Türkiye’de yeni bir anayasa yapılacaksa eğer, ilk on maddesinden biri mutlaka “dokunulmazlıklar hiçbir koşulda kaldırılamaz” olmalı. Veya: “Aynı beş (on) yıl içinde birden fazla vekilin dokunulmazlığı kaldırılamaz.” Toplu olarak dokunulmazlıkların kaldırılması, bugün eski Yugoslavya’da olup bitenlerden bu yana, ülke yurttaşlarının, ama özellikle de siyasetçilerin adını duymak istemediği bir sosyolojik kavram, etnik temizlik yapıldığına işaret ediyor da ondan.
Nasıl? Osmanlı-Türkiye tarihine bakmak yeterli: Daha önce de sözünü etmiştim.
Başka ülkelerdeki uygulamaları bu açıdan yeterince araştıramadım, ama yapabildiğim kadarıyla gördüğüm şu: Dünyanın hemen hiç bir yerinde 5-10-15 vekilin dokunulmazlığı aynı anda kaldırılmıyor. Bir bilemediniz iki kişi, o kadar.
Sözde demokratik bir cumhuriyetin var olduğu bu topraklarda ise, geçmişte, en azından, dünyadaki genel teamülün tersine ve kuşku uyandıran iki kritik vukuat var: Seksen yıl içinde, 1915-1995 arası unutulması imkansız iki olay yaşanmış. Resmi tarih yazmayacak ama sözlü ve gayrı-resmi tarihte işaretleri-bilgileri-belgeleri-tanıklıkları-fotoğrafları- makale ve kitapları her yerde.
Umarım Meclis, bir yüzyılda üçüncü e-temizliğini yaparak Türkiye’ye dünya rekorunu kırdırtmaz. Yoksa sonuçlarına sadece bugün yaşayan bizler değil, bizlerin çocukları, çocukların torunları, torunların çocukları da katlanmak zorunda kalacak ve bu ülkenin başı beladan kurtulmayacak.
İlki Ermenilerin tehcirine eşlik eden, modernist İttihat Terakkili vahşet dönemi: 17 Nisan 1915 ila 21 Mayıs 1915 günleri arasında gözaltına alınarak değişik zaman ve yerlerde öldürülen 7 Ermeni mv. Krikor Zohrab, Ohannes Vartkes Serengülyan, Nazaret Dağavaryan, Garabed Paşayan, Isdepan Çıracıyan, Onnik Tertsakyan [Arşak Vramyan] ve Hampartsum Boyacıyan. Geçen 24 Nisan günü HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, bu 7 Ermeni vekilin “öldürülmelerinin araştırılması, naaşlarının nerede bulunduğunun tespit edilmesi, usulüne uygun defnedilebilmesi ve bu çerçevede, bu Meclis çatısı altında çalışmış mebusların iade-i itibarlarının sağlanması amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasını” talep etmişti.
İkincisi, TBMM’nin 19. Dönemi’nde, koalisyon hükümeti zamanında: Başbakan DYP’li Tansu Çiller ile maalesef SHP’den Prof. Erdal İnönü’nün başbakan yardımcısı olduğu 2-3 Mart 1994 günlerinde dokunulmazlıkları kaldırılanların tümü Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerden, kendileri de Kürt, 8 milletvekili. Dokunulmazlıkları kaldırılarak on beşer yıl hapse mahkum edildiler: Ahmet Türk (Mardin), Hatip Dicle (Diyarbakır), Leyla Zana (Diyarbakır), Mahmut Alınak (Kars), Orhan Doğan (Şırnak), Selim Sadak (Şırnak), Sırrı Sakık (Muş), Zübeyir Aydar (Siirt).
O dönemde de dokunulmazlıklara dokunma öncesi ve sonrasında, 3000’e yakın Kürt köyü devlet zoruyla boşaltılmış, 3 milyona yakın insan yerinden-yurdundan sürülmüş, bazı kaynaklara göre, ülkede 17 bin 500 faili meçhul cinayet işlenmiş, binlerce insan işkenceden geçmiş bir kısmı öldürülmüş, Kürtlerin tek gazetesi Özgür Gündem’in İstanbul Kadırga’daki merkez binası, Cağaloğlu ve Ankara’daki bürolarına 3 Aralık 1994'te bombalı saldırı yapılmıştı.
Tempo dergisi yıllar sonra bombalama emrini dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in verdiğine ilişkin belgeler yayınladı. ("Susurluk Raporu (Sönmez Köksal)". https://tr.wikisource.org.)
1915 Nisan-Mayıs ayları öncesi ve sonrasında yaşanan olaylar ise tüm ayrıntıları ve kapsamı ile yeterince bilinmiyor ama hem bugünkü Türkiyeli hem de yurt dışında yaşayan pek çok Alman, İngiliz, ve Amerikalı akademisyen zorunlu sürgün-tehcirin, soykırım ile devam ettiğine dair pek çok araştırma yaptı, makale, kitap yayımladı.
Ezcümle: Dokunulmazlıkların toplu olarak kaldırılması şu veya bu şekilde çatışmalı toplumlarda etnik temizlik yapıldığına işaret ediyor.
İstisnalar dışında: Örneğin bir grup vekil banka veya devlet kasasını soymak, ya da birini (birkaç kişiyi) öldürmek üzere çete oluşturmamışsa, ki bu ender görülecek bir durumdur, toplu dokunulmazlık kaldırılması, dokunma tarihleri içinde bile ayrıksı bir durum oluşturur.
Türkiye’de bugünkü vahim duruma bakalım: Aralarında Kürt olmayan vekiller de var, ama çoğu Kürtlerin yaşadığı illerden seçilmiş HDP’nin 59’dan vekilinden ellisinin, yani yüzde 85’inin dokunulmazlığının kaldırılması talebi, Türkiye tarihi içinde bile bir anormallik göstergesi ve ister istemez kuşku uyandırıyor.
Buna bir de, 2015 sonu-2016 kış aylarında, Cizre’den başlayarak, Sur, Silopi, Nusaybin gibi çoğunluk Kürtlerin yaşadığı il ve ilçelerde okulların kapatılması, öğretmenlerin bölgeden ayrılması/yollanması, örf-i idare-sokağa çıkma yasakları, tarihin, yerleşim alanlarının, evlerin yerli bir edilmesi, ardından, her şey sıfırıncı yüzyıl-2016 yılında başlıyormuş gibi TOKİ’nin aynı yerlerde yepyeni yerleşim yerleri kuracağının ilan edilmesi kuşkuların sadece paranoya olmayabileceğine işaret ediyor.