D_Masthead_970x250

Bu sonu mutlu biten hikayelerden biri değil

Genç oyuncu ve yazar Halil İbrahim Irklı’nın hikayesi mutlu sonla bitmiyor ama iyi ki yazılmış

Bu köşede genelde tiyatroyla ilgili yazıyorum ama bu kez önce oyun sonra roman olmuş bir metinden bahsetmek istiyorum. Çünkü yazları daha çok okunuyormuş güya ve emin olun artık çocuklarımızı duyma vaktidir! O halde genç yazarlara kulak vermenin hemen şimdi dikkat kesilmenin tam vakti. Halil İbrahim Irklı da yeni keşfettiğim oyuncu yazar bir genç! Akıcı, ilginç ve kolay okunan metin çocuklarımızın boğuştuğu derin sorular ve zor çıkmazlara ışık tutuyor.

Evet gençler çok esprili de olsa sonu hiç mutlu bitmeyen ve aslında atmosferi hijyenik gibi duran ve hijyenik ortamlarda üreyen yeni hastalıklarla mutluluğa ilişmeyen hikayeler yazıyorlar. Ve emin olun çok satanlardan daha yeni ve ciddi bir karanlığın içinde eğlenirken bilmediğimiz ve en kötüsü bildiğimizi sandığımız simülasyon bir dünyayla bizim dünyamızın değerlerinden farklı bir gerçeklik arasındalar. Çıkışsızlığın farkında ve ironisinin keyfinde işler yaratırken komik olmaları güldükleri anlamına hiç gelmiyor. Ne anlama geldiğini de bu çocukların anne ve babaları dahi bilmiyor. Çocuğunu uzmanlara soran ve uzmanlarının başka kuşaktan olduğu pek acayip bir durumdayız ne de olsa! Eşekten düşenin halini eşekten düşenin anlaması misali Z kuşağının halini X kuşağı uzmanı tam olarak anlayamıyor sadece öğrenip öğretmeye çalışıyor. (Daha doğrusu satıyor!) Bir Z kuşağından çocuğu X kuşağından biri ne kadar anlarsa işte o kadar yani? ( O zaman daha net söyleyeyim, ben Z kuşağından iki oğlumu hep anlamaya çalışıyor ve çoğunlukla anladığımı zannederken sürekli yanıldığım gerçeğiyle yaşıyorum.)  

Ne de olsa başka bir gerçekliğin ürünü uzaylılar gibi ve aramızda geziyorlar ancak onlar aramızda değiller! Aplikasyonlar, sosyal medya, türlü boyut ve çeşitlerdeki ekranlar arasında cirit atıyorlar, kayboluyorlar, tanışıyorlar, küsüyorlar. Ne belalar atlatıyorlar, ne kazalara kurban sosyal medya ölümleri oluyor da bilmiyoruz. Biz görmeyince olmuyor değil yani! Oluyor hem de neler oluyor! Artık en hareketsiz çocukların hayatına, odalarına, hatta direkt odalarındaki yataklara sızan tecavüz, taciz ve şiddetin farkına varmamamızın nedeni sanal dünyanın sözde gerçek dünyanın tüm zeminini sarmasından kaynaklanıyor galiba.

Çocuklarımızın yaşamını sanal sandığımız dünyanın istilası değil, yenmesidir söz konusu olan. Gerçeklik, sanal olana yenildi, bitti, rahmetli oldu ve çocuklarımız altında kaldı belki de. Ya da tamamen yeni değerler manzumesi ağlarını örüyor ve biz antika eşyalar gibi dekor olarak varız gençlerin hayatında. Anne babalar yaşayan fotoğraflar kadar veya biraz daha fazla soluk alıp veriyorlar ve iki dünya birbirini görse de görüşemiyor gibi…

Ne de olsa Z kuşağı salt kaba gerçeklikle yetinecek kadar sıkıcı bir dünyaya dayanamıyor haklı olarak. Çünkü sanalla gerçeğin buluştuğu ve gerçeğin hezimete uğradığı yıllarda ana rahminden çıkıp hiper realitenin kucağına doğdular, düştüler… Ancak sanal dünyanın dayanılmaz yeni canilerine pek hazır olmayan anneler, babalar ve en çokta çocuklar tehlikenin ne olduğunu da bilemediklerinden savunmayı, korunmayı da bilemediler ve öğretecek kimse yoktu. Zaten şimdi de bu sistemi beceremiyorlar ya da tam da anasını becermeye çalışıyorlar…

Nereden mi çıktı tüm bunlar? Genç oyuncu ve yazar Halil İbrahim Irklı’nın ne yazık ki gerçek bir olaydan temellendirerek yazdığı önce oyun ve sonra roman olan ‘Bu Sonu Mutlu Biten Hikayelerden Biri Değil’ adlı sarsıcı metninden çıktı. Zaten bu hikayeyi ancak Z kuşağından biri yazabilirdi, dolayısıyla biz X ve diğer kuşaklara ağzı açık okumak kalıyor. Bırakın edebiyatı, analizi, sentezi veya alt/üst’yan/düz anlamları! Dahası yapabiliyorsanız yapın lütfen çünkü deşifreye çok ihtiyaç var! Hem de acilen…

Irklı, ''Facebook'tan bir ekleme talebi alsanız ve aldığınız talepteki isim sizin isminiz dahası sizin çıplak fotoğrafınız olsaydı ne yapardınız?’’ sorusundan yola çıkan oyunu ve romanıyla tarzından, tavrından önce içeriğiyle sallıyor, sarsıyor ve çok korkutuyor. Gayet basit, direkt ve yalın bir gündelik dille okuyucunun anlamamasına izin vermiyor. Zaten Z kuşağının lafı dolandırmak gibi bir niyeti hiç yok! Hep aceleci, kısa, net ve az konuşarak çok şey söylüyorlar. Evimizdeki çocuklarımızı Gezi’de tanımadık mı? Ya da aslında tanımadığımız gerçeğiyle tanışmadık mı? Irklı’nın dili de kendi jenerasyonunun en karakteristik keskinliklerini taşıyan çok keyifli, şaşırtıcı, düşündürücü ve esprili bir kıvamla resmen tutsak alıyor okuyucuyu…  

Evet bu sonu mutlu biten hikayelerden biri değil ama iyi ki yazılmış ve arkasında durulmuş yeni ve güçlü bir sesin hikayesi… 

İlgili İçerikler