O saçma sapan güzellik kıstaslarına, zamanımızın plastikliğine ve bir örnekliğine nasıl da kafa tuttu? Kendine, bedenine, ruhuna bu denli sahip çıkmak bırakın her oyuncuyu, her insanın bile harcı değil. Ama Ayşen Gruda olmak böyle bir şey işte
Ayşen Gruda da gitti ya, çocukluğumuzun bir neşeli günü daha eksildi. Yeşilçam filmlerinin muzibi, deli dolusu, çatlağıydı o. “Esas kız”lara benzemezdi. Beyazperdenin buğulu güzeli değil, domates güzeliydi.
Alışılagelmiş, ezberlenmiş güzellik kaidelerinin dışında kaldığı için “domates” kategorisindeydi. Ama ona sorarsanız hayat verdiği Domates Güzeli karakteriyle dişi bir Şarlo’ydu. Onunla içindeki kavukluyu yakaladığını söylemişti.
Hiç lafını sakınmazdı. Bir söyleşide, “Kavuk neden kadınlara verilmiyor?” diye sormuştu: “Bu el koymaca bitsin artık. O kavuk manevi olarak yeni nesil için bir hedef olmalı ve hak eden her oyuncu ona ulaşabilmeli. Kadınlara da verilmeli.”
Canlandırdığı karakterlerden film repliklerine kadar her şeyiyle hayatlarımızda yer eden, yüzümüzü güldüren Ayşen Gruda’nın bir de şahane yazılar yazdığını biliyor musunuz? 2015-2016 yılları arasında aylık yayınlanan Pul Biber dergisinde Akıldane adlı bir köşesi vardı. Neredeyse her sayıda kapağı çevirir çevirmez ilk onun yazıları karşılardı okuru. Kısa kısa pasajlar halinde yazarak, ülke ahvalinden tutun da çocukluk anılarına kadar çeşit çeşit konuya değinirdi. Süsten püsten uzak, rahat üslubuyla sizinle tatlı tatlı sohbet edermiş gibi hissettirirdi. Görmüş geçirmiş tabii, arada bir akıl verirdi. Zaman zaman sesini yükseltirdi. Hep ama hep güldürürdü.
Hem yazdıklarında hem de yaşamında sahiciydi. Ekranlarda daima kusursuz ve pürüzsüz görüneyim gibi bir derdi yoktu. Yüzünde görürdünüz yaşanmışlıklarını, ütüsüz kırışıklarında. Pul Biber’in Ocak 2016 sayısında yazmıştı:
“Estetik çok gerekliyse, buna söyleyecek lafım yok. Mesela kişiyi ağzı, burnu çok mutsuz ediyorsa düzeltmesinden yanayım. Ama bir oyuncunun, hele de tiyatro oyuncusunun estetik yaptırmasına karşıyım. Botokstu, burun düzelttirmeydi, kaş kaldırmaydı... Tüm o mimikler kayboluyor. Tek tip bir yüz oluyor. Diyelim tanınmış bir kadın, 70 yaşlarında, estetik olduğu için 45 duruyor, performans olarak da iyi ama dalağı ne yapacağız? Dalak 70 yaşında. Onu da değiştirebiliyorsak tamam. Kalbim 70 yaşında, ben 45 yaşındayım. İçimdekiyle dışımdaki uyumsuz. O zaman estetik ne oluyor? Bedenle ruh birbirine uymuyor. Bu anlamda rahatsız oluyorum. Ben hiç heveslenmedim. Hatta, ‘Burnunu bedavaya estetik yapalım,’ dedi doktor. ‘Hayır,’ dedim. Hayır! Ben bu burunla para kazanıyorum. Burnum hokka gibi olsaydı o parayı kazanamazdım, sıradan biri olurdum. Güzellik için kaburgasını bile aldıran varmış, yaşlanınca o kaburga lazım olacak onlara. O zaman ne yapacaklar?”
Sesi kulağınıza çalınmış gibi oldu mu? Vurgularıyla, coşkusuyla... Yazdıkları o kadar kendisi gibi ki insanın tekrar tekrar okuyası geliyor.
O saçma sapan güzellik kıstaslarına, zamanımızın plastikliğine ve bir örnekliğine nasıl da kafa tutmuş? Kendine, bedenine, ruhuna bu denli sahip çıkmak bırakın her oyuncuyu, her insanın harcı değil. Ama Ayşen Gruda olmak böyle bir şey işte.
Derginin Aralık 2015 sayısında, “Ölüm âdettenmiş gibi geliyor bana. Bizden öncekiler ölmeseydi belki biz de ölmezdik,” yazmış iki gözümüzün çiçeği!..
Vakti gelince o da âdeti yerine getirdi; bu diyarı terk etti.
Ruhu şad olsun!