“Büyük iş bu gecenin işi, sen bana bırak! Gelecek bütün günlerimize gecelerimize, Bu gece verecek beyliği, sultanlığı, her şeyi...”[1]
Macbeth’le buncasına haşır neşir bir kişi olarak Ankara Devlet Tiyatrolarında 2013 sonbaharından itibaren Bozkurt Kuruç’un rejisiyle sahnelenen ve kıdemli Devlet Tiyatroları sanatçısı kızım Yaprak Selin Onat’ın cadılardan birini oynadığı yapımı görememiş olmak en büyük eksiğimdir; durup durup söylenirim kendi kendime. Üstelik gerek seyircilerin gerek tiyatro eleştirmenlerinin, “Bu Macbeth yapımının en başarılı oyuncuları üç cadıydı,” diye vurgulamalarına rağmen! Yapacak bir şey yok ne yazık ki, olan oldu. Hatta her konuda laf yetiştiren Shakespeare oyunda bu konuda da Lady Macbeth’e öyle bir laf ettirmiş ki, her dile çevrilip bir atasözü olarak tarihe yerleşmiş:
“What’s done, cannot be undone!”(Olan oldu, geri almak mümkün değil!)[2]Tabii bizde Şeyh Edebali’ye atfedilen benzer sözleri de es geçmemeliyiz:“Hayatta dört şey geri gelmez:Söylenen söz, atılan ok, geçen zaman, kaçırılan fırsat!”
***
2016 William Shakespeare’in ölümünün 400. yılıydı ve tarih boyunca, o yıla kadar yazdığı oyunlar arasında en fazla sahnelenen eseri Bir Yaz Gecesi Rüyası, hemen ardından gelenlerse Romeo ve Juliet, Hamlet ve Macbeth idi. Fakat konuya bilinilirlik ve okunmuşluk açısından bakıldığında ilk sıraya Hamlet geçer ve hemen arkasına Macbeth’i alır.
Macbeth konusunda film dünyasına göz atarsak, ilk yapım 1898’de İngiltere’de bir sahne oyunundan çekilen ve Macbeth rolünde zamanın ünlü Shakespeare oyuncusu olarak tanınan Sir Johnston Forbes-Robertson adlı bir aktörün görüldüğü film, sonuncusu da yakında, 2021 içinde “The Tragedy of Macbeth” (Macbeth’in Trajedisi) adıyla sinema salonlarında belirecek olan, Joel Coen yönetiminde, Denzel Washington’un Macbeth, Frances McDormand’ın da Lady Macbeth rollerini üstlendiği filmdir.
Şimdi... Verdiğim bu bilginin hemen sonrasında sizlere bir soru sorsam ve desem ki:
“Başta Shakespeare’in Macbeth’inin özgün metni, ayrıca temelinde Macbeth metni kullanılarak üzerinde farklı kurgular yerleştirilen ve farklı ülkelerde çekilen Macbeth filmleri, TV dizileri de dahil olmak üzere, sizce Macbeth kaç kez filme çekilmiş olabilir? Tahmininize sinema filmi ya da TV filmi/dizileri türlerinde olmak koşuluyla, tam metin ya da kısa metin tiyatro oyunu, okuma tiyatrosu, film senaryosu, opera ve müzikal librettosu, bale hikâyesi ve animasyon senaryosunu da dahil edin, ancak internette bulacağınız okul performanslarını katmayın.”
Ortaya tahmini bir sayı atılabilir de, gerçek sayıyı kimsenin bilebileceğini sanmıyorum, ki buna ben de dahilim. Bu çok çarpıcı sayı 197 ve dünya sinema/TV tarihinde Shakespeare eserleri filmlerinin tahtında oturuyor. Peki nedir Macbeth’i böylesine popüler kılan?
Birkaç neden sayılabilir bu soruya cevaben:
En başta Shakespeare’in diğer eserlerine kıyasla kısa olması gelir mutlaka; insanlar bunalmadan sonuna kadar seyredebilir. İkinci neden yine diğer eserlere kıyasla modern niteliği, yani kolay anlaşılmasıdır. Bunlara insanın macera ve heyecan yüklü, hem de doğaüstü hikâyelere duyduğu merakı ekleyin, buyurun size Macbeth!
