‘‘Kutudan bitmiş bir oyuncak çıkmaması kimi zaman ebeveynleri şaşırtıyor, kullanım kılavuzu olmaması da! Aslında bundan en çok şikayet eden yetişkinler oluyor, çocuklar değil. Çünkü normal şartlarda çocukların oyuna başlamak için bir yönlendirmeye ihtiyaçları yok. Oyunun uzmanı zaten çocuklar’’ diyor bir sosyal girişimcilik projesi olarak yola çıkan Toyi’nin kurucusu Elif Atmaca. Çocukları hazıra alıştırmanın ve haliyle hayalgücünü de belli kalıplar içerisinde şekillendirmenin ‘‘yetişkin’’ işi olduğunu hatırlatıyor bu sözleri. Hatta bir yetişkin olarak beni de hüzünlendiriyor bir noktada; üzerinde ‘‘6-99 yaş için uygundur’’ ibaresi bulunan renkli kutuyu açtığım anda aradığım ilk şey, bu küçük parçaları nasıl birleştireceğimi bana anlatacak bir kullanma kılavuzu oluyor. Böylesine alışmamışız ki?!
Oyun üzerinden kurulan diyaloglar
Oyunların sosyal bir değer yaratabileceğini düşünen bir diğer proje ise ROOT’a ait. ROOT’un kurucusu Ceren Öztulca, size tanıtılırken adıyla birlikte mesleği de söylenen sıra dışı insanlardan biri. Böylesi bir takdim şekli bir de hayatta mesleğiyle yükselen CEO’lara falan uygun görülür herhalde. Ama Ceren’inkinde durum daha farklı; üniversitede Mekatronik ve Enerji Sistemleri mühendisliği okumuş ve robot alanında uzmanlaşmış. ABD’de “inovasyon artisti” de deniyor ama biz Türkiye’de onun gibileri yakaladık mı, “Nasıl, mutfak robotu mu tasarlıyorsun yani” diye sormayı tercih ediyoruz.
Westworld’le yoğrulmuş zihnimin robotlar etrafında ürettiği sorular bitince konu oyuna geliyor: Çocukların zihinsel ve sosyal gelişimlerini odağa alan kutu oyunları tasarlayan Ceren’in oyunlarında da yetişkinlere ders olacak çok şey var. Mesela, Suriyeli mülteci çocuklar ile Türkiye’deki çocuklar arasındaki diyalogu geliştirecek Birlikte adlı oyununun UNICEF desteğini almış olması biraz da bu gücünden kaynaklanıyor olsa gerek.
‘‘Birlikte oyunu, mülteci çocuklar ile Türkiye’deki çocukların her şeyden izole olarak bir araya gelmeleri, birbirlerini tanımaları, anlaşmaları ve zaman geçirebilmeleri için hazırlandı’’ diye anlatıyor Ceren Öztulca. ‘‘Çocukların hassas dönemlerinde savaş ve göç gibi iki büyük travmatik durumla karşılaşmasının, ilerleyen yaşlarda nelere sebep olabileceğini aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. Bu oyunla birlikte çocuklara, bir rahatlama, sosyal bağlantı ve öğrenme ortamı sunabiliyoruz.’’ Oyunu ilk başta içinde Türkiye ve Suriye’den kültürel mirasların bulunduğu bir masa oyunu olarak tasarlamışlar. Daha sonra bunun acı verici hatıralar içerebileceğini fark edip, bu kez daha çok müzik, yiyecekler, hayvanlar ve dil içerikli bir şekilde yeniden kurgulamışlar. ‘‘İki kültür arasında oynanan bir oyunda biz-siz çekişmesi olması çok olağan bir durum olduğu için, bu durumu önlemek ve işbirliğini teşvik edebilme amaçlı her bir takımın takım üyeleri diğer takımın üyeleri arasına serpiştirildi. ‘Biz ve onlar’ havası olmaksızın, oyunu yenme heyecanını yaratmak için, işbirliği içeren bir oyun şeklini aldı.’’ UNICEF; Gençlik ve Spor Bakanlığı ile GAP Bölge Kalkınma İdaresi üzerinden, başta Doğu olmak üzere tüm Türkiye'ye dağıtıyor bu oyunu. İki dilde hazırlanan oyun, Arapça ve Türkçe bilen rehberler eşliğinde gençlik merkezlerinde ve okullarda sekiz kişilik gruplar halinde çocuklara oynatılıyor. Herkes için oyun Toyi de sosyal bir etki yaratma önceliğiyle yola koyulmuş. ‘‘Çocukluğumu şehirden şehre taşınarak dezavantajlı bölgelerde çocukların yaşadıklarını deneyimleyerek geçirdim. Bu şekilde büyümek, zor şartlarda çocuk olmanın ne hissettirdiği ve bu şartlarda çocukların ne gibi ihtiyaçlarının olduğu konusunda hep hassas olmama neden oldu. Üniversitedeyken dezavantajlı çocuklarla birçok farklı atölye ve etkinlikte gönüllü sanat eğitmenliği yapmamın altındaki motivasyon da buydu. Bu atölyelerde, çocukların hayal dünyasının ve yaratıcı becerilerinin ne kadar geniş olduğunu daha yakından keşfetme şansım oldu. Ancak şunu da fark ettim ki çocuklar yaş aldıkça ezbere daha çok yöneliyorlar ve yaratıcı becerileri azalıyor. Bir tasarımcı olarak çocukların hayal güçlerini tetikleyecek bir araç ortaya çıkarmak istediğime karar verdim. Ve bunun sonucunda da Toyi fikri ortaya çıktı’’ diye anlatıyor Elif