Önceki yazımda Ankara'daki Sovyet temsilciliklerini anlatırken Elçi Mdivani'nin beslediği ayı hikâyesi okuyucularım arasında en fazla ilgi çeken bölüm oldu. Konu Rusların ayı merakı olunca bir not daha eklemeliyim.
Geçen yazımın son bölümünde Ankaralılar arasında popüler hale gelen Elçi "Yoldaş Aralov" dönemini yansıtmaktaydım. Aralov Mustafa Kemal ve çevresinin de gerek Elçilik binasında gerek Keçiören'deki yazlıkta çok sık görüştüğü, uzun sohbetlere daldığı, birlikte müzik dinlediği bir kişiydi. Anılarında görev süresi sonunda Ankara'dan ayrılmadan Mustafa Kemal ve Latife Hanımın kendisine veda etmek üzere Keçiören'e geldiğini ve birlikte geçirdikleri saatleri anlatıyor:
"Bahçedeki kameriyede İran elçisi, bizim askeri ataşe, eşim, ateşe yardımcısının eşi, karşılıklı çay içiyorduk. Mustafa Kemal sivil elbise giymişti. 1923 yılı içindeydik. Bu, Yunanlılara karşı kazanılan kesin zaferden sonraydı. Mustafa Kemal, istilacı Yunan ordusuyla yapılan son savaşı, Yunan ordusu başkomutanının esir edilişini anlatıyordu. Sonra, Milli Kurtuluş Savaşı'nın ilk ağır yıllarını hatırladı:
'Dört bir yanımız ateşle, ayaklanmalarla çevriliydi, sizin Sovyet Rusya'yı kurduğunuz ilk yıllardaki gibi büyük zorluklar içindeydik.'
Bahçede, elçiliğimize hediye edilen iki ayı yavrusu oynayıp duruyordu. Bazen ağaçlara tırmanıyor, yaprakları yoluyor, bazen de yanımıza, kameriyeye geliyorlardı. Konuklarımız ayı yavrularının maskaralıklarına gülüp duruyorlardı. Kanadı kırık bir kartal, çalımlı çalımlı bahçede dolaşıyordu.
Mustafa Kemal, 'Kartal, Rus çarının amblemidir' dedi, 'Çar, halkın üzerinde kibirli kibirli egemenlik kuruyor, kendisini de erişilmez sanıyordu. Bakın, şu kartal aramızda kırık kanadıyla dolaşıyor; Rus halkı çarı kovdu. Gücünü kırdı. Biz Türkler de 'Kutsal Sultan'ımızı Ruslar gibi kolunu kanadını kırarak kovduk. Halk kendi zaferine koşuyor. Padişahların ve çarların, emperyalistlerin işine gelen, bitmez tükenmez savaşlara sürükledikleri biz, her iki ülkenin halkları, sürekli bir dostluk içinde yaşamak zorundayız; İran gibi, Arap ülkeleri gibi öteki doğu halklarını da bizim dostluk ailesinin arasına sokalım. Bu benim hayalimdir. Bilmem, bunu yapabilecek, bunu görebilecek miyim? Kadehlerimizi dostluğumuzun şerefine kaldıralım.'[1]"
Ne dersiniz? Demek ki insanlar Rusların ayı merakını bildiği için onlara hediye olarak da getiriyordu! "Rus ayısı" ayrı bir yazı konusu olabilir, kim bilir, belki bir gün. Şimdilik biz dönelim gündemimize…
Aralov'un ayrılışından sonra yerine gelen Elçi Yakov Zaharoviç Souritz döneminde, 1924-26 arasında, günümüzdeki adıyla Atatürk Bulvarı (eski adı Çankaya Caddesi) üzerinde bulunan ve Bakanlar Kurulu kararıyla mülkiyeti Sovyetler Birliğine devredilen arsa üzerindeki yeni elçilik binası inşa edilecektir.
