Bugünlerde ilginç bir şekilde fragmanıyla dahi izleyici rekorları kıran son derece ilginç ve pek çok yenilik sunan bir korku filmi çokça konuşuluyor. Dolayısıyla sorularımızı bu cesur projenin hikâye yaratıcısı Onur Aşa'ya sorduk.
- İlk Seans NMSM fobilerle ilgili bir üçlemenin ilk filmi. Bu üçlemenin ortaya çıkış hikâyesi nedir?
Bu projeyi yapmak iki yıldır kafamızdaydı. Farklı bir tür, aynı zamanda farklı bir konsept yapmak istiyorduk. Bireysel olarak çok iyi bir korku izleyicisiyim. Korku filmi izlemeyi çok seviyorum. Türkiye'de yapılmış başarılı korku filmleri var. Özellikle bildiğiniz gibi Türkiye'de cin ve paranormal olaylar benzeri hikâyeler fazlasıyla var. Biz bunların dışına çıkmak istedik. Yoğun bir araştırma sonucunda insanların gerçekten yaşadığı ama kimseye anlatamadığı kendi içinde savaştığı fobilerle ilgili bir gerilim filmi yapmaya karar verdik. Dolayısıyla hem lokal hem evrensel bir bilinçaltı metin doğdu. Hikâyenin aslında doğuş amacı korku filmi yapmak ama şu ana kadar yapılmış benzer hikâyelerden uzaklaşarak farklı bir konsept ve tür yaratmaktı. Çok bilindik fobilerin dışında insanların yaşadığı bilinmeyen ya da dile getirilemeyen fobilerini işlemek çıkış noktamız oldu.
- Filmin 60 dakika gibi orta metraj diyebileceğimiz bir süresi var ve bir ilk olarak vizyonda sadece 14 gün kalacak. Bu tercihlerin arkasında yatan düşünceler ve hedefler neler?
Filmin 60 dakika olması ve sadece 14 gün vizyonda kalması bizim tamamen sinema gişesinin datasını okuyabilmemiz ve bilmemizden kaynaklı. Özellikle dijital platformlardaki izleyiciye odaklanarak izleyicinin seyir süreleri dikkate alınarak planlandı. Pandemi ile birlikte gördük ki dijital içerikler sinemadan daha çok talep görüyor ve daha fazla dijitale içerik üretiliyor. O yüzden biz 90-100 dakika korku filmlerinin dışında onların gelişme bölümündeki artık aksiyonun düştüğü ve birazda seyirciyi rahatlatma noktasındaki bölümleri çıkartarak dinamik, aksiyonu hiç düşmeyen, çok da sert bir film yapmayı tercih ettik. Biraz daha dijitaldeki seyirciyi sinemaya çekmek için yaptık bunu. 14 gün olmasına şu sebeple karar verdik; zaten son beş yıllık sinema filmi izleyicisinin datasına baktığımızda bir filmin yüzde 80 izleyicisi ilk iki haftada geliyor. Biz filmimizin duyurusunu çeşitli kanallarda ve mecralarda korku izleyicisine yaptığımızı düşünüyoruz. Ülkemizde sinema gişelerinden daha fazla sayıda film üretiliyor. Bazen beyaz perdede yerini alamıyor. Bunun sebebi de vizyon takviminin çok yoğun olması. Vizyonu çok meşgul etmeden iki haftada seyircimize filmimizi izleterek diğer filmlere de takvimde yer açmak istedik.
- Kısa süresini göz ününe alacak olursak film bir dijital platformda da yayınlanabilirdi. Platformların ve evde film izleme deneyiminin sinema salonlarının önüne geçtiği bu günlerde filmi vizyona sokmaya nasıl karar verdiniz. Sizce bu bir risk mi?
Açıkçası birçok açıdan risk aldık bu korku üçlemesini yaparken. Filmin 60 dakika oluşu, 14 gün vizyonda kalacak olması, her bir tanesinin peş peşe vizyona girecek olması! Bütçe olarak Türkiye'nin açık ara en büyük korku filmi bütçesi. O yüzden riskimiz çok yüksek. İlk defa bu röportajda söyleyebilirim ki filme yabancı ve yerli platformlardan fazlasıyla teklif geldi. Ama biz sinemada karşılığının olduğuna inanıyoruz. Çünkü sinema her zaman evrensel bir kültür ve sosyal aktivitedir. Aynı zamanda sinema çok daha özel bir alan olarak korku türüne hizmet eder. Kaldı ki evdeki konforda çok fazlasıyla içerik tüketiyoruz zorunlu olarak belki. Sinema için insanlar evlerinden çıkıp takvimledikleri bir aktiviteyi gerçekleştiriyor. Bazen iş çıkışı, bazen hafta sonu aktivitesi, bazen de çocuğuyla bir sosyal aktivite olarak evlerinden kalkıp tercih ettikleri için sinemaya gidiyorlar. Aslında bir filme baktığınızda 2 saat derseniz öncesi ve sonrasını hesap ettiğinizde 4 - 5 saatlik bir zaman dilimi. Ya öncesine bir yemek bağlanıyor ya da sonrasına başka bir etkinlik. O yüzden sinema çok özel. Dijital platformlara haksızlık yapmak istemiyorum. Ama bir içeriğin sinemada olması anlatı açısından her zaman daha değerli ve özeldir. Bende yaklaşık 22 yıldır bu sektörün içerisindeyim, evet platformda çok kaliteli iyi içerikler var ama ben her zaman ses sistemiyle, oturduğumuz koltukla, sinemanın kendine has ambiyansıyla izlemeyi tercih ediyorum. O yüzden bu riskleri alarak sinemaya çıktık ve benzer içerikler yapmaya devam edeceğiz.