“İyi demek kötü demek Kötü demek iyi demekSisli puslu havalarda Kanatlanıp uçmak gerek.”1
Oyunun ilk sahnesinde Üç Cadının birlikte söylediği bu akıllara ziyan laflar daha baştan seyirciye, kafa karşıklıkları içinde bir protangonistle -yok, yok, antagonistle!- karşı karşıya kalacağını haber vermektedir. Nitekim tarihte yazılmış çok az metin bir kâtilin zihninden geçenleri ve ruhunda hissettiklerini böylesine irdeleyebilmiştir. Bir cinayet vardır ortada, kâtil bu cürmü bile bile işlemiştir. Yoksa kader mi onu bu yola sürüklemiştir? Her neyse, gün gelecek cinayeti işlerken kullandığına benzer bir hançer aklına girip onu paramparça edecektir! Büyük olasılıkla Dostoyevski Suç ve Ceza’yı tasarlarken Macbeth’ in etkisi altında kalmıştır...
Şimdi gelelim şu filmlere/TV filmi ve dizilerine. (Anlatacaklarımın sadece benim seyredebildiklerim olduğunu hatırda tutun lütfen; yoksa çok daha farklı, sayısız örnek var):
I. Bütün dünyayı peşinden sürükleyecek 007 numaralı casus James Bond olmadan hemen bir yıl önce Sean Connery ne yapıyordu biliyor musunuz? Kanada televizyonu CBC için Macbeth oynuyordu! Hem de kendinden son derece emin, her dizenin hakkını vererek.Yıl 1961’di, Macbeth’in leydisi rolünde Zoe Caldwell vardı, yönetmen koltuğunda Paul Almond oturuyordu. CBC bunu önce bunu beş bölümlük bir dizi olarak yayınlayacak, sonradan birleştirip, kesip biçip, 90 dakikalık bir film olarak 1962’de yeniden piyasaya sürecekti. İnternette kaydı var ama pek kaliteli değil. Buna rağmen görmek isterseniz:
https://www.youtube.com/watch?v=QGAnE_dS2jI
II. Pek çok romanı Türkçeye de çevrilen, kalemi güçlü 19. yüzyıl Rus yazarlarından Nikolay Leskov, Shakespeare’in eserini zamanının Sibirya’sında bir kasabaya taşıyarak Mtsenskli Lady Macbeth adlı bir novella yazmıştı. yüzyıl Rus besteci/piyanistlerinden Dimitri Shostakovich, bu romandan uyarlanan bir librettoya dayalı, aynı adlı bir opera bestelemiş ve 1934’ten itibaren bu eser SSCB’de başarılı bir şekilde sahnelenmeye başlamıştı.
Roman ve opera, kocasının büyük baskısından bunalan, acımasız ruhlu bir kadının serserinin tekiyle eşini aldatması ardından gelişen olaylar ve cinayete varan hikâyesini yansıtır. Derken ne olduysa 1936’da olur; takma bir isimle Pravda Gazetesinde yazan Stalin, "Müzik Değil Karmaşa" başlığıyla operayı ağır bir şekilde eleştirir. Kaçınılmaz olarak hemen ardından gelen boykot kararıyla opera, sonraki 30 yıl boyunca bir daha sahne ışıklarına kavuşamayacaktır. Ta 1962’de, çağımızın en çok ödül alan yönetmenlerinden biri olan Polonyalı Andrzej Wajda’nın bu romanı filme çekmesine kadar.
Wajda, Sırp kökenli Olivera Markovic’e (ABD sahnelerinde Arthur Miller, Tennessee Williams, William Inge oyunlarıyla tanınmıştı) Mtsenskli Lady Macbeth rolünü vermiş, karşısına da Macbeth’i temsilen bir diğer Sırp sanatçı Ljuba Tadic’i yerleştirmişti. Belgrad’da kurulu Avala Film stüdyolarında çekilen filmi İngilizce altyazıyla seyretmek isterseniz şurada: https://www.dailymotion.com/video/x21y4ie
III. 1970 yılında İngiltere’deki “Thames Television” adlı TV program yapım şirketinin çektiği 5 bölümlük TV dizisi, İngiltere’de ITV, ABD’de ise HBO kanalları tarafından yayınlanmış, aynı zamanda oyuncuların mükemmel diksiyonu nedeniyle İngiliz Edebiyatı dersinde Macbeth okutan bütün okullarda öğrencilere gösterilmişti. Buna rağmen tiyatro eleştirmenlerinin diziyi yerden yere vurduğunu da belirtmeden geçmemeliyim!
