Rus İmparatorluğu (Çarlığı/sonradan Sovyetler Birliği/ şimdilerde Rus Federasyonu) ile Osmanlı İmparatorluğu (sonradan Türkiye Cumhuriyeti) arasındaki ilişkilerin tarih boyunca seyrindeki iniş çıkışların dünyada bir başka örneği yoktur sanırım; şöyle bir düşünün, bugüne kadar getirin…
Osmanlılar döneminde 13 kez savaştığımız Rusya'nın, Çarlığı deviren 25 Ekim (Yeni takvimle 7 Kasım) 1917 tarihli Bolşevik Devrimi ardından kurulan "Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti" olarak Kurtuluş Savaşımız boyunca ve yeni Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda yardım elini uzatan ilk devlet olması tarihin garip bir tecellisidir. Bunu tetikleyen ise Mustafa Kemal Paşanın 26 Nisan 1920 tarihinde kaleme alarak, genç Sovyet Cumhuriyetinin Başkanı Vladimir Ilyich Lenin'e gönderdiği mektuptur. Bakın ne demiş:
"Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla mesai ve harekat birliğini kabul ediyoruz. Evvela, milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist kuvvetleri kovmak ve gelecekte emperyalizm aleyhine vuku bulacak ortak mücadelelerimiz için dahili kuvvetlerimizi şekillendirmek üzere, şimdilik ilk taksit olarak beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda cephane ve diğer fenni harp vasıtaları ve sıhhi malzemenin ve yalnız Doğu'da harekât icra edecek olan kuvvetler için erzakın, Rus Sovyetler Cumhuriyeti'nce temini rica olunur."
Bu talebin kabulüyle, ardından 24 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan yardım antlaşmasını iki ülke arasındaki dostluk ilişkilerinin başlangıcı kabul edersek; ve kısa zaman sonra, her ne kadar "Başkâtip" düzeyinde olsa da "Elçi" unvanı verilen Yan Yanovich Upmal-Angarsky'nin heyetiyle birlikte Ekim 1920 içinde Ankara'ya ulaşıp, bir ay sonra Mustafa Kemal'e güven mektubunu sunduğunu dikkate alırsak; bendenizin önceki yazılarımda belirttiğim gibi elçi göndermek açısından Afganistan'ın "başı çeken ülke" olmadığı, bu tanımlamamın Sovyetler Birliğine ait olması gerektiği ortaya çıkmaktadır! Yazarın hatasının itirafı diyelim ve yolumuza devam edelim…
Yokluklar içindeki Ankara'da nereye başını sokacaktır Sovyet temsilciliği? Ulus Semtinde, Anafartalar Caddesi üzerinde bulunan "Kurşunlu Camisi"nin yanıbaşında, "iki arabanın yan yana geçemeyeceği kadar dar", günümüzdeki adıyla Neşe Ertaş Sokakta, Kevork adlı bir vatandaşa ait bir bina bulunur ve kiralanır. Hükümetin bu binanın etrafındaki binaları da istimlak ederek Ruslara tahsis etmesiyle genişçe bir kullanım alanı elde edilecek ve Temsilcilik bu binayı iki yıl süreyle kullanacaktır.
21 Kasım 1920 günü Upmal-Angarsky Ankara'da güven mektubunu sunarken, TBMM Hükümeti temsilcisi Büyükelçi Ali Fuat Cebesoy da Moskova'da Lenin'e güven mektubunu sunmaktadır. Elçi Upmal-Angarsky hepi topu dört ay Ankara'da görev yaptıktan sonra yerini Budu Polikarpe Gurgenoviç Mdivani'ye (Medivani şeklinde okuyalım) bırakacaktır. Mdivani'nin maiyetinde Ankara'ya gelen personel sayısının 200 olması sanırım ilişkilerin alacağı seyir hakkında çarpıcı bir göstergedir. Öyle de olur, Sovyet yardımı gittikçe artar.
Tarihi antlaşma
Yine Mdivani döneminde iki ülkenin ilişkilerinde önemli bir gelişme, uzun zamandır iniş-çıkışlarla sürdürülmekte olan müzakerelerin olumlu şekilde sonuca bağlanmasıyla "Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması"nın 16 Mart 1921'de Moskova'da imzalanmasıdır.[1] Bu antlaşma Ankara için çok büyük önem taşır. Çünkü antlaşmanın hükümlerine göre Afganistan'ın ardından ikinci bir devlet, Büyük Millet Meclisini ve Meclisin seçtiği hükümeti Türkiye'nin yasal hükümeti olarak tanımakta, Türkiye Çarlık Rusya'sına olan mali yükümlülüklerinden tamamen arındırılmakta, Türkiye'nin sınırlarını çizen "Misak-ı Milli" Sovyetler tarafından benimsemektedir (Bu kapsamda Batum Gürcistan'a terk edilirken, Kars ve Ardahan'ın Türkiye'ye ait olduğu da tescil edilmektedir).
