İnsanlar karanlıktan korkarlar, çocukken daha da fazla korkarlar. Aslında korktukları, karanlık değil, karanlığın, görmelerini engellediği tehlikelerdir! Sadece cinayetin değil, her türlü suçun daha çok gece vakti, karanlıkta işlendiği bilinir: Eski Roma’da, balkonlardan sokağa gece işenir, çöpler sokağa gece dökülürdü.
İnsanlara ışığı bulduran karanlık korkusudur: Paleolitik ecdadımızın aydınlanmak için ateşten yararlanmayı akıl etmeleri, Vikinglerin balık yağı yakan lambalar geliştirmeleri, Edison’un ampulü icat etmesi, hep bu evrensel kaygının sonuçlarıdır.
Göremediğimiz tehlikeler, en korkunçlarıdır: Andrea Dietrich’in haykusu bunu anımsatır: Çocuğun biri oynar tek başına / Ağacın arkasına sinmiş yırtıcı bir hayvan / bakar, bakar, yalanır.
Tehlike, sadece karanlığa bürünmez ya da ağaçların arkasına sinmez; bazen bizi, bize ulaşabilecek bilgilerden uzak tutmak isteyenlerin, gerçekleri bilmemizi, basketbolda blok faulü yaparcasına engelleyenlerin arkalarında saklanır. Baskıcı rejimlerde bu tür perdelemenin her çeşidi uygulanır. Otoriter yönetimler konusunda yapılmış olan klasik araştırmalarda otokratların kamusal ve özel bilgi akışını kontrol etmelerinin önemi vurgulamıştır (Friedrich, Brzezinski.1965). Dikta rejimlerinin çoğunda hükûmet, işine gelmeyen bilgilerin yayılmasını engellemek için dijital altyapıya ve iletişime el atar. Örnekler arasında Hüsnü Mübarek'in Ocak 2011'de interneti tamamen kapatması sayılabilir. (Kerman, Weidmann. 2020)
Yayın organlarını yandaşlara aktararak, troller kullanarak gerçek bilgileri karartıp gerçek dışı haberler yaymak, demokratik olmayan rejimlerin başvurdukları asal yöntemleridir.
Diğer sindirme yöntemlerine, yani güvenlik kuvvetlerini baskı araçlarıyla donatmak, maliyeyi ve adaleti bu amaçla kullanmak vb. gibi yollara genellikle ancak işlerin, mesela ekonominin bilgi akışını engellemekle saklanılamayacak kadar bozulduğu zaman başvurulmaktadır.
Hitler, Stalin ve geçen yüzyılın diğer diktatörleri, kapsamlı ideolojiler dayatarak vatandaşların dünya görüşlerini temelden yeniden şekillendirmeye çalışır, Nazizm’in, komünizmin vb. ardına sığınarak yaparlardı yapacaklarını. Bu yüzyılınkiler ise varlıklarını, vatandaşlarını, yetkin olduklarına inandırdıkları için sürdürmektedirler. 21. yüzyılın küresel medyasına ve gelişmiş teknolojilerine ayak uydurabilen yeni bir baskıcı yönetim biçimi oluşmuştur: Peru’nun Alberto Fujimori'sinden Macaristan'ın Viktor Orban'ına kadar bir çok baskıcı, ülkelerini dünya ekonomisinden soyutlamadan veya toplu katliamlara başvurmadan güçlerini sağlamlaştırmayı başarmışlardır. (Guriev, Treisman. 2015)
Çağdaş baskıcı rejimlerde başta internet, her türlü medya iletişim yolu, sadece gerçeklerin saklanması, saptırılması için değil, aynı zamanda baştakinin “sıra dışı ve üstün yeteneklerinin” reklamı amacıyla kullanılmaktadır. Çünkü o düzen, halkın çoğu buna inandığı sürece devam etmekte, tersi geçerli olduğunda ise sona ermektedir.
Bu nedenle baskıcı rejimlere karşı çıkanlar, artık yönetimin şu ya da bu hatasını dillendirmekten çok, doğrudan doğruya diktatörün kendisine yönelen eleştiriler yapmakta, onun gerçekte öyle insanüstü bir yaratık olmadığını, başarısızlıkların baş sorumlusu bulunduğunu anlatmanın ve yaymanın yolunu tutmaktadırlar.