1830 yılında, annesi ve iki erkek, bir kız kardeşiyle c Konstantiniyye'ye yerleşen Cenevizli armatör Ignazio Corpi, kısa zamanda kazandığı servetle ve İstanbul'da yaşayan Latin Katolik cemaate yönelik bağışlarıyla ünlenmişti. İtalyan Hastanesinin en büyük bağışçısıydı örneğin.
1873 yılında İtalya'dan davet ettiği Mimar Giacomo Leoni'den, kentin Pera diye tanınan bölgesinde ailesinin şanına yakışır bir konak yapmasını istemişti Corpi. Tarihî kayıtlardan anlaşıldığına göre, İstanbul'daki İngiliz ve İran Büyükelçilik binalarının tasarımcısı Levanten Mimar Georgia Stampa'nın da Leoni ile birlikte çalışmasıyla gerçekleştirilen Palazzo Corpi'nin inşaat malzemesinin büyük kısmı İtalya'dan getirtilecekti; gül ağacı kapı ve pencereler Piemonte'den, taban ve duvar mermerleri Carrera'dan, mobilyaların tamamı farklı İtalyan şehirlerinden. Zemin kattaki muhteşem davet salonunun ve üst kata çıkan devasa mermer merdivenlerin duvar ve tavanlarını kaplayan freskler, Zeus'ten Diana'ya, Neptün'den Pan'lara mitolojik karakterlerin rol aldığı sahneleri yansıtırken, üst kattaki Büyük Salon Baküs'ün izinden giden fresklerle süslenmişti. Kesme ve renkli işlemeli camlar, kakma süslemeli parke taban, zarif şömineler ve diğer gözalıcı mimari ve sanatsal dokunuşlar binayı eşsiz kılmıştı.
Ne yazık ki konağının tamamlandığını göremeden bu dünyaya veda etmişti Ignazio Corpi. Mirasçısı olan yeğenleri binayı 1882 yılında ABD Hükümetine kiraya verecek ve nihayet gün gelecek, ileri görüşlü Amerikan Büyükelçisi John G.A. Leishman 1907 yılında kendi Hükümetiyle kavga gürültüyü göze alarak binayı satın alacaktı.
Kavganın ardında çok basit bir neden yatıyordu. Fas Sultanı'nın 1790'larda Amerika'ya hediye ettiği Elçilik binası dışında, o tarihe kadar ABD'nin dünyanın hiçbir yerinde sahip olduğu herhangi bir gayrimenkulu yoktu ve Amerikan Maliyesi ve Meclisi bu tür yatırımları gereksiz görüyordu.
Kavga öyle safhalara erişmişti ki, kendisi zengin bir çelik üreticisi olan Büyükelçi Leishman, sonunda binayı kendi cebinden ödeyerek satın almış; ardından Amerika'ya yollanıp konuyla ilgili bütün üst düzey yetkililerle Meclis ve Senato'nun "Dış İlişkiler" ve "Bütçe" Komisyonları üyesi temsilcileri muhteşem malikânesinde bir hafta sonu geçirmeye davet etmişti.
Sadece kuş sütünün eksik olduğu ziyafet sofraları ve lıkır lıkır akan alkol sunumları sonrasında Leishman herkesi poker oynamaya kışkırtmıştı. Başlarda art arda oyunları kaybederek tuzağını kurmuş, sonrasında da kendi malı olan Konstantiniyye'deki Palazzo Corpi'yi masaya sürerek, "Siz kazanırsanız binaya sahip olursunuz, ben kazanırsam benden satın almak zorundasınız," deyip tek elde oyunu kazanmış, Palazzo'nun bedelinin çatır çatır kendisine ödenmesini sağlamıştı. Temsilciler enayi değil ya, dönüp Meclis ve Senato'dan kendi oylarıyla geçirdikleri kanunla Palazzo Corpi'yi ABD devletine satmışlardı!
Birinci Dünya Savaşı'yla ABD'nin Müttefikler safında Osmanlı devletine karşı savaşa girmesiyle Büyükelçilik olarak kapatılan bina, İstanbul'un işgali ertesi Amiral Bristol'un Amerikan Yüksek Komiseri olarak atanmasıyla onun temsilciliği hüviyeti kazanmıştı. Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması sonrası iki ülke arasında yeni diplomatik ilişkilerin kurulması ise ancak Şubat 1927'de Ankara'da imzalanan antlaşmayla mümkün olabilmişti. ABD Ankara'da bir bina kiralayıp orada Büyükelçilik Kançılaryasını açmasına açacak, ama T.C. nezdindeki Amerikalı Büyükelçiler arada sırada Ankara'ya uzanmakla yetinecek, İstanbul'un keyfini Palazzo Corpi'de sürdürmeye devam edeceklerdi. Nihayet Büyükelçi John Van A. MacMurray'in görevi sırasında, 1937'de, Büyükelçi ikametgâhı da kesin olarak Ankara'ya taşındı. O tarihten sonra Palazzo Corpi, ABD İstanbul Başkonsolosluğuna dönüştürüldü; 2003'e kadar. Dünyada terörün yepyeni bir türü olarak gerçekleştirilen (ya da öyle sanmamız istenen!) 11 Eylül 2001 saldırılarını izleyen dönemde, dünyada ABD temsilciliklerinin daha korunaklı binalara geçmesi sürecinde Amerika, İstanbul'un İstinye semtinde Başkonsolosluğu için tam anlamıyla "kale" niteliğinde bir yerleşke dikti ve 2003'te bu yeni adresine taşındı. Ya Palazzo Corpi? Atsan atılmaz, satsan satılmaz bu çok değerli binayı ne yapacağına pek uzun süre karar veremedi ABD, ta ki 2013'te Serdar Bilgili'ye 51+51 yıllığına kiralayana kadar. Bilgili'nin de bir sözleşmeyle dünya zenginlerinin kulübü "Soho House" zincirine eklemesiyle, şimdilerde İstanbul'un en lüks kulüp/oteli olarak varlığını sürdürüyor. Şöyle bir şatafattan bahsediyorum.
