İsrail orijinli adaptasyon yarışma programı Rising Star günümüz değerlendirme sisteminin birebir küçük bir evrenini temsil ediyor. Üstelik seyirciye direkt oy kullanabilme imkanı tanıyarak yani ‘uzmanlık’ lütfederek suç ortaklığı da yaptırıyor. İsminden de anlaşılacağı üzere (herkes İngilizce biliyor elbette) Rising Star’da yükselemeyenler Falling Star otomatikman! Falling Star olmasında seyircinin de aktif rolü olduğundan Falling Star’ın dostu olmuyor, tabii artık seyirci de acımıyor kimseye! Bu arada Rising ya da Falling fark etmez, zaten herkes star haliyle!
Program günümüz zavallı insanının bedensel, zihinsel ve ruhsal özellikleri açısından içinde yaşadığı evrende sayılarla imtihanının mikrokosmosu olarak değerlendirilebilir. Böyle girince iyi bir şey gibi gelebilir ama yaz sezonun eğlenceli ve bol reytingli programının içindeki vahşetin farkında mısınız? Yoksa sadece sayılarla değerlendirmeye alışmış, programlandırılmış ve daha gri alanları hissedemeyecek kadar yüzeysel misiniz?
Ne kadarsınız? Boyunuz kaç, kilonuz kaç, bel çevreniz kaç, ayak numaranız kaç? Yüzde kaçsınız?
Rekabete dayalı şirketlerde performansı değerlendirilen iş arkadaşlarınızı geçmek için kaç çelme attınız, kaç tokat yediniz ve kaç kere sayılarla rezil rüsva edildiniz ya da alkışlandınız?
Kaç yaşındasınız? Kaç para kazanıyorsunuz? Kaç odalı evde oturuyorsunuz? Kaç puansınız arkadaş? En son kaça olursunuz? Kaç arkadaş kaç kaç kaç!
Çocukken aldığı düşük notu hazmedemeyip kendini 0-1’lik aralığa hapsederek ömür boyu ezik, yenik ve kaybedenler kulübünde hissedenleri bilirsiniz. (Tabii ki hiçbirimiz onlardan değiliz!) Kendini bulması bir ömür sürer, şanslıysa, iddialıysa ve çevresinde destekleyeni varsa o kadar da ‘sıfırlık’ olmadığını anlar bazıları. Ancak çoğunluk ‘otur sıfır’ da kalır ve oturur, dünya üzerine çöker ve başlarken yenilir yaşama. Neyse konumuz eğitim sistemi değil ama insanoğlunun sayılarla, ölçülerle ve illa ki bir takım birimlerle imtihanı! Şart mı? İnsan et, kemik ve kandan değil ki sadece. Kan, kemik, kas ölçümüyle tartmak mümkün olamıyor bazen. İçinde duygular, ölü ve canlı ruhlar hatta akıllar, bellekler ve izahı zor sezgilerden de barındırmaz mı insan? En azından katkı maddesi zararlı kimyasallar aracılığıyla insanlık bulaşmaz mı? Hiç mi kalmadı?
Kaç puanlık vicdanınız kaldı? Kaç puanlık sevginiz var? En son kaça azıcık empati, sempati besleyebilirsiniz?
Şarkı söylerken duvara karşı söyleyenlerin duygulanmasını istemek sahte, suni ve dayatmacı bir zorlama değil mi?
Bunu alkışlar, çığlıklar, kahkahalar arasında duvarın emniyetli ve neşeli bölümünden izlemek yarışmacıyı tutsak etmek değil mi?
Size ulaşmak için duvarları yıkması beklenen yeteneği rahat koltuklarda izlemek ve buna eğlence programı demek vicdansızlık değil mi?
Rising Star duvara karşı şarkı söylenen, yarışmacıyı kapana sıkıştırıp acziyle eğlenen ve sayılarla insanları küçümseyen aşağılayıcı bir platform değil mi?
Duvarı yıkmak için setleri inşa edenin zevkine ve keyfine göre yetenek ispatlamaya çalışmak aslında kitlelerin ‘kullan at’ fast food eğlence malzemesi olmak değil mi?
Baran Çağlı kaç yaşında öldü? Bu cinayeti TV’de konu etmek kaç kiloluk yürek ister? Bu haber hangi duvarları yıkamadığı için kelimeleri değiştirilerek ‘çatışmada öldü’ye dönüştü? Bazı duvarlar hiç yıkılmıyor değil mi?