Mdivani Ankara'da bir yıl görev yapar ama dönemin Ankarasının en ilginç kişilerinden biri olur. Nedeni de hayvanlara olan merakıdır. Elçilik binası ve arkasındaki küçük bahçesinde iki at, bir kartal, kediler, köpekler, ama en ilginci koca bir ayı beslemektedir! Günün birinde bu ayının nelere sebep olduğunu o zaman TBMM'de Adana Milletvekili olarak bulunan ve Kurşunlu Camisi Sokağındaki bir evde ikamet eden Damar Arıkoğlu hatıralarında anlatmış.
Bir sabah ezan vakti bu ayı zincirlerinden kurtulup sokağa fırlamış, karşıdaki Kurşunlu Camisine yönelerek minaresinin kapısından girip merdivenleri dolana dolana şerefesine kadar çıkmış. Ezan okumak için kısa zaman sonra şerefeye çıkan müezzin Mehmet Çayırpınar bir ayıyla karşılaşınca uğrayacağı şaşkınlığı kaleme dökmek zor! Müezzin "İmdat!" diye bağırırken ayının da korkuya kapılarak böğürmeye başlamasıyla bütün mahalle bu seslerle inler ve akabinde herkes sokağa dökülür. Durumun ancak farkına varan ayının bakıcısı gelip minareye tırmanır da müezzini kurtarır. Aklı başından giden müezzinin kendine gelmesi ise ancak bir hafta yatak istirahatıyla mümkün olacaktır!
Mdvani'den görevi devralan Sergey Petroviç Natsarenus'un maiyetiyle birlikte Trabzon üzerinden Ankara'ya ulaşması Haziran 1921'in ortalarını bulacak; ancak Temmuz ortalarında Yunan ordusunun Ankara'nın burnunun dibine kadar ilerlemesi ardından Ankara'nın kısmen boşaltılması ve Kayseri'ye nakledilmesi dönemine rastlayacak; ve daha önceki yazılarımda bahsettiğim Afganistan Elçiliği ile birlikte Sovyet Elçiliği de Kayseri'ye taşınacaktır. TBMM Hükümeti bu dost temsilciliklerin taşınmalarında elinden geleni ardına koymaz, bulunması zor kamyonları sağlar ve personel için Kayseri'deki iki okulu tahsis ederek tüm masrafları da yüklenir.
Sakarya Savaşı zaferi ardından elçiliklerin Ankara'ya dönmesi Ekim 1921 ayını bulur, fakat Natsarenus da hemen ardından hastalanarak Kasım ayında Rusya'ya döner. Bu adam bir işe yaramış mı diye düşünmek mümkündür ama, Sovyetlerin Türkiye'ye paranın yanında ordunun gündelik ihtiyaçlarını karşılamak üzere tütün, sabun, kağıt, şeker, çikolata ve dikiş malzemesi dahil ciddi yardımların onun çok ciddi organizasyonu ve Moskova nezdindeki girişimleri sayesinde gerçekleştiği de dikkate alınmalıdır.
İz bırakan elçi: Semyon Ivanoviç Aralov
Natsarenus'un görevini bu defa devralarak Ocak 1922 sonu Mustafa Kemal'e güven mektubunu sunan Semyon Ivanoviç Aralov, sonradan kaleme aldığı anılarında[2] şöyle naklediyor:
"… Yeni Türkiye'nin lideri beni çok sade biçimde kabul etti. Sovyet Hükümetinin bir elçisi olarak, iki tarafın halkları arasında, Sovyet işçi-köylü hükümetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti arasında anlaşmalar yoluyla, dostluk ilişkilerini geliştirmek ve güçlendirmek konusunda bana yüklediği ödevle ilgili sözlerimi; nihayet yeni genç Türkiye'nin gelişmesi ve emperyalistlere karşı kesin zaferler kazanması dileğimi büyük bir dikkat ve ciddiyetle dinledi.
…
Mustafa Kemal Paşa, bu iyi dileklerimden ötürü teşekkür ettikten sonra … bana verilen ödevi yerine getirmem için, gerek Büyük Millet Meclisi Hükümetinin, gerek kendisinin ellerinden gelen yardım ve kolaylığı esirgemeyeceğini söyledi.
Mustafa Kemal Paşa, ‘Ortak amacımız emperyalizmle savaşmak, Doğu halklarını sömürgecilerin boyunduruğundan kurtarmaktır' dedi. ‘Ortak çabalarımızda başarıya ulaşacağımıza inanıyorum. Rusya'nın ve büyük lider Lenin'in Türkiye'ye yaptığı yardımlar için teşekkür ederim.'"
Aralov, Nisan 1922'de Türk ordusuna bir seyyar basımevi ve sinema teçhizatının alınması için 20.000 Lira hibe eder ve birkaç parti silahın teslimini de sağlar. 3 Mayıs 1922 tarihinde ise, 1921 Antlaşmasının imzalanması sırasında vaadedilen 10 milyon altın Ruble tutarının son dilimi olan 3,5 milyon altın Rubleyi Türk Hükümetine teslim eder.
