Nefret söylemlerinin, faşizanlığın ve ırkçılığın dünyanın her köşesinden fışkırdığı karanlık zamanlardan geçiyoruz. Sürekli gürleyen dünya liderleri toprağa kötülük ve umutsuzluk ekiyorlar ki dünya daha koyu bir karanlığa gömülsün. Hem de her terör saldırısıyla, ektikleri tohumların mahsullerini topladıklarını bile bile.
Sonra bir gün Yeni Zelanda’nın başbakanı Jacinda Ardern gibi bir lider çıkıyor bu zifiri karanlığın içinden. Herkese gerçek liderliğin ne demek olduğunu gösteren bir kadın. Acıyı, yası, şefkati, duygudaşlığı hatırlatan bir kadın.
Yeni Zelanda’da Müslümanlara yönelik korkunç terör saldırısının ardından zihnimde yer eden tek görüntüde Ardern, hayatını kaybedenlerin ailelerini ziyareti esnasında bir kadına sarılırken gözlerini kapamış vaziyette duruyor. Tek kelime etmese de olur, çünkü davranışının içtenliği ve sahiciliğini işte o kapanan göz kapakları ele veriyor. Sevdiğine, acısını paylaştığına, sevinciyle sevindiğine, hüznüyle üzüldüğüne sıkı sıkı sarılırken gayri ihtiyari kapatır insan gözlerini. O anda sadece duygu akıp gider iki insanın arasından. Ardern, duygularını halkına, hatta dünya halklarına yaymayı başardı. En çok da merhametini.
Sema Kaygusuz, son kitabı Aramızdaki Ağaç’ta şöyle anlatıyor bu hissi: “İnsan ruhunun dünya okulundan devşirmesi gereken yegâne duygulardan biri olan merhamet, ruhsal bir yetenektir. (...) Çünkü merhamet toprağa aittir. Güdüsel, saf ve yabanidir. Başkasının ıstırabını deneyimlemeye gerek duymaksızın o ıstırabı hissedebilme mucizesidir.”
Ardern’in kapanan göz kapaklarına bakarken sezinlediğim de tam olarak böyle bir şey. Merhamet ve duygudaşlığın birleştirici gücü o kısacık anda saklı.
Kendini sosyal demokrat ve feminist olarak tanımlayan Ardern aynı zamanda dimdik ayaktaydı. Parlamentoda yaptığı konuşma, eylemi gerçekleştirene terörist demekten kaçınan Trump’a da, seçim meydanlarında saldırıyı baştan sona izleten Erdoğan’a da ders niteliğindeydi. “O bir terörist,” dedi Ardern, “O bir suçlu. O bir radikal. Ancak ben onun adını ağzıma almayacağım. Sizlerden ricam, onun adını anmaktansa hayatını kaybeden insanların adlarını anmanız. Belki o adının çıkmasını istiyordu ama biz Yeni Zelanda’da ona hiçbir şey vermeyeceğiz; adını bile.” Gerçekten de eylemi gerçekleştirenin ne ismi, ne de fotoğrafı dolaşıma girdi.
Ardern’in insancıl yaklaşımı sayesinde tüm toplum acısını, yasını yaşayabildi. Devlet televizyonunun cuma ezanını canlı yayınlamasından, ülke genelinde yapılan törenlerde kadınların sembolik olarak başörtüsü örtmesine kadar her şey kitlesel bir yas tutma ve dayanışma örneğiydi.
Jacinda Ardern hepimize başka bir dünyanın umudunu aşıladı. Siyasetin eril, nefret saçan, kutuplaştıran dilini yıkacak olanların meşalesi işte bu umut.