Sovyet Büyükelçiliğin neden kaptan köşkü de olan bir gemiye benzediğine ilişkin zaman zaman dedikodular üretilmiştir. En bilineni de "Karadeniz Baskını" olarak tarihe geçmiş olayla ilgilidir. Almanların oyuncağı haline gelen Osmanlı yönetimi, Ağustos 1914 ayı içinde karasularımıza giren Alman Göben ve Brestlav gemilerini güya satın aldığımızı ilan etmiş, gemilere "Yavuz Sultan Selim" ve "Midilli" adları verilmişti. Enver ve Cemal Paşaların bilgisi dahilinde, Alman Amiral Wilhelm Souchon'la birlikte planlanarak Alman savaş gemileri mürettebatına Osmanlı üniformaları giydirilecek, 29 Ekim 1914'te Karadeniz'deki Rus limanlarına düzenlenen baskınlarla kentler bombalanırken bazı Rus gemileri de batırılacak, Ruslardan ölüler ve yararlılar olacaktı. Bilindiği üzere bu olay Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşına girmesine neden olmuştur. İşte şimdi Ankara Yönetimi ile çok yakın ilişkiler geliştiren Sovyetler Birliğinin bu baskına nazire olarak yeni büyükelçiliklerini savaş gemisi şeklinde yaptırdığı söylenir. Ne derece doğrudur, bilemem!
TBMM 1925 yılı genel bütçe görüşmelerinde, İstanbul'un keyfini sürüp Ankara'ya gelmemekte direnen yabancı elçilikleri teşvik etmek üzere çok önemli bir karar alınır. Buna göre, Bakanlar Kurulu kararıyla büyükelçilik ve konsolosluk inşa etmeleri için yabancı ülkelere Ankara'da arsa hibe edilecek, ayrıca bu amaçla yurt dışından getirtilecek inşaat malzemelerinden gümrük vergisi alınmayacaktı. Fakat anlaşılacağı üzere daha bu bu karar alınmadan Sovyetler'e gerekli arsa tahsis edilmişti.
"1926 yılı içinde Ankara'daki Sovyet elçiliği binası tamamlanmıştı. Söylendiği gibi büyük ve gösterişli bir binaydı. Ne var ki Rus sefiresi 25 yoldaşla aynı karavanadan yemek yemek zorunda kaldığı için yakınıyordu. Onun için Sovyet büyükelçiliği binasına, büyükelçinin konutu olarak ayrı bir bina eklenecekti."[2]
Falih Rıfkı Atay'dan bir alıntı[3]: "Çankaya Caddesinde ilk elçilik binasını yaptıran Sovyetlerdir. Yanar-söner kasaba elektriği devrinde, büyük ve iyi döşenmiş salonları, uzun müddet, Ankara'nın tek lüksü olarak kalmıştır. Suriç Yoldaş sık sık kalabalık davet yapar, bol votka ve havyar ikram ederdi. Cemiyet hayatına henüz alışan milletvekillerinin bu ikramlara fazla kapılıp merdivenlerden düşerek inmelerinden utanırdık."
Sovyet Büyükelçisi Souritz 11 yıl süreyle Ankara'da görev yapacak, onun döneminde yeni Türkiye Cumhuriyeti ve SSCB arasındaki ilişkiler daha da yakınlaşacak, bu gelişmeler paralelinde, ilerideki yıllarda çok önem kazanacak olan 17 Aralık 1925 tarihli "Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Paktı" ve 11 Mart 1927 tarihli "Türk-Sovyet Ticaret ve Seyrüseferin Antlaşması" imzalanacaktır.
Sovyet Ekim Devriminin 10. yılını kutlamak üzere 1927'de Büyükelçilikte yapılan davete Mustafa Kemal Atatürk bizzat katılacaktır. 1933'te Türkiye Cumhuriyetinin Ankara'daki 10. yıl kutlamalarına ise Mareşal Voroşilov ve beraberindeki büyük bir heyet SSCB'yi temsilen bulunmuştur.
Genç nesil bilmeyebilir ama bu yakınlaşmanın sembolik damgası İstanbul'un merkezinde yer alır. Bahsettiğim, 8 Ağustos 1928 tarihinde açılan, İtalyan heykeltraş, ressam ve besteci Pietro Canonica'nın eseri "Taksim Cumhuriyet Anıtı"dır. Bu Atatürk'ü ve kurulan yeni düzeni topluma tanıtan heykel grubudur. Çevre düzenlemesi ve anıt kaidesi ise İtalyan mimar Guilio Mongeri tarafından yapılmıştır.