Aralov, sadece Hükümetin değil, ona "Yoldaş Aralov" lakabını takan Ankaralıların da gözünde çok popüler bir diplomat olur. Çarşı pazar dolaşıp halkla yakın temas kurar; ilan ettiği "Açık Kapı" tutumuyla herkes, bürokrat-subay-tüccar-esnaf herkes, Sovyet Elçiliğine serbestçe girip çıkar, toplantılara katılır. Mustafa Kemal'i Sovyet Elçiliğinde ağırlayan Aralov, Ankara'da ilk kez 1 Mayıs 1922 gününün İşçi Bayramı olarak kutlanmasının da yolunu açarken, bu vesileyle Türkiye Komünist Partisi Kongresi de toplanır. Aralov'un Ankara tarihine de bir hizmeti dokunmuştur. Dönemin ünlü Rus ressamı Yevgeni Y. Lansere'yi davet ederek Ankara çizimleri yaptırmış, "Ankara Yazı" adlı bir kitap yayımlamasını sağlayarak tarihi bir belge yaratılmasına yol açmıştır.
Aralov'un Ankara'daki en yakın dostu, aynı dönemde Ankara'da görev yapan ve çoğu zaman yanında bulunup Türkçesiyle ona yardım eden Azerbaycan Büyükelçisi İbrahim Abilov olacaktır. 27 Mart – 6 Nisan 1922 tarihleri arasında Mustafa Kemal Paşanın davetiyle bu iki elçi ve Rusya'nın Askeri Ataşesi Zvonaryev cepheye giderler. Akhisar'da Mustafa Kemal ve İsmet İnönü paşalarla gecenin geç vakitlerine kadar görüşmeler yapar, sonraki günlerde birlikte çeşitli cepheleri, Sivrihisar'ı, Akşehir'i, Afyon'u, Konya'yı ziyaret eder, gece gündüz derin görüşme ve değerlendirmelerde bulunurlar. Aralov'un anılarında bu ziyaret dönemine büyük yer ayrılmıştır.
13 Ağustos 1922 günü Kurşunlu Camisinin çaprazındaki Sovyet Elçilik binası yanarak kül olur. Beraberinde 21 ev, cami, bir dükkân ve Elçilik ahırındaki atlar da yanar. Bu yangının kazara çıktığı ya da kundaklandığına ilişkin pek çok iddia ve spekülasyon var. Bunlara girmeyeceğim, sadece o sırada Keçiören'deki yazlığında bulunan Aralov'un ve bizzat Mustafa Kemal Paşanın hızla yangın yerine geldiğini ve Paşanın yangının söndürülmesi faaliyetini bizzat yönettiğini kaydederek devam edeceğim.
Bu binanın ihtiyaçlarına yetmemesi karşısında Elçi Aralov, bir süre önce Hamamönü semtinde "Mavalar Konağı" olarak bilinen bir bina daha kiralamıştır; yangın sonrası Elçilik bütünüyle oraya taşınır. Binanın sahibi Ankara'nın eski Belediye başkanlarından Mavaoğlu'dur ve bu nedenle bu isimle tanınmaktadır. Bu uzun bina Elçiliğin ihtiyacını karşılayacak büyüklüktedir. Giriş katı ve üst katında birer büyük salon davetler ve sergiler, toplantılar için kullanılacaktır. Aynı zamanda Elçi Aralov ve zaman zaman maslahatgüzar görevini üstlenen Rosenberg'in aileleriyle yaşadığı ikametgâh daireleri de binanın üst katındadır. Şöyle bir şeymiş bu bina:
Atatürk Bulvarı üzerinde inşa edilen yeni binaları tamamlandığında oraya taşınacak olan Sovyet Temsilciliğinin ayrılmasından sonra bildiğimiz kadarıyla Mavalar Konağı bir tarihte yıkılarak yerine "Çadırcıoğlu Pasajı" yapılmış. Şimdilerde ise bu pasaj da yıkılmış ve "Hamamönü Kentsel Yenileme Projesi" kapsamında orijinal planları kullanılarak yeniden inşa edilmiş. Şimdilerde sanat merkezi olarak kullanılıyor.
Sovyet Temsilcilikleri hikâyelerine devam edeceğim…
[1] Bu müzakereler sırasında Moskova'da Afganistan'la ilk antlaşmanın da imzalandığını 4 Eylül 2022 tarihindeki yazımda anlatmıştım.
[2] Semyon İvanoviç Aralov; Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları 1922-1923, Çeviren Hasan Âli Ediz, ss: 64-65, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Nisan 2010, İstanbul.
Şefik Onat kimdir? Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School'da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır. 1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996'da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu "ASİTANE Etkinlikler" firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir. Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan'la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları "World Architecture Community"i kurmuştur. 2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum'a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir. Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT'de "Radyo Tiyatrosu" ve "Arkası Yarın" programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat'ın ayrıca 3 oyun çevirisi vardır. Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitap ve bir tarihi roman dışında bir diğer tarihi roman ile diplomasi anılarının da yakında yayımlanması beklenmektedir. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, T24 Haftalık ve EK Eleştiri Kültür Dergisi yazarları arasındadır. 1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz "British Council"ın lisanslı İngilizce hocasıdır. |