New York-Londra-Roma ŞEHİR TELLALI |
Esas yolculuk, der Antoine de St. Exupery, yeri gasp edilen insanın kendi dışında başlar. Çıkılan yol geri dönüşün hazırlığıdır o zaman.
Uzak kutupların kırılganlığı acıyla tehdit ederken insanı dönüş için yaşamak esastır. İşte o anlarda denizi özler insan. Deniz, uzakların dostluk, aşk, eş, kardeş imparatorlukları arasında dolanan vatandaşlarına, dalgaları, rüzgarı, yıldızları, adaları ve hatta sınırları, ya da sınırsızlıklarıyla ana noktaları belirleyerek bir yol haritası çizer.
Belki onun için bugün kulağım Ömer Bedrettin Uşaklı’nın şarkılara dönüşen şiirleri ile dolu. Akşam Misafiri mesela:
Kapıldım Gidiyorum Bahtımın Rüzgarına Ey ufuklar diyorum Yolculuk var yarına Ayrılık görünmüşken Yar tutmuyor elimden Misafirim bugün ben...
Ya da, Son Şehir’i:
Duvarda canlı ışıklar bir hayal Bu yaldızından alevler taşan resim. Ölümle gölgeli bir düştür, ihtimal Bakıp bakıp bana mahzunlaşan resim. Bu ince çerçeveden başlıyor düşüm Gözümde canlanıyor mavi bir liman. Bu rengi, bilmiyorum, nerde görmüşüm Deniz parıltılı, dağlar duman duman...; Düşünce yollara köy köy, konak konak Nasıl arardık o aydın şehirleri. Derinleşen uçurumlardan korkarak Nasıl geçerdik o azgın nehirleri... Nasıl arardık o aydın şehirleri. Önümüzde şarkın o kar yüklü damları Ve işte buzdan ışıklarla bir şafak! Beyaz ufuklara karşıydı camları Benim kızaktır o billur yokuşta bak! Ve işte buzdan ışıklarla bir şafak! Bir ince kız gibi omuzumda mavzerim “Çakırcalım” diye başlardı türküler... Birer ateşti o çapraz fişeklerim Güneş batınca yavaşlardı türküler “Çakırcalım” diye başlardı türküler.. Uzaklaşırken at üstünde bahçeden Düşerdi omzuma nurdan bakışların Limon çiçekleri dallarda ürperen... Alevlenirdi gururdan bakışların Düşerdi omuzuma nurdan bakışların... Bu son şehirde kapanmıştı gözlerin. Sütun sütündu uzaktan şelaleler. Deniz güzel... geceler, çeşmeler serin... Bahar sefasına dalmıştı bahçeler. Sütun sütundu uzaktan şelaleler...
Ve efeler geliyor, efeler! Kulağımda yol arkadaşlığına...
Eğilmez başın gibi Gökler bulutlu efem, Dağlar yoldaşın gibi Sana ne mutlu efem! Oyna yansın cepkenin Yansın güneşten tenin Gün senin, şenlik senin, Bayramın kutlu efem! Ve de sarhoşluğu işte o denizin: Köpükten omuzları birbirine dayanmış Yüksek, mağrur başları akşam rengiyle yanmış Sahile koşuyorlar bak deniz sarhoşları! Bazen yırtık yelkenli bir sandala çarparak, Bazen ufkun kıpkızıl şarabına taparak Gitgide coşuyorlar bak deniz sarhoşları! Rüzgarların ıslığı en yakın yoldaşları Yıllarca dövünerek içi yenmiş taşları Bir anda parçalayıp doyacak bu sarhoşlar! Çılgın gönüllerinde aşkın en büyük kini Yosunlu kayaların o yeşil gözlerini Deli aşıklar gibi oyacak bu sarhoşlar!