Yaz gelince zeka geriliği yaratan diziler çoğalır ve nedeni henüz bilinmeyen bu icat yaygınlaştığından iyi bir yaz dizisi demek ileri-gerizekalılık özellikleri taşıyan her türlü absürtlüğü normalleştirmiştir. Zaten artık 'normal' ve 'yeni-normal' çağında 'son yeni normal' için norm dışı olunması zaruridir. Dolayısıyla kirazın çekirdeğini yanlışlıkla yutarken veya sadece buz gibi bir birayla sıcak bir günü savuştururken izlenecek dizileri de biraz daha iklimine göre seçmek istedim. Zira hayattaki en bireysel şifam olan denizleri müsilaj, rüzgarları virüs, bulutları mafya nemlendirirken artık diziden huy kapacak halimiz kalmamıştır. Yeterdir, yaz bile kirli gelmiştir yahu! Bari kumandayı elimize alınca azıcık şifalandıracak dizilere ihtiyacımız muhtaciyet derecesindedir.
Yeşilçam, Yeşilçam Sinemasını biçem olarak müziği, dekoru, oyunculuğu ve hatta olay örgüsü ve matematiği açısından örnek alırken içeriğini özgün, dürüst ve kendi tarihiyle yüzleştirecek şekilde organize eden üstelik odağında erkek egemen sistemi sorgulayan şahane bir dizi! Yeşilçam'a saygı duruşunu aşarak keşke Yeşilçam böyle olsaydı dedirtecek cinsten! Hayatımızda öne çıkan problemlerin pek çoğunun arka planda azınlıklara yapılan zulümden kaynaklandığını göstermesi ve bunu şiirsel bir dille anlatması eşsiz bir yüzleşme yaşatıyor. Çağan Irmak bir kez daha dönem işlerindeki ustalığını içeriğin her zerresine eşit yedirerek Türkiye sinemasına ve görsel sanatlarına hizmet eden bir miras koyuyor ortaya. Şöyle söyleyeyim ben küçükken bazı sağlık sorunlarım nedeniyle bana dondurma almazlardı ve kırk yılda bir alınınca da yemeye kıyamaz ve o anı dondurmak isterdim. Yeşilçam'ı izlemek bende böylesine nostaljik bir seyir keyfi yarattı. Bitmesin diye bölümleri sıkıntılı günlerime ya da ödül gecesi ilan edeceğim akşamlara bırakıyorum. Dizi BluTV'den izlenebiliyor ve oyunculuklar da Yeşilçam usulü oynayarak ayrıca mest ediyorlar. Ben en çok Nilüfer Açıkalın'a hayran kaldım, nasıl yakışıyor ekrana ve eşsiz köpürtüyor rolünü! Adeta çitileye çitileye oynuyor karakteri Adviye'yi! Çağatay Ulusoy'un belki de en şahane oyunculuğu, nefis fotoğraf veriyor tam Yeşilçam usulü ama içeriği de hiç aşmadan, zedelemeden.
Zamanın ruhunu her karakter ve replikte hissettiren, su gibi akan ve bir nefeste biten çok tatlı ve temiz bir komedi. En azından hiç klişe değil ve asla uyarlama, adaptasyon değil hatta yüzde 100 yerli. Nedense hak ettiği tartışmayı yaratamadığını, "belki de devasa meseleleri alelade bir tonda verdiğindendir" şeklinde açıklıyorum kendimce. Çünkü içinde kademeli zenginlik ve yoksulluk temsillerinde Türkiye'ye özgü ortak kodlar, zıtlıklar ve benzeşmeler basitçe ancak hiçte yüzeysel olmayan bir derinlikte veriliyor. Yer yer çiğ durmayı göze alan bir dili var! Kısacası yapılan iş çok kolay görünse de ve hatta belki kolaycacık yapılmış olsa da dokunması cesaret isteyen pek çok argüman varyeteler halinde sunuluyor. Örneğin dindar anne ve ateist baba, yetenekli işsiz genç ve babadan zengin saygın gençler ve idealleri… Plazalar ve gecekondular eşliğinde cihangir dili ve edebiyatının yanında halk dili ve edebiyatı bazen yozlaşmanın bazen ilerlemenin içindeki geriliğin portrelerini iç içe veriyor. Doğu kendi starlaşma yolculuğunu tüm 'rağmen' ve 'iyi ki'lerle beraber ahlak ve başarı dersi gibi vermediğinden starlığını da tartışmaya açıyor bir yandan. Hatta en çok bunu tartışıyor açıkça ve belki de samimiyetine inanmamayı imkansız kılmayı böylece başarıyor.
Bir Netflix dizisi olan Fatma'nın üzdüğünü en baştan belirtmeliyim ki sonradan ana akım kanallardaki zengin erkeğe yamanmaya çalışan sarsak ama dürüst ve güzel kız dizilerinden sonra beyniniz yanmasın!
