuluyor karılı sesi. Aniden canlanıyor tahta. Pinokyo gibi. Şarkı söylemeye, dans etmeye başlıyor sanki.
Kemancının tahtayı aşka getiren ağaç sevgisini ilk, Kremona’da tanıştığım keman yapımcısı Arda Gökhan Baklavacı anlatmıştı bana. Benim için yaptığı Guarneri kopyası kemana başlamadan önceydi. Palazzo Raimondi’de, Kremona stili keman yapmayı öğreten uluslararası keman okulunda yaptığı eğitimden sonra. İstanbul konservatuarı mezunu yetenekli bir kemancı olmasına rağmen Kremona ustalarının ağaçlardan yarattığı kemanları yapmaya adamıştı kendini. Profesör Majaro’nun tutkusuyla, içinden ilahi sesler doğuran yeni kemanlar yapıyor şimdi o Kremonada.