- Üçlemenin ilk filmi olan "İlk Seans NMSM"de tek karakter üzerinden 4 fobi ele alınıyor. (Niktofobi; Karanlıktan korkma / Mizofobi; Kirlilikten korkma / Skiofobi; Gölgelerden korkma / Musofobi; Farelerden korkma) devam filmlerinde de benzer bir yapı mı göreceğiz?
Evet doğrudur belirtiğiniz gibi her bir harfi bir fobinin tıptaki ismi. Örneğin karanlık fobisi Niktofobi N harfini temsil ediyor. İkinci ve son seans filmlerimizde korku üçlemesinin her birinde her bir harfi bir fobinin karşılığı olarak kodladık. Bu şu anki üçlememizde ve inşallah 2023 yılında yapacağımız yeni üçlemede de aynı şekilde de devam edecek. Belki burada istediğimiz seyirci sayısına ulaşamayacağız ama her konsept her, proje küçükten doğar. Globalde baktığımızda çok büyük seriler görüyorum hatta yedilere sekizlere ulaşmış seriler bile ilk filmleri çok daha mütevazi seyirci sayısına ulaşıyor. Ama seyirci bunu benimserse ve yapımcıda hikaye karşılığı varsa büyüyerek devam ediyor. Bizim de amacımız bu hikayeleri büyüterek devam etmek.
- Filmdeki yaratık tasarımının ortaya çıkışı nasıl oldu ve tasarım süreci nasıl gelişti?
Aslında Türkiye'de denememiş bir canavar yaratık yaptık. Daha önce bir iki filmde denenmişti biraz daha iki ayak iki kol yerine 6 göz 4 burun deliği 4 kol 2 bacak şeklinde yaptık. Tasarım aslında birebir bana ait. Ben burada bunu tahlil ederken "Karanlık fobisinden doğacak bir canavar nasıl olur?" sorusuna yanıt aradım. Fobileri bir forma, biçime sokmak oldukça imkansız bir çaba dolayısıyla alışılageldik veya çok benzerlerinden ayrıştırılmış bir yapı için arayışa geçtim. Biraz daha fantastik, biraz daha gerçek dışı hani bir zombi değil, bir vampir değil bildiğimiz karakterlerin dışında bir tasarım ve yine de sürreal değil. O yüzden tanımlanamayan biraz uzaylı, biraz canavar, biraz yaratık ve hepsinden yine de farklı melez bir şey düşündüm. Korkuyu bir şekle oturtmak soyuttan somuta geçen bir idea yaratmak zordu. Ayrıca modelleyen arkadaşların da katkısıyla ortak bilinçaltı korku haritalarının paydası bir iş çıktı ortaya ve sonuçta gerçekten aklımdakini başarıyla ekrana verdiler.
- Filmin hazırlık ve çekim sürecinden biraz bahseder misiniz? Çekimlerde ve öncesinde sizi en fazla zorlayan şeyler nelerdi?
Aslında bu sorunun cevabını yönetmenimiz sayın Toktamışoğlu çok daha doğru verecektir. Ama set ziyaretlerimde benim gördüğüm özellikle son seans filmimizin orman çekimlerinin eksi derecelerde ve yaklaşık 12 saat sürmesinin onlar için doğal olmasıydı. Orada bütün prodüksiyon ekibi zor iklim şartlarında sıradan bir ritüeli gerçekleştirir gibi çalıştı. Onun dışında ilk Seans filminde oyuncumuz Eylül Ezgi Yılmaz'da karaktere o kadar hakimdi ki bir ara kendini role ve oyuna o derece verdi ki artık kendi psikolojisi bozuldu. İzin istemek durumunda kaldı. Bunları söyleyebilirim. İkinci Seanstaki oyuncumuzun üstün performansı evde yalnız kalmış bir kadının fobilerini canlandırıyor. O da olağanüstü etkileyici bir performans, bir yazar olarak oyuncunun karaktere doğru can vermesi ve onu metindekinden öteye taşıması büyüleyici. Oyuncuların genel olarak çok zorlandığı anlar oldu, hepsine teşekkürler.