Bodrum Masalı sezon başından beri egemen televizyon ideolojisinin tahammül edemeyeceği pek çok normu sarsmaya devam ediyor. Hem cinsiyet rollerine yüklenen kaskatı değerleri hem de milliyetçi kodları incelikli ve gerçekçi bir nabızdan yokluyor. Üstelik bunları ideolojik söylemler, sloganlar veya iddialar eşliğinde değil yaşam pratikleri içinde hayatın içinden örneklerle sunuyor. Yani bağıra bağıra politika yapmıyor ama egemen olanın içinden kendi sesini ve sözünü kimseleri tedirgin etmeyecek bir tonda söylemeyi başarıyor.
Öncelikle dizinin kadın kahramanı Yıldız kocası tarafından aldatıldığı için boşanıyor, yetişkin iki çocuğuyla beraber kendi başına ayakları üzerinde durmaya karar veriyor ve inanılmaz ama eski aşkına geri dönüyor. İlk kez evli bir kadın, eski sevgilisinin aşkıyla yaşadığı kaybolan yıllarına ah ediyor! İlk aşkıyla kaldığı yerden devam eden bir romantizm boşanmış ve iki çocuklu bir kadına hak görülüyor. Genellikle erkek pişman ve karısını seviyor ise (sevdiğini söylemesi yeterli) kadının boşanmada diretmesi pek olağan bir gelişme değildir. Pişmanlığını dile getiren bir kocadan ayrılmak pek makul ve makbul görülmez. Bizim televizyon ideolojimizde kadın affedicidir, yuvasını koruyan, kollayan ve kurtarandır. Kendisinden önce çocukları için yaşamalıdır. Kaldı ki çocuklarına karşı ilgili ve sevgi dolu bir babanın küçük bir yatak macerası fazla abartılmaz, sonuçta erkeğin elinin kiridir. Hele de kızı Su’nun babası evden ayrıldığı için kahrolmasına sebebiyet vermek ana yüreğine yakışmaz. Kısacası annelik ve kadınlık rollerine dayatılan roller içinde kadının yaşamının kurbanlık koyundan farkı yoktur. Şansı varsa evlendiği adam iyi çıkar, yoksa ömür boyu çeker ve bu da şans sayılır. Sonuçta bu dünyada pek mutlu olamasa da cennet anaların ayakları altındadır. Ne var ki Yıldız dirayetli çıkıyor ve gözyaşları içinde yalvaran kocasını kapının önüne koyuyor. Kırılan kadınlık gururunu tüm önceliklerinin önüne alıyor ve sahte bir evlilik yaşamayı reddediyor. Dahası boşandıktan sonra ilk aşkı Faryalı’yla flört etmeye başlıyor. (Aman Allah’ım Türkiye televizyonlarında görülmüş şey değil! Böyle kendi yaşamının peşinde direten kadın karakteri genellikle yaşatmazlar. Gerçekte de kadınları yaşatmadıkları gibi!) Oysa ki bizim televizyonlarımızda özgün ve özgür kadın karakterler sadece anti-kahramanlar olarak kabul görürken Yıldız yine de iyi bir anne ve insan olarak anlatıdaki yerini koruyor.
Cinsiyet rolleri açısından Ağabey Ateş'de kız kardeşinin erkek arkadaş meselesine klasik 'eyvah ağabeyim' mantığıyla yaklaşmıyor. Kız kardeşinin sevgilisi olmasını değil kendisiyle bu mutluluğu paylaşmamasını sorun ediyor. Hiç ama hiç alışılmadık bir tutum! Yine inanılır gibi değil ama ön planda tuttuğu tek şey kız kardeşinin mutluluğu! ‘Eyvah’ değil ‘hayret ağabey’ dedirten ve gerçekten seven, birbirini dinleyen, anlayan ve paylaşan bir ağabey kardeş ilişkisiyle örnek oluyor.
Dizinin bir başka güzelliği ise ilk defa ana karakterlerin ‘yabancı’ olmadıkları halde en azından birkaç kelime Yunanca konuşmaları olarak dikkat çekiyor.
Örneğin Bodrumlu olan Faryalı’nın annesinin mezarı Kos adasında ve kahramanımız annesinden bahsederken birkaç kelime Yunancayı gayet normal konuşuveriyor. Şimdiye kadar Türkiye’de Türkçeden başka dil konuşulduğunu ima eden her dizi aslında hep egemen ideolojinin vurguladığı üzere egemen olanın dışındakini daha da dışarda tutar ve ötekileştirirdi. Örneğin ‘Yabancı Damat’da Yunanca konuşulurdu ama ‘onlar’ zaten Yunandı, yabancıydı. Ya da Arapça konuşan bir karakter genellikle Suriyelidir yani bizimle bir ilgisi yoktur. Ya da Kürtçe konuşan ise ya dünyadan bir haber cahil bir vahşidir ya da öldürülmesi gereken bir terörist… Oysa hepsi bu ilkenin insanıdır ve birlikte yaşarlar, yaşıyorlar. Kısacası Faryalı’nın annesinin olduğu gibi en sevdiğinin mezarı sınırın dışında ve içinizde gömülü kalabiliyor işte…
Tüm bunların dışında dizinin bonuslarından biri de sınıfsal kodları ironi dolu bir karakterle kahkahalar eşliğinde kırıyor olmasıdır. Dizinin en orijinal karakteri Uzay şimdiye kadar ki tüm zengin anti-kahraman kodları içinde barındırıyor ve bunlarla kendisinin eleştirisini yapan alaycı bir dil ve gölgelerine karşın saf bir alan yaratıyor. Mizahını kendi yalnızlığı ve refahından üreten Uzay ilginç, ironik ve gerçekçi bir seyir keyfi sunuyor.
Başar Başaran ve Emre Özdür'ün yazdığı, yönetmenliğini Mehmet Ada Öztekin'in yaptığı sezonun en esaslı işlerinden biri olan Bodrum Masalı cinsiyetçi, milliyetçi ve sınıfsal kodları esneten keyifli ve özel bir yapım olarak yoluna devam ediyor. Şevval Sam, Timuçin Esen, Nejat İşler, Murat Aygen, Toprak Sağlam gibi muhteşem oyunculara yine harika gençler Alperen Duymaz, Dilan Çiçek Deniz, Serhan Onat ve Hilmi Cem İntepe eşlik ediyorlar. Bu masal keşke gerçek olsa!