Anıtın bir yüzünde, Atatürk'ün hemen arkasında Sovyet generaller Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov'un heykelleri yer alır. Bu heykellerin orada bulunması, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye'ye yapılan Sovyet yardımına duyulan minnettarlığı simgeler. Mihail Frunze, Lenin'in özel talimatıyla, olağanüstü elçi sıfatıyla 13 Aralık 1921′de Ankara'ya gelmiş, TBMM'de heyecanla karşılanan bir konuşma yapmış, Sakarya cephesini gezerek Mustafa Kemal'le yakın ilişki kurmuş, destek vermiş bir generaldir.
Kliment Voroşilov ise, ileride, 2. Dünya Savaşı sırasında, Hitler'in ordularına karşı Leningrad savunmasını yaparak rütbesi Mareşallığa yükseltilen, aynı zamanda 1953-1960 arasında SSCB'nin Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanlığı, yani Cumhurbaşkanlığını da yapan kişidir. Kurtuluş Savaşımız sırasında askeri bilgisiyle savaşın taktik ve stratejisine katkıda bulunması amacıyla Ankara'ya gönderilmiş, Mustafa Kemal'le yakın mesaisi olmuştur. Yukarıda belirttiğim gibi 10. yıl kutlamalarına katılacak olan da Voroşilov'dur.
Daha 1950'de o zamanki SSCB Büyükelçisi, Aleksandr Lavrischev Andreeviç, Dışişleri Bakanlığına başvurarak, mevcut binanın ve arazinin Sovyetlerin ihtiyacını karşılamadığını, daha geniş bir arazide yeni bir büyükelçilik yerleşkesi inşa etmek istediklerini ifade eder. Dışişleri Bakanlığının izni ile Sovyetler 1957'de Çankaya, Mesnevi Sokağa bağlanan Karyağdı Sokakta bir arazi satın alarak yeni büyükelçiliklerinin yapımına girişir.
SSCB Büyükelçiliği 1969'da yeni binasında hizmet vermeye başlayacak, sokağın adı Ocak 2017'de Ankara Kent Meclisinin aldığı kararla "Andrey Karlov" olarak değiştirilecektir.
"Kimdir bu Karlov?" diye soran çıkarsa, tam adının "Andrey Gennadiyeviç Karlov" olduğunu, 2013-2016 yılları arasında Rusya'nın Ankara Büyükelçisi olarak görev yaptığını, 19 Aralık 2016'da ise Ankara'da uğradığı bir suikast sonucunda öldürüldüğünü belirteyim ve Rusya faslını noktalayayım.
[1] Semyon İvanoviç Aralov; Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları 1922-
1923; Çeviren Hasan Âli Ediz, ss: 229-230, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Nisan 2010, İstanbul.
[2] Şimşir, Bilal; Ankara: Bir Başkentin Doğuşu; s.346, Bilgi Yayınevi, 2006 Ankara.
[3] Atay, F. Rıfkı; Atatürk'ün Bana Anlattıkları, s.412; Cumhuriyet Kitapları, 1998, İstanbul.
Bu yazı dizisinde yıldız (*) işareti taşıyan fotoğraflar Sayın Atila Cangır'ın "Cumhuriyetin Başkenti" başlıklı, Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Yayınları kapsamında 2007 yılında Ankara'da yayımlanan 3 ciltlik eserinden alınmaktadır.
Şefik Onat kimdir? Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School'da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır. 1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996'da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu "ASİTANE Etkinlikler" firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir. Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan'la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları "World Architecture Community"i kurmuştur. 2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum'a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir. Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT'de "Radyo Tiyatrosu" ve "Arkası Yarın" programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat'ın ayrıca 3 oyun çevirisi vardır. Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitap ve bir tarihi roman dışında bir diğer tarihi roman ile diplomasi anılarının da yakında yayımlanması beklenmektedir. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, T24 Haftalık ve EK Eleştiri Kültür Dergisi yazarları arasındadır. 1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz "British Council"ın lisanslı İngilizce hocasıdır. |