Nedim Saban ülke tiyatrosunun değerli sanatçılarıyla halkı buluşturmak için gayret sarf eden vefalı, zarif ve üretken bir sanatçı. Bu kez 11 yıldır sahneye çıkmayan Nevra Serezli'yi 'Ağaçlar Ayakta Ölür' eseriyle seyircisiyle buluşturuyor. Serezli sahnede göründüğünde oyundan bağımsız uzunca bir alkış kopuyor. Bu alkış seyircinin Nevra Serezli nezdinde iyiliğe, geçmişe, idealist bir neslin değerlerine, emeğe ve inanca olan özlem çığlığı şeklinde okunabilir. Finalde ise hem meselesi olan iyi bir oyun izlemenin keyfi hem de ustaları sahnede görmenin hazzıyla alkışlar dinmek bilmiyor. Gözü yaşlı seyirci oyunu, Nevra Serezli ve temsil ettiği değerleri daha oradayken özlemle konuşarak salondan adeta zor ayrılıyor çünkü biliyor ki iyilik sahnede kaldı ve dışarıda onları başka bir dünya bekliyor.
'Ağaçlar Ayakta Ölür' defalarca sahnelenmiş bir metin ve temelde aile içi dinamikleri, ebeveynlik ve sorumluluk ilişkilerini konu alıyor. Evlatlarını bir kazada kaybeden ve travmatik kayıplar nedeniyle sorunlu torunlarına aile olmaya çalışan büyükanne ve büyük dedenin çıkmazı anlatılıyor. Torun uyuşturucu batağına düşüyor, uyumsuzlukta ısrar ediyor ve büyükbaba torununu evden kovuyor.
Torununun gidişinden sonra bunalıma giren büyükanneyi kocası ne olursa olsun mutlu etmek istiyor ve hayalleri gerçekleştiren bir kurumdan destek alıyor. Büyükbaba torununun yaşamını düzenlediğini, meslek sahibi olduğunu, evlendiğini ve onları ziyarete geldiklerini müjdeliyor. Tüm bunları yazdığı sahte mektuplar ve sonrasında 'hayalleri gerçekleştirme' şirketinin servisiyle yapıyor ve büyükbabanın bu çabası aşk olarak nitelendiriliyor dolayısıyla büyükbaba romantik, sempatik ve hâlâ aşık ilan edilirken torununu kovduğu unutuluyor.
Öncelikle torunlarının neden bu kadar asi, mutsuz olduğu ve uyuşturucuyla kendini zehirlediği üzerinde durulmuyor. Ya kovuluyor, ya unutulmaya çalışılıyor ya da unutulmadığı yerde parasıyla (hayal kurma firması şirketiyle) yeni bir torun satın alınıyor.
Oyunun ilk yarısında kopuk bağlantılarla romantize edilen büyükbaba sahneleri ikinci yarıda ardı ardına foyasını, boyasını zarifçe ortaya çıkarıyor ancak rezil rüsva da etmiyor. Yönetmen Nedim Saban büyükbabanın karısını mutlu etme çabasını sahnenin tüm öğeleriyle (özellikle müzik) olumlar ve desteklerken ikinci yarı güçlü bir duygu yoğunluğuyla ailenin ayıplarını ortaya serip kenara çekiliyor.
Sanki yönetmen de yaşını başını almış bu yaşlı çifte fazla kıyamıyor. Şirin, iyi kalpli ve romantik büyükanne ve büyükbabanın kurda dönüştüğü ve kendi bireysel tutkularından, örneğin kapital bağımlılığından vazgeçmektense torunlarından vazgeçmeyi seçtikleri yine de ve iyi ki netleşiyor ancak geçiştiriliyor. Tam da gerçekte olduğu, gibi asıl karanlık hatalar konuşulmadan sevgi ve aşk sözcükleri havada uçuşuyor.
Her ümitli sahneden sonra patlayan ümitsizliğe karşın ailenin sonsuz inkarı ve gerçeklerden kaçışı hoyrat, sorumsuz ve sorunlu torunu gizliden gizliye aklıyor. Ağaçlar ayaktayken çevrelerindeki küçük fideler gölgelerinde güneşi göremeden ölüyorlar kimi zaman.
En çarpıcı olan ise eve geri dönen ve para isteyen torunu önce büyükbaba sonra büyükanne sadaka gibi verdikleriyle gönderiyorlar. Aslında ne olursa olsun değil kendi istediği gibi olursa evlat kabul ediliyor ve seviliyor.
Dekor sıcak, klasik ve emniyetli bir ev ortamını işaret ederken gerçek torunlarına aldıkları tavır aile kurumunun sahteliğini ve ebeveynliğin de bir tür yatırım gibi geri dönmeyecekse boşa harcama yapılmadığını gösteriyor. Aralarda oyuna birkaç kez dahil olan Kenan Evren sesinin ise torunun aile travmasına ilaveten toplumsal buhranlar nedeniyle uyuşturucuya bağlanmış olabileceğine anlatıyor. Ses ve müzik konusunda çok fazla uyaran olması bazen bütünü zedelese de genel bir duygu ve düşünce birliğine hizmet ediyor.
Bu sezon 'Evlat' oyununda da ebeveynlik rollerini beceremeyen anneler ve babalar sorgulanıyor. Onur Saylak'ın muhteşem oyunculuğuyla 'babalık' rolünün kucaklayan, koruyan, sevgi dolu bir yuva sunan tarafına karşın ve paralel babalığın hırpalayan, iten ve sakatlayan yönleri de anlatılıyor.
'Ağaçlar Ayakta Ölür'de de aslında büyükbaba torununu korumak ve kurtarmak için değil karısını mutlu etmek için aksiyon alıyor ve büyükanne ise sahte bile olsa kendini mutlu eden kişiyi torunu olarak tercih ediliyor. Aile sorumluluklarından kurtulmanın bedeli de hep bir miktar para oluyor nedense… Hani sevgiydi, birlikti, sonsuzdu, karşılıksızdı ve beklentisizdi aile kurumu? Pekiyi mümkün müydü aslında aile kurmak ve mutlu olmak? 'Ağaçlar Ayakta Ölür' ve 'Evlat' benzeri soruları çoğaltan ve izlenmesi gereken iki şahane oyun olarak seyircisini mest ediyor.