Konser bitmek üzereydi. Şef, eserin sonuna yaklaşıldığında, kollarını giderek artan bir hızla sallamağa başladı: Sekiz yüz metre koşucularının finalde ipi göğüslemek için yaptıkları deparı anımsatırcasına süratlendi.
Konseri locada izleyen meslektaşlarından biri, eşinin kulağına eğildi, "Böyle abartılı bir şekilde devinmesi gereksiz. Başını her saniye başka bir yörüngede sallaması da lüzumsuz" dedi, "Bu senfoni, o kendini bu kadar yıpratmasa da bestecinin son noktayı koyduğu yerde bitecek."
Evet, öyle oldu: Senfoni gerçekten bitti, orkestra sustu ama şef konserin bittiğinin farkında değilmiş gibiydi. Orkestranın elemanları, koreografların en uçkun olanlarının bile tasarlayamayacağı kadar girift ve atetozik hareketler yapmaya devam eden şeflerini hayretle izliyorlardı.
Seyirciler, önce orkestra durduğu halde şefin bir şeyleri yönetir gibi yapmasını, konsere eklenmiş bir hoşluk, belki de eserin sonunu aşan sürrealist bir yorum olabileceğini düşündüler. Aralarında alkışlayan bile oldu. Ancak, Şef, sona gelindiğinin, artık çalacak bir şey kalmadığının farkında değildi, sahnede tarantula örümceği sokmuş gibi sallanıyor, kafasını fırçeviriyor, saçının her teli bir yana dağılıyordu. Seyirciler bu acayip hareketlerin sonunun gelmediğini gördüklerinde yavaş yavaş kalkmaya, salonu terk etmeye başladılar.
Orkestra da kalktı: Önce en arkada duran kontrbasçılar ve vurmalı enstrümanları çalanlar, ardından ikinci sıradaki nefesli sazlar, en sonra da keman ve viyolonsel çalanlar sahneyi terk ettiler..
Nihayet, sahnede, orkestra yönetir gibi hareketler yapmaya devam eden Şef'ten başka hiç kimse kalmadı.
Memurlar, işçiler, sahne amirinin odasına gittiler:
- Ne yapalım?
- Işıkları açın!
Bütün Işıklar açıldı.
Şef durmak bilmiyor, yeryüzünde misli görülmemiş büyüklükte bir orkestranın icra ettiği bitmez tükenmez bir senfoniyi hâlâ yönettiğini sanarak hoplayıp sıçramaya devam ediyordu.
- Sahneyi temizlemeye başlayalım mı?
- Hayır, önce şu üst kattaki locaları, balkonu temizleyin. Ne yapıyorsa belki bitirir ya da yorulup gider.
Amir yarım saat sonra geldi baktı; şef yine bildiğini okuyor.
- Amirim sahneyi temizleyelim mi? Son otobüsü kaçırmasak...
- Hayır önce parteri halledin. Bir kaç kişi de tuvaletlere baksın.
Tuvaletler temizlenirken Amir, Şef'e yaklaşıp bir şeyler söylemek istedi, sahneye çıktı.
- Üstad, konser bitti...
Şef döndü, Amir'e sanki sahnede sansar görmüş gibi kötü kötü baktı, söyleneni anlamıyordu.
- Bitti, bitti, konser, monser bitti. Bak, kimse seni dinlemiyor artık.
Şef daha da abuslaştı, aniden bir hamle yaptı ve elindeki batonu birden ona doğru sallayıverdi. İsabet etseydi adamın gözü çıkardı. Amir, o an Şef'e bir şey anlatabilmenin artık imkansız olduğunu kavradı.
İşçiler salona döndüler:
- İzin verirseniz sahneyi temizleyelim.
- Peki, temizleyin.
İşçiler, uzun fırçalarla, elektrik süpürgeleriyle sahneyi temizlemeye başladılar. Şef hâlâ podyumda kollarını sallıyor, bir orkestra yönetir gibi deviniyordu. Bir ara temizlikçileri müzisyen sanmış olacak ki onlara yöneldi..
Temizlikçilerden bir kısmı fırçalarını onun hareketlerine uygun hareket ettirmeye başladılar: Biri, su kovasına davul gibi vurmaya başladı. Başka biri de bir süre elektrikli süpürgenin düğmesini şefin hareketlerine uygun bir şekilde açıp kapadı. Amir, "Artık zavallıyla alay etmeye boş verin de şu işi bitirin" dedi.
Sahnenin temizlenmesi böylece sona erdi.
İşçiler çok gecikmişlerdi, işleri biter bitmez binayı terk etmeye başladılar.
Binada konser salonunun emekli bekçisi bir de salon amiri kaldı; ha bir de hâlâ bir şey yönettiğini zanneden Şef.
Bekçi sordu:
-Şimdi ne yapalım efendim?
- Hastaneye haber ver, ambülans yollasınlar. Ha söyle, psikiyatri bölümü elemanlarını uyarsınlar. Nakil için özel gömleklerden gerekebilir.
Hastanede iş çoktu; ambulans ancak sabaha yakın geldi. Amirle bekçi, güllabiciler, psikiyatri hademeleri şefi alıp götürmeden oradan ayrılamadılar.