Geriye dönelim biraz… Uzakdoğu'da İkinci Dünya Savaşını sona erdiren antlaşmanın imzalanmasına sahne olan USS Missouri Zırhlısı'nın 5-9 Nisan 1946 tarihleri arasında İstanbul'a yaptığı ziyaret, yakın tarihimizin dönüm noktalarından biri olarak değerlendirilir.
ABD'de T.C. Büyükelçisi olarak on yıl süreyle görev yapan Münir Ertegün[1], Kasım 1944'te görev başında vefat etmiş, naaşı geçici olarak Vaşington'daki Arlington Mezarlığı Lahit Odasında korumaya alınmıştı. Okurlarımın gayet iyi bileceği üzere, İkinci Dünya Savaşı sonlarında Stalin'in Türk Boğazlarında üs ve Doğu Anadolu'daki vilayetlerin Gürcistan ve Ermenistan'a verilmesi yolundaki ısrarlı taleplerine, Türkiye, İngiltere ve ABD'nin de desteğini alarak karşı çıkmıştır. Dünyanın siyasi açıdan Batı ve Doğu olarak bölündüğü savaş sonrası ortamda Türkiye'nin seçeceği tarafa karar vermesine varan olaylar zincirinin ilk halkasını Missouri zırhlısının İstanbul'u ziyareti teşkil eder. Ertegün'ün naaşının Missouri zırhlısıyla etkin bir propaganda faaliyeti desteğinde Türkiye'ye gönderilmesi, ABD'nin Türkiye'yi yanına çekmek stratejisinin bir adımıdır. Bu sürecin, 1950'de Türkiye'nin Kore Savaşı'na katılması ve ardından 1952'de NATO'ya girmesiyle sonuçlandığı herkesin malumudur.
ABD'nin temel amacı SSCB'ye gözdağı vermek ve Akdeniz'e sürekli bir varlık tesis etmekti kuşkusuz, ki bugünkü Amerikan 6. Filosu'nun önceleri Missouri ile ona refakat eden Providence ve Power zırhlılarıdır.
Müthiş bir tantana koparılmıştı bu vesileyle. Amerikan basını Missouri'nin Akdeniz yönünde ilerlemesini ve nihayet İstanbul'a yaklaşmasını gün be gün haber ve fotoğraflarla okuyucularına yansıtırken, İstanbul Belediyesi büyük bir temizlik kampanyası başlatmış, Beyoğlu'ndaki eğlence yerleri yeniden düzenlenmiş, genelevlerin bulunduğu Abanoz Sokağı temizlenmiş, evler içten ve dıştan badana edilmiş, hizmet veren kadınlar özel muayenelerden geçirilmişti. Öte yandan Tekel, özel olarak Amerikalı konuklar için hazırlattığı "Missouri" sigaralarını piyasaya sürmüş, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü çeşitli spor karşılaşmaları için düzenlemeler yapmış ve PTT'miz yukarıda yer alan pul serisini basmıştır.
Türk donanmasına bağlı Muavenet, Sultanhisar, Demirhisar muhripleri, Missouri, Providence ve Power'ı Samos açıklarında karşılayacak, onların refakatinde Amerikan zırhlıları 5 Nisan 1946 sabahı İstanbul'a ulaşacaklardır. Konukların Dolmabahçe rıhtımına çıkmasıyla başlayan cenaze töreni burada başlar, trafiğe kapatılan Taksim-Beşiktaş arasındaki yollar katedilerek Beşiktaş Sinanpaşa Camisine varılır ve nihayet Ertegün'ün naaşı, İstanbul Üsküdar Özbekler Tekkesi'nde, tekkenin son postnişini dedesi İbrahim Edhem Efendinin de bulunduğu kabristana defnedilir.
Cenaze töreninden sonra konuk gemiler basının ve vatandaşların ziyaretine açılır. ABD Avrupa Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Hewitt ve Truman'ın özel elçisi Wendell, o gece yataklı trenle Ankara'ya geçerek, Cumhurbaşkanı İnönü ve Başbakan Saracoğlu tarafından kabul edilirler. İstanbul'a dönüşlerinde ise gemilerin güvertelerinde Hewitt'in ve Missouri süvarisinin art arda verdiği davetler, konumuz olan Palazzo Corpi'nin üst katında, Baküs'ün izinden giden fresklerle süslü Büyük Salonda ABD Başkonsolosunun davetiyle son bulurken, salonun adı da Missouri Salonu olarak ilan edilecektir.
[1] Babalarının ölümünden sonra ABD'de yerleşen oğulları Ahmet Ertegün ve Nasuhî Ertegün dünyanın en büyük plak şirketlerinden olan "Atlantic Records"un kurucularıdır.