Atmaca. Özellikle dezavantajlı çocukların olduğu bölgelerde çocuklara istedikleri oyuncağı ulaştıramadıklarını fark edince çocukların etraflarındaki her şeyi oyuncağa çevirmelerini sağlayacak bir şey yapmaya karar vermiş ve ve 2017 yılında bu fikri Ögeday Uçurum’la birlikte bir sosyal girişime çevirmişler. Yaratıcı bir oyun kiti olan Toyi, çocukların etrafındaki her şeyi oyuncağa dönüştürmelerini sağlıyor. Teker, ayak, göz, eklem, çubuk, esnek halka ve eklem parçalarından oluşan bu kit sayesinde altı yaş üstü çocuklar (dilerlerse de yetişkinler) dilediği oyuncakları yaratabiliyor. Nedir bu sosyal girişim? ‘‘Girişim” sözcüğü iş dünyasında kafada dolar işaretlerini çağrıştıran bir kelimedir, malum ama ‘‘sosyal girişimcilik”, bunu apayrı bir noktaya taşıyor. Türkiye’de de aslında ne olduğu birkaç yıldır daha iyi anlaşılıyor, bu alandaki çalışmalar artmaya başladığı için. ‘‘Bizim yaklaşımımıza göre ana hedefi toplumsal bir meseleyi çözmek olan ve iş modelinin her aşamasında bunu gözeterek hareket eden, sektöründe değişimi başlatan ve süreçlerini açık bir şekilde paylaşabilen yapılar, sosyal girişimler’’ diye açıklıyor Ögeday Uçurum. ‘‘Bill Drayton’un tanımı ile de; ‘Sosyal girişimciler balık vermekle ya da balık tutmakla yetinmez, tüm balıkçılık endüstrisini dönüştürene kadar durmazlar.’’’ 2018 Kasım-Aralık dönemindeki Kickstarter kampanyalarını 33 ülkeden 333 kişinin desteğiyle başarıyla tamamlamış Toyi. Seri üretime geçebilmenin en önemli yanı da daha fazla çocuğa ulaşabilmek tabii. ‘‘Toyi’nin ilk dönemlerinde 3 boyutlu yazıcılar ile üretim yaparak ulaştığımız çocuk sayısı bugün neredeyse 100 katı haline geldi’’ diye anlatıyorlar. Toyi’nin tüm süreçlerinde sürekli çocuklarla birlikte çalışıyorlar. Bugüne kadar özel okullar, devlet okulları, mülteci kampları, kreşler gibi birçok farklı hedef gruplarıyla bir araya gelmişler. Bütün atölyelerde gözlemledikleri ilk şey çocukların keşif sürecine hemen başlamaları. ‘‘Toyi, sınırsız, yönergesiz, dilsiz bir kit olduğu için keşif süreci hemen başlıyor’’diyorlar. Atölye öncesinde çocuklara oyuncak yapmaları için şişe, karton kutu vb. malzemeler getirmelerini söylüyorlar. Çocuklar atölye öncesinden ‘‘çöplerini” biriktirmeye başlıyor. Bu sayede etkileşim aslında günlük yaşamlarından başlıyor. Çocuklar atölyede kendi çöplerinden oyuncak yaptıkça artık o çöplere başka bir gözle bakıyorlar. Bu sayede erken yaşta ileri dönüşümle tanışıp, bakış açılarını değiştirmiş oluyorlar. ‘‘Hatta atölyeler sonrasında çöpten yaptıklarını oyuncakları odalarının baş köşesinde sakladıklarını bile gördük.’’ Dijital çağda kutu oyunları Dijital çağın tam ortasında olmamıza rağmen, analog oyunların, özellikle de kutu oyunlarının bu kadar yükselişte olması dikkat çekici sahiden. Ceren Öztulca ise bunu hâlâ birbirimizle etkileşimde olmayı sevmemize bağlıyor. ‘‘Çocuklara bakın, dijital dünyadan da keyif alıyorlar ancak analog bir oyunda, sevdikleri insanlarla, arkadaşlarıyla ve aileleriyle bir araya geldiklerinde yaşadıkları etkileşim bambaşka oluyor. Analog oyunlarda insanlar birbirleriyle temas ediyor. Bizim de en büyük motivasyon ve temamız da zaten temas etmek üzerine.’’ ROOT cephesinde Birlikte dışında başka oyunlar da mevcut. Çocukların karanlık korkusuyla başa çıkabilmesini ve karanlığın aslında ne olduğunu anlayıp bunu korku olmaktan çıkarmalarını sağlamaya yönelik tasarlanmış “Gölge Masalları”, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin yakından tanınmasına yönelik hazırlanmış “Evropa”, uçak yolculuğu esnasında çocukların gürültü, basınç gibi dış etkenlere maruz kalarak, keyifsiz bir yolculuk geçirmelerinin önüne geçmek için tasarlanmış olan “Root Airlines” bunlardan bazıları.‘‘Çocukluk deneyimlerimizin hayatımızın ileriki dönemlerini nasıl etkilediğini hepimiz biliyoruz. Çalışmalarım sırasında, oyunun öğrenme, sosyalleşme, iletişim, büyüme vb., her biri için ne kadar önemli katkıları olduğunu fark ettim. Üstelik yetişkinler için bile artık, eğitim, öğrenme ve kişisel gelişim süreçlerini oyunlaştırdığımız bir dönemdeyiz. Yani oyunun hayatımıza etkisini görmezden gelemeyiz’’ diyor Ceren Öztulca. Sahiden, kutuların içinde kılavuz aramayı bırakıp biraz da hayal gücümüze mi söz hakkı versek artık?