Dizide Macbeth rolünü üstlenen, İngiliz aktör Michael Jayston, sonraki yıllarda özellikle Dr. Who gibi çok popüler TV dizilerindeki rolleriyle şöhret kazanacaktı.
Lady Macbeth rolündeki Barbara Leigh-Hunt ise esasen özellikle Shakespeare oyunları için sanatçı yetiştiren bir okuldan gelmeydi ve sonraki yıllarda TV dizileri yanında pek çok Shakespeare oyununda sahnedeydi. Diziyi yöneten Charles Warren idi.Youtube’da tek bir film halinde, iki saate toparlanmış olarak seyretmek mümkün: https://www.youtube.com/watch?v=Vi9W41EBnU8
IV. Her zaman tartışmaların ortasında kalan yönetmen Roman Polanski, sekiz aylık gebe karısı Sharon Tate’in “Manson Tarikatı” mensupları tarafından vahşi şekilde katledilmesinden sonra ve bu olayın derin etkisi altında 1971 yılında bir Macbeth çekmişti. Başrolleri iki genç ve seksi sanatçı, John Finch ve Francesca Annis üstlenmişti.
Polanski’nin, “Her şeyi en gerçek yüzüyle göstermezseniz dürüst davranmamış, ahlaksızlık etmiş olursunuz,” dediği filmde, ardı ardına gelen yoğun kan revan içinde sahnelere, Third Ear Band’in çok rahatsız edici müzikleri eşlik ediyordu. Filmi Playboy’un sahibi Hugh Hefner’in finanse etmiş olması da herkesin aklını karıştıran bir unsur oldu!Orijinal filmi şuradan izleyebilirsiniz: https://fmovies.co/film/macbeth-1971-17903?play=1
V. Shakespeare’in doğum yeri Stradford-upon-Avon’da bulunan Macbeth “Shakespeare Kraliyet Kuruluşu”nun (Royal Shakespeare Company) günümüzde beş ayrı tiyatro sahnesi var. Stradford’da bulunan dördü şunlar:- Eski adı “Shakespeare Hatıra Tiyatrosu” (Shakespeare Memorial Theatre) olan ve 1961 yılında adı “Shakespeare Kraliyet Tiyatrosu” (Royal Shakespeare Theatre) olarak değiştirilen ana bina;- “Kuğu Tiyatrosu” (Swan Theatre);- “Bahçe Tiyatrosu” (Garden Theatre) -tahmin edileceği gibi açık hava sahnesi;- “Öteki Sahne” (The Other Place) - Beşincisi ise Londra’da; onun adıysa “The Barbican”.
Bu bilgileri vermemin nedeni 1978 yılında ünlü İngiliz yönetmen Trevor Nunn’ın “Öteki Sahne”de seyirciye sunduğu Macbeth. Klasik sahnede değil, orta alanda oynanan bu oyunda, ilerideki tarihlerde İngiltere’nin dev oyuncuları arasına girecek olan Ian McKellen ve Judi Dench, Macbeth ve karısını oynuyordu. Bu müthiş ve değişik performans sonradan “Thames Television” adına kaydedildi, 1979’da yayınlandı.Şurada mevcut: https://www.youtube.com/watch?v=IgEshHhnLqU
“Sir” unvanlı Ian McKellen, İngiliz Tiyatrosunun en büyüğü olan “Laurence Olivier Ödülü”nü altı kez kazanırken, 2000-2014 yılları arasında Yüzüklerin Efendisi serisinde Gandalf rolüyle ününe ün katacak; rekor olan yedi
“Laurence Olivier Ödülü” sahibi Judi Dench de ayrıca yedi James Bond filminde İngiliz İstihbarat servisi MI6’nın başındaki “M” rolüyle dünya çapında nam salarken, bir yandan da pek çok müzikal ve değişik filmlerde oynayacak, bu arada 1998’de Shakespeare In Love filmindeki Kraliçe I. Elizabeth rolüyle “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” Oscar Ödülünün de sahibi olacaktı.
***
Kolay kolay bitmez Macbeth hikâyem. Lakin T24’ün sınırlarını zorlamaya hakkım yok. Haftaya beklerim değerli okuyucularım; daha neler var neler, maydanozlu köfteler...
[1] Çeviri Sabahattin Eyüboğlu.
[2] Çeviri Şefik Onat.