Gündelik temizlik işleri yapan Fatma, engelli çocuğuna uygun bir okul, arkadaş, akraba kısacası bir dünya bulamayan bir anne! Koca dünyaya sığdıramadığı evladı küçücük bir tabuta sığınca olanlar oluyor! Ah etmek yerine çocuğuna ve kendisine ah dedirtenlerin intikamını bizatihi alıyor. Gözü kararan, ciğeri yanan ve kaybedecek bir şeyi kalmayan Fatma çürümüş insanlığın tozunu attırıyor ve iyi bir temizlik yapıyor doğrusu. Üstelik süper kahraman özelliklerine ya da eli kolu uzun arkadaşlara filan sahip değil! Ama işte annelere özgü ucuz pardösüsü ve çenesinin altına bağladığı eşarbıyla çantasını koluna takıyor ve karmaşık adalet söylemlerine girip ahkam kesmeden en iyi bildiği işi yapıyor; Temizlik! Oğluna bu dünyayı layık görmeyenleri siliyor, süpürüyor, ayıklıyor, atıyor.
Aman Allah'ım roman okudum sandım kendimi izlerken! Öylesine derin, detaylı, titiz, minimalist ve direkt bir anlatım. Kate Winslet'in başrolünü oynadığı polisiye belki de 2021'in en iyi dizisi olabilir. Adalet kavramını ebeveynlik sorgulaması odağında işlerken aşk, aile, arkadaşlık ve bireysellik gibi birbirinden zor ve temel konuları eşsiz bir merhamet önermesiyle anlatıyor. Yok öyle sıkıcı ve didaktik değil, anlayana ya da hissedene ya da sadece "Katil kim?" sorusu için merak edene çünkü dedektiflik öyküsü de tüm diğer temalar kadar tıkır tıkır işliyor. Sürekli şaşırtıyor, cevabı yapıştırıyor, gülümserken ağlatıyor ve tam ağlayacakken başka yöne direksiyon çeviriyor. Aynen hayat gibi! Kate Winslet ise doyumsuz performansıyla mest ediyor gerçekten! Orta yaşlı bir annenin yüzünde kırışıklar ve biraz yağlanmış bedeniyle çirkin değil gerçekçi olduğunu hatırlatıyor herkese! Estetik ve güzelliğin dışarıda değil derinlikte yattığını gösterdikçe daha da büyülüyor bakışları. HBO'nun dizisini Beinconnect'te izlemek mümkün!
Workin' Moms yeni sezonunda da dört farklı anne üzerinden hayata dair neredeyse her şeyi dişil enerjiyle test etmeye dinamizmden hiç kaybetmeden devam ediyor. Çalışan anne olmanın zorlukları kadar çalışmayı özel alana kıstırılmaktan kurtuluş olarak gören kadınlara kadar farklı karakterler sunuyor. Yani 4 farklı annelik tutumunu araç edinerek ülkemiz için kutsal mitler üzerinden mizah yapması da ayrıca farklı bir seyir süreci oluşturuyor. Gündemi, sorunları, arzuları, kariyer arayışı ve sosyal tespitleri bizim ülke kadınlarıyla o kadar farklı ki neredeyse başka bir çağda başka bir gezegende böylesi kadınlık problemleri varmış dedirttiğinden ayrıca enteresan bir farkındalık geliştirilmesine pencere açıyor. Workin' Moms anneliğin en modern versiyonunda bile bitmek bilmeyen eşitsizliğe güldürürken iyice bir düşündürüyor.
Breaking Bad hayranlarını Byran Cranston aracılığıyla ayrıca tatmin eden Your Honor "Kvodo" adlı İsrail dizisinden drama/polisiye/macera türlerini harmanlayarak uyarlanan bir dizi. Adaleti temin etmek için çalışan bir hakim, oğlu suça bulaşınca mesleğiyle babalığı arasında kalıyor ve 'adalet ne kadar adil ki' noktasına varıyor. Evladını korumak için girdiği kirli dünyada bocalarken 'masumiyet', 'adalet', 'suç' gibi sanatın en temel temalarından bazılarını sorguluyor ve gerçekten illegal dünyanın bazen legal dünyadan çok daha hızlı, eşitlikçi ve tatmin edici yapısına teslim oluyor. "Onur ve gurur aslında legal dünyada yaşama konforuna sahiplerin kibri midir?" gibi çıkmazlarda babalığının altından çıkmaya çalışıyor. Kısacası dört mevsime uygun bir dizi!
Müsilajsız, telaşsız, Koronasız ve geri zekalılığa yol açan dizilerden uzak bir yaz olsun! Artık olmasını değil olmamasını dilediğimiz en son